ADANA MİMARI ERTUĞRUL ARF HAKKINDA KISACA
Adana’da hala durur mu bilmiyorum? Bugünkü ismi Ali Münif Yeğeğenağa Caddesi olan 1920 lerde Dr. Roland Caddesi olarak bilinen yerde bir Sınger Bayi vardı. Şimdiki Vakıflar Sarayı civarında bir yerde...
Biliyorsunuz Sınger meşhur bir dikiş makinası markası. Ali Münif Caddesi de 1950 lere kadar Abidin Paşa’dan sonra en işlek cadde. Dolayısıyla Meşhur Marka, büyük caddede olacak.
İşte 1924 yılında, Adana’nın bu işlek caddesinin, bilinen markasına ev sahipliği yaptığı yerde; küçük, daracık bir çıkmaz sokak içindeki evde oturmaya başlayarak Adanalı oldu Arf ailesi...
Arf soyadı aslında Arifi isminin kısaltılmışı. Selanik’ten Adana’ya Posta Müdürü olarak atanan Yusuf Arifi Bey’in çocukları soyadı kanununun çıkması ile birlikte bu soy adını almışlardı.
Günümüzde 10 liralık banknotun yüzüne baktığınızda portresini gördüğünüz kişi Arf soyadını almış iki önemli kişiden biridir. Ord. Prof. Dr. Cahit Arf...
TUBİTAK ve Gebze Araştırma Enstitüsü’nün kurucusu, Matematik’te Arf Halkaları olarak bilinen teoremi ile dünyada önemli bir yer almış bir bilim adamı; 1980 öncesi ODTÜ’de öğretim görevlisiyken haksız bir rektör atamasına karşı generallere kafa tutabilecek kadar cesur, aydın bir hemşehrimiz...
Her ne kadar portresi banknotların üzerine işlenmemiş olsa da en az ağabeyi Cahit kadar önemli diğer Arf ise şüphesiz Ertuğrul Arf... Üstelik o ağabeyinden daha çok Adanalı... Ölene kadar kentimizde üretmiş bir bilim adamı çünkü. Mimar..
Madem mimar dedik burada durup, Adana’daki mimari yapıları konuşalım biraz...
Bir çok konuda zengin olan kentimiz, maalesef mimari konusunda çok fakir... Taa Osmanlı’dan itibaren mimari özelliği olan bina üretiminde geride kalmış. Halbuki mimari bir sanat dalı. Bina sadece barınmak için bir mekan değil, kültürümüzün izlerini de taşıyan bir güzel sanatlar ürünü olmalı. Böylesine binalarla bezenmiş bir kentin insanının yaşamaktan daha çok haz alacağını biliyoruz hepimiz.
Ama kentimizdeki, herbiri yarımdan fazla trilyonlarla satılan binalara bir bakınız... Hangisi size o hazzı vermektedir? Baktığınızda gördüğünüz sadece üst üste konmuş kutulardan başka bir şey değil...
Buna rağmen haksızlık etmeyip, etrafımızda kutudan öte mimari sanat ürünü olan işlerinde olduğunu söylemeliyiz... Örnek mi istersiniz?
Şu an harabe halinde olsa bile, Hipodrom yolundaki eski Elvan-Coca Cola Fabrika binası... İşyerime giderken hergün önünden geçer eski bir prenses gibi, yaşlılığına rağmen güzelliğinden bir şey
kaybetmediğini düşünürüm bu yapının...
Yüzevler’deki Özbek Özler’in evi... Dışından bakınca bile içindeki huzuru hissedebileceğiniz bir bina.
Bir de Ziyapaşa Bulvarı ile Pandora sokağının kesiştiği yerde bulunan Talip Aksoy’un evi var... Hep korkarım vallahi birileri gelecek bunu da yıkıp, çok katlı kutulardan yapacak diye...
Ama korkmakta da haklıyım... Örneğin benim yaşımdakilerin çok kolaylıkla hatırlayacağı bir mimari şahaser olan Sun Sineması yıkılmadı mı?
Filmin karanlığından yararlanarak sevgilimin elini ilk kez orada tutmuştum. Sonra da bodrum kattaki Amerikan Bar’da birlikte gazoz içmiştik. Ama şimdi yok, yerine betondan bir heyula yapılıyor.
Bir de Bossa Apartmanı vardı. Atatürk Caddesi’nin üzerinde... Altı da Amerikan Konsolosluğu’ydu... Farklı bir elin değdiği daha dışından bakınca belli olurdu. İç mimarisi de en az dışı kadar güzeldi... Koca Sabancılar hangi akılla bilmem, yıkıverdiler binayı. Yerine bir şey yapsalar gam yemem, kentimiz en güzel caddesinde yıllarca boş duran bir mezbelelik kazandı sadece.
Gerçi Sabancılar bunlar, paraya ihtiyaçları vardır, karşıdaki yine Ertuğrul Arf tarafından yapılan görkemli 3 evi de yıkıp, kutu kutu apartmana vermediler mi? Yıkılıp kutu kutu apartmana verilen başka bir mimari eser de Gökçeli konağıydı. Atatürk Caddesi’nin üzerinde başka bir güzellikti bu konak... Şimdi ise yerinde 5 bilmem neli bir süper market var....
Uzatmayalım isterseniz... Bu binaların hepsinin mimarı kahramanımız Ertuğrul Arf’tan başka biri değil...
Ertuğrul Arf sadece bir mimar değil aynı zamanda bir matematik dehası ve akustik uzmanıydı...
Sadece Adana’dan değil tüm Türkiye’den binaların akustiği için onun bilgisine başvururlardı. O akustiği gelişi güzel değil, bir matematiksel problem çözer gibi düşünür, kağıt üzerinde sesin yol haritasını çıkararak binaya uygulardı.
Başta Çukurova Üniversitesi Mithat Özsan Anfisi olmak üzere, Alsaray Sineması, Sun Sineması, Arı Sineması, İstanbul’daki Kenter Tiyatrosu onun hesaplarının ürünüdür.
Kısaca kentimizde mimari eser sayılabilecek binaların büyük kısmına Ertuğrul Arf’ın eli değmiştir.
Bu kadar önemli olmasına rağmen maalesef hakkında pek yazılıp çizilmemiş bu Ertuğrul Arf kimdir öyleyse? Kısaca anlatayım isterseniz...
Ertuğrul Arf; Selanik’li bir ailenin ortanca çocuğu olarak (Cahit, Ertuğrul, Dündar Arf) 1913 yılında İstanbul’da doğdu.
Lise öğreniminden sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Dahili (İç) Mimarlık Bölümü’nden derece ile mezun oldu.
1938 Yılında Almanya’ya giderek önce Stutgart sonra Münih Güzel Sanatlar Akademisinde Mimarlık eğitimine başladı. 1942 yılı, savaşın şiddetinin arttığı, Alman ordusunun askere gereksinim duyduğu bir yıldı. Ve o yıl üniversite öğrencilerine erken diploma verilip askere alındığı yıl oldu. Sömestir sonunda Yüksek Mimar diplomasını alan Ertuğrul Arf Türkiye’ye döndü.
Türkiye’ye dönüşünde İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir Alman hocanın asistanı olarak göreve başladı. Daha sonra yedek subaylık görevini tamamlayan Ertuğrul Arf, İstanbul Ziraat Bankası inşaat dairesinde çalısmaya başladı.
Ankara Sergi Evi binasının opera olarak değiştirilmesi projesini üstlenen Alman mimar Prof. Paul Bonatz’ın isteği ile Ankara Opera Binası projelendirme ve yapımında çalışmaya başladı. Binanın 1948 yılında bitiminden sonra ek tesislerinin projelendirilmesinde ve yapımında çalıştı. Bu dönemde bir çok sahne eserinin dekorlarını ve kostümlerini de hazırladı.
1950 Yılında Ankara’da büro açarak serbest mimar olarak çalışmaya başladı.
1952 Yılında Sabancı ve Sapmaz ailelerine ait evleri yapımı için Adana’ya davet edildi. İşin süresi altı ay olarak düşünülmüştü, ancak evlerin daha önce başkaları tarafından hazırlanan projelerinde görülen aksaklıkların ve hataların düzeltilmesi uğruna projeler yeniden hazırlandı ve süre uzadı. Bu arada Talip Aksoy ve Emin Gökçe’ye ait evlerin projelendirme işlerini alan Ertuğrul Arf, 1953 yılında temelli olarak Adana’ya yerleşti. Ertuğrul Arf’ın kendisi gibi mimar, halen mesleğini Adana’da sürdürmekte olan bir oğlu ve Adana’da doğan matematik öğretmeni (sonra bankacı) bir kızı vardır.
Yüksek Mimar Ulvi Özdemir, Yüksek Mimar Demirtaş Ceyhun, Yüksek Mühendis Mimar Zeki Yüzüak ve İnşaat Yüksek Mühendisi Yalçın Yüreğir gibi saygın meslektaşları ile birlikte çalışarak Adana’da bir çok yapıya imza atmışlardır.
Yüksek Mimar Ertuğrul Arf, 01 Eylül 1985 de Adana’da öldü. 1913 yılında doğduğu hatırlanırsa, Ertuğrul Arf’ın 2013 yılı yüzüncü doğum yılı.
Biz Adanalı’lar onun ölmediğini, sanat eseri binalarında yaşadığını farzederek, sadece doğum gününü kutlamayı yeğliyoruz.
İyi ki doğdun Ertuğrul Arf...
Fotoğraflar için Fikret ŞEKER'e teşekkür ederiz.
Bu bilgileri verenler sonsuz teşekkürler..
Türkiye bugün hala ayakta ise bu tür insanlarının kıymetli çalışmaları ve özverileri ile ayakta...
Mesleginde basarili olan ,guzel isler yapmis insanlari vefatlarindan sonrada minnetle,takdirle anmak bir insanlik gorevidir.Yazanlarin kalemine saglik...
Rahmetli Sn.ERTUĞRUL ARF ağabeyimizi 1967 yıllarından beri tanırım. (ABİDİNPAŞA CAD.REMO İŞ HANI Kat-2) ERTUĞRUL ağabey ADANA' ya mimari eserler konusunda tamamen yenilik getiren bir mimardı. Başlıca ESERLERİ :(Hatırladıklarım arasında)
*************************************************
1* ALSARAY Sineması
2* SUN Sineması
3* ARI Sineması
4* LİMONATA Bar - (Raşit ENER Tesisleri)
5* Coca Cola FABRİKALARI - (İstanbul ve Adana)
6* SASA Umum Müdürlük BİNASI
7* V.S.......V.s.
************************************************
Rahmetli ERTUĞRUL ARF (Mimar) kendisine has uslubu ve titizliği ile prensipli çalışmalarıyla o dönemin en popüler Mimarıydı.
ALLAH RAHMET EYLESİN, TOPRAĞI BOL OLSUN.
Necip KÖNİ
İnşaat Mühendisi
ADANA / TR
Altın şehir yazım tamamlandı derken, Haluk Uygur'un Ertuğrul Arf yazısı geldi. O yazıda özlemini çektiğim Adana'yı buldum. Aslında hepimizin özlemini çektiği Adana sanırım...
Gökçeli evi daha dün Atatürk Caddesini süslüyordu. Hatta Gökçelilerin babaları rahmetli olduğunda, o evde başsağlığı vermiştik, yaşayan, caddeyi güzelleştiren o evde.. Talip Aksoy evi ise Ziyapaşa'yı güzelleştiriyor kimseler dokunmazsa... Yüzevler Mahallesine bakınca güzel evler halen duruyor. Dr.Orhan Soylu evi de yine yaşayan evlerden, belki Suna teyzenin varlığı, o evin apartmanların arasında güçlükle de olsa ayakta kalmasını sağlıyor. Ama her an çevik bir müteahhitin hamlesine maruz kalabilir, diye de bekliyorum. Daha da sayabiliriz çevrelerinden kopuk, bir başına yaşam mücadelesi veren evleri, yapıları... Onları bu yalnızlığından kurtarmanın yolları var mı? Var elbette.
Kentin simge yapıları kentle bütünleştiğinde güzelleşirler. Yani bu yapıları çevrelerine yapacağınız düzenlemelerle bahçelerle, çeşmelerle, meydanlarla süslerseniz kentlileşirler. Yapmazsanız, bilmem kim beyin evinin ötesine geçemez, sahiplenilmezler. Kentsel dönüşüm diyerek dilimize pelesenk olan şey burada devreye girebilir. Cadde cadde, sokak sokak çalışılabilir. Üstüste konulmuş kutulardan oluşan ruhsuz apartmanlara estetik dokunuşlarla kimlik verilebilir. Aralar da küçük meydanlar, bahçeler, sanat atölyeleri, lokantalar, işte size şahane bir şehir...
Olmaz mı, olur. Barcelona yapmış. İdare edenler, Barcelonalılarla beraber, tarihi mimariyi, kentle harmanlaya harmanlaya yapmışlar. Bizim Gaudi'miz var, başka bir şeye ihtiyacımız yok dememişler. Bu gün en büyük caddelerinde Gaudi'nin şahaser apartmanları kadar, ondan sonraki mimarların yaptığı birbirinden güzel sanat şahaseri apartmanlar arz-ı endam etmekte. Benim gibi turistlerin bakmak için boyun ağrılarına kaldığı apartmanlar. Herbiri görkemli alınlıklarla semaya karışan, oraya kadar ki bölümünde ise, mimari inceliklerin nakış gibi işlendiği. Renklerinse, bir ressamın en önemli eserini boyarken ki hassasiyetiyle tuvale vurduğu gibi, özenle kullanıldığı. Asla keskin hatların olmadığı caddeler, sokaklar... Caddeden sokağa geçiş bile, gözünüz yorulmasın ve kent estetiği bozulmasın diye keskin köşeler yuvarlanarak sağlanmış.
Şanslı şehir Barcelona, sadece onlarca ünlü mimarı ve onların ünlü eserleriyle mi, Picasso, Dali gibi dünyaca meşhur ressamlarıve müzeleriyle mi, Colomb'un karaya orada çıkmasıyla mı, onlarca sanat eserini barındırmasıyla mı şanslı?
İdareciler bakımından da şanslılar. Güzel Adana'mızda da bu çalışmalar yapılır. Ancak ne zaman biliyor musunuz? Belediye başkanı olacak kişi bir daha seçilememeyi göze aldığında. Nasıl ki alt yapı hizmetine giren belediye başkanı yeniden seçilemiyorsa, bu çalışmayı yapan da muhtemelen yeniden seçilemeyecektir. Antalya'da kale içini restore edip memlekete hediye eden bir başkan vardı, şimdi başkan olmayan... Var mısınız önümüzdeki seçimlerde cesur bir başkan seçmeye? Bir daha seçilemeyecek bir başkan seçmeye? Var mısınız ?"
Ertuğrul Bey, Babamın (Ali Şeker) en yakın arkadaşlarındandı. Abidin Paşa Caddesi Remo İş Hanı’nda aynı katta yazıhaneleri vardı. Yine Mimar Zeki Yüzüak ve Mustafa Kayalıoğlu da babam ve Ertuğrul Amca ile arkadaştılar. Demirtaş Ceyhun da. Sohbetlerine, tavla oynayışlarına, espirilerine doyum olmazdı. Oğlu Bülent Arf da Özel çukurova Kolejinde bizlerden üç üst dönem mezunu ağabeyimizdir. 25-05-2013 tarihli okul toplantımızda hep birlikteydik. Ertuğrul Amca 1964 te aldığımız dairenin tüm eşyaları ve dekorasyonunu tasasarlamış ve ustalarına bizzat yaptırtmıştı. ONU SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUM. ONUN VE BABAMIN. YAZIHANELERİNDE ÇEKTİRDİKLERİ FOTOLARI EKLEDİM.(60 lı yıllar)