90'a 1 Kala Fikret Otyam
Sanat ile uğraşan insanlarımızı "Nadide Çiçek" gibi sarıp sarmalamamız gerekir demişti Etem Çalışkan. Her sanatçı, yarattığı her eserde yeniden var olur ve yaşamaya devam eder diye de eklemişti. Fikret Otyam’ın ölüm haberini aldığımda adeta donup kaldım. Sanki dünya bir an durdu. Ve bir değerin aramızdan ayrılması ile başta Yaşar Kemal'in kendisi olmak üzere O güzel insanların o güzel atlara binip gitmiş olmasının ağırlığını hissederek uzun bir süre kendime gelmeye çalıştım.
Siz bakmayın benim 90'a 1 kala dediğime. O, son nefesine kadar yazma hevesi ile yapacağı resimleri düşünerek, üretme isteği ile veda etti bizlere de ondan. Bir çocuk gibi üretken bir genç gibi kararlıydı aynı zamanda.
Veda etti diyorum ama o kitapları ile yazılarıyla, fotoğrafları ve resimleriyle yaşamaya devam edecek. Tıpkı kendi kardeşleri besteci ve orkestra şefi Nedim Vasıf Otyam gibi, Nusret Kemal Otyam gibi, "can dostum" dediği Orhan Kemal gibi, Yaşar Kemal gibi ...
Fikret Otyam ile Tanışma
Sevgi dolu koca bir çınardı o. Sohbeti de kendisi gibi bir o kadar tatlıydı. Orhan Kemal'in can dostuydu. Hatta Orhan Kemal'in cezaevi zamanlarında ona mektupları ile can yoldaşlığı yapmıştı. Uzun zaman haber alamadıysa vay haline. Dünyası yıkılırdı.
"Kanunda ‘en iyi arkadaşı serbesttir’ diye bir madde yok, cezaevi yönetmeliğinde de yok. Yakının olmaya yakınınım ama, nasıl anlatırsın kardeşten de yakın olduğumu? Anlatsan kim anlar? Kim dinler? Tek tesellim dışarıda en tezelden görüşebilmemizdir, bunun umududur!"
Orhan Kemal'e göndermiş olduğu mektubundan alıntı sanırım en iyi kanıttır.
Orhan Kemal'e Vefa
Onların birbirlerine olan bu bağlılıklarını bildiğimizden, Adana'da Orhan Kemal Kültür Merkezi'nin açılışı için uğraş verdiğimiz zamanlarda, Haluk Uygur ile birlikte Antalya'daki evini ziyaret ettik. Amacımız Adana'da sergisini açmaktı. O dostu için bir vefa örneği göstererek daha yeni tanıdığı bizlere tüm eserlerini vermek için hazırlık yapılmasını sağladı. Adana'da "Orhan Kemal'e Saygı" sergisinin küratörlüğünü yapmış olmanın heyecanını keyfini bugün hala yaşıyorum. Sergiye hastalığından dolayı katılamasa da gönderdiği mektubunda "Heeyyy Orhan sana gösterilen şu vefaya bak. Şu vefaya bak. Sen bu vefayla yaşıyorsun. Sen öldün demek yok. İşte vefalı siz şu topluluk" diye bizi onurlandırmıştı.
Fikret Bey ile karşılaşmamız bizim de onunla güzel anılarımızın oluşmasını sağladı. Öyle güzel anılarını bizimle paylaştı ki sanki biz de onunla o anları yaşadık. Anın durmasını, zamanın akmamasını ve bu sohbetin hiç bitmemesini içimizden geçirsek de ustanın yanından güzel anılarla ayrıldık.
Adana'da Fikret Otyam
Anılarını anlatırken çok kez Adana'ya geldiğini öğreniyoruz. Tabii ki Adana'ya gelmesinde Orhan Kemal'in eserlerinde sık sık işlediği ırgatların yaşamış olduğu sıkıntıları okuyuculara taşımak isteği yatıyordu. Yazıyı etkili kılabilmek için "Ara Güler'i de peşime takarak yollara düştük" diyor.
"Ben yazı yazacağım, Ara da fotoğrafları çekecek. Ama benim işçilerin arasına girmem için onlar gibi giyinip onlarla tarlada çalışmam gerekiyor. Ara fotoğraf çektiği için şanslı. Biz işçilerle çalıştıktan sonra açlıktan bitap düştüğümden, soluğu Sular'da bir kebapçıda aldık ama beni içeri almıyorlar. Çünkü ben ırgat kıyafetleri ile geldiğimden salona sokulmuyordum. Ara'nın araya girmesi ile içeri girebildim de doyurabildim karnımı. "
Arkasından gözlerime bakarak "biz bu günlere öyle kolay gelmedik çocuk" diye ah! çekiyordu.
Ne Yani Koyun mu Çizeyim?
Fikret Otyam'ı hep keçi ile hatırlarım ben. Resimlerinde sıklıkla keçi ve koca koca gözlü Anadolu kadınlarını, Anadolu insanlarını görürüz. Sanırım Anadolu motiflerini kullanmasında hocası Bedri Rahmi Eyüpoğlu'ndan aldığı eğitim ve sanat anlayışı etkili olmuştur. Ve figür olarak neden keçiyi sık kullandığını sorduğumuzda "Ne yani koyun mu çizseydim?" diye gülerek cevaplamıştır.
Biz evini ziyaret ettiğimizde çizmeye devam ettiği (ve zannederiz henüz bitiremediği) Fazıl Say’ın yükseklerde duran bir Atatürk Portresi’ne bakarak beste yapmasını betimleyen resmi de aslında koyun değil de, keçi çizmeyi tercih etmesine bir gönderme olacaktır.
Yaşar Kemal ile Güneydoğu'da
Unutamadığım Fikret Otyam anılarından biri de Yaşar Kemal ile Güneydoğu Anadolu'da yaşadıklarıdır;
Fikret Otyam Dünya’da, Yaşar Kemal’de Cumhuriyet’te röportajlar yapmaktadır. İkisi de Güneydoğu’yu anlatmak üzere gazeteleri adına yarışa girmiştir Diyarbakır’a giderler ve tabi ki fotoğraf çekecekler. Fikret Otyam bir fotoğraf ustası aynı zamanda, ama Yaşar Kemal pek o işten anlamıyor. Elindeki Lüpitel’i verir Fikret’ten kendi için de fotoğraf çekmesini ister. Ama makineye film takılması unutulmuştur. Çaresiz, Fikret Otyam çekilmemiş bir filmi Yaşar Kemal’e teslim eder. Ertesi gün birlikte İstanbul’a gidip röportajı aynı anda yayına vermeye karar verirler. Ancak Yaşar Kemal haber atlatmak uğruna, haber vermeden bir gün önce uçağa biner döner. Tabi Yaşar Kemal İstanbul'a varınca hemen filmleri banyoya vermiştir.. Ama her şey bembeyaz.
Filmlerin banyosunu yapan kişinin fotoğrafı Fikret Otyam'ın çektiğini duyunca "Fikret sana oyun yapmış" demesi ile Yaşar adeta volkan gibi ateş püskürmüş ve bir hışımla gazeteye gelmişti diyor.. "Aşağıdan bana Yaşar'ın geldiğini söyledikleri an ben masamda ne var ne yoksa hepsini kaldırdım. Yaşar tam Adanalı, damarı tuttu mu gözü görmez masayı dağıtır diye masayı boşalttım. Bir hışımla geldi, küfretti gitti. Bir müddet benimle konuşmadı. Sonradan Nebil Özgentürk’ün düğününde karşılaştık. “Lan ölüp gideceğiz küs mü gidelim” dedim. Büyük bir sevgiyle beni kucakladı, böylece barıştık.
***
Bir sanatçı yaşarken, biriktirdiklerini vedası ile birlikte tekrar bizlere sunar. Hem de bir daha veda etmemek üzere... Baksanıza; Abidin Dino, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Nazım Hikmet öldü mü ki Fikret Otyam ölsün...
Işıklı yolculuğunda dostlarının seni bekliyor olduğunu bilerek teselli bulsak da keşke o atlara binip gitmeseydiniz be usta.
Mehmet Emin Arıcı
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları