Adana ve Kent Estetiği
Kentlerin nesneleri görebilecek gözleri, sesleri işitebilecek kulakları, dokunabilecek elleri ve tabi ki ruhları olmalıdır.
İster gelişmiş, ister gelişmemiş, isterse görünüşü sıradan olsun ya da olmasın, kentlere bakmak insana özel bir zevk vermelidir. Kentlerin de nesneleri görebilecekleri gözü, sesleri işitebilecekleri kulakları, kokuları koklayabilecekleri burunları, bir dokuya dokunabilecekleri elleri ve ne olup bittiğini anlayabilecek ve hissedebilecekleri ruhları vardır.
Kent ve Sanat
Kentte yaşayan insanlar ve onların her türlü etkinlikleri, şehrin fiziksel, tarihi sabit yerleri kadar önemlidir. Kentin algılanması onun sadece kentsel mimarisi ile ilgili değildir; kentin içine müzik, edebiyat, sinema, heykel ve fotoğraf ile görsel ve plastik sanatlar girmelidir. Bunlar kentin görsel niteliklerini yani kentin tarihsel dokusunu korurken ona eklenecek tutarlı dokuların da oluşmasını sağlayacaktır.
Kent ve Ulaşım
Bir kentte yaşayanlar çok kolay ve hızlı hareket etmelidir. Bu ancak geniş yollar ve düzenli bir çevre ile mümkün olacaktır. Her kentin farklı bir yaşanmışlık hikayesi, bir dokusu, hatta bir kokusu vardır ve bir kente bakmak, onu görmek değildir. Kenti düşünmek ise daha farklı bir şeydir. Kentler üst üste geçmiş katmanlardan oluşur. Bu katmanlar sadece üzerinde yaşanmış olan uygarlıkların kalıntıları değildir.
Kentin katmanları onu oluşturan mimarisi, ekonomisi, sanatı, tarihi, sosyolojisi, hukuku, sağlığı, yolları ve çevresel alanlarını barındıran bir bütünlüktür. Kent dediğimiz olgu binlerce yıllık birikimlerin tüm bu katmanların birbirinden ayrılmaz bütünlüğü ile oluşur.
Kentler Bir Birey İçin Oluşmamıştır
Kentsel tasarım görsel zevkin ve sanatın gelişmesine yardımcı olacak, sanat ve toplumun bir arada büyümesi kentten alınan keyfi daha da arttıracaktır. Kent imgesini oluşturan öğelerin çoğu, kentle olan ilişkileriyle öne çıkar. Geniş görünümlü bir park, kentin simgesi olan bir heykel, görsel veya plastik sanat çalışmaları, kente özgü binalar, yollar, kültür merkezleri, dinsel mekanlar, şehrin eski ve yeni yerleşimi arasındaki uyum kişilerin zihinsel algılarında iz bırakmalıdır.
Kentler tek bir birey için oluşturulmamıştır. Geçmişleri, meslekleri, mekanları, alışkanlıkları ve yaşanmışlıklarıyla pek çok insanı temsil ederler. Günümüzde kentler dönüşüm projeleriyle çok hızlı değiştiği ve yeni metropollerin oluşmasıyla kentli (!) toplum artık çok sık yer değiştirdiği için, kentle olan duygusal alışverişimiz azalmakta, kentin çevresini ve çehresini oluşturan imgeleri algılamamız zayıfmakta ve böylece insan kendi kentinde yalnız ve yabancı olmaktadır.
Altınşehir Adana dergisi olarak Şehir Plancıları Odası Adana Şube Başkanı Ulaş Çetinkaya ve Mimarlar Odası Adana Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri Kamuran Pekçetin ile Adana’nın kentsel sorunları, kentlilik kavramı, kent mimarisi ve estetiği üzerine konuştuk.
Kentler: geçmişleri,
meslekleri, mekanları,
alışkanlıkları ve
yaşanmışlıklarıyla
pek çok insanı temsil
ederler.
Altınşehir Adana: Öncelikle kent kavramı hakkında biraz konuşalım. Günümüzün modern kent yaşamında estetiği olmayan görsel saldırıdan kaçmak mümkün olmamaktadır. Bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman Adana’yı nasıl bir yere koyabiliriz?
Ulaş Çetinkaya: Öncelikle kent nedir? Kentli nedir? Onun tanımını yapmamız lazım. Kent, sadece fiziksel anlamda bir mekânlar düzeneği değildir. Kenti kent yapan o kentin ruhudur… Kentin ruhunu oluşturan etmenler ise kentin dokusu, oranı, ritmi, kokusu, rengi, içinde yaşanmış anılar, kapladığı alan ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkilerdir. Kentli ise o kente ruhunu veren kişilerdir.
Adana’nın Kent Estetiği Olumlu Değil
Kent sadece işten eve, evden işe gidip geldiğimiz yerler değildir. Günlük sosyal yaşamımızda olumlu olumsuz her şeyi yaşadığımız bir yerdir kent.
Her kentin dönemsel olarak kendi dokusunu hissettiren tarihten gelen farklı mimari tarzları vardır. Rönesans ile birlikte sanat, kent estetiği ve yaşamı içine daha fazla girmiştir. Kent estetiği aslında algılama ile ilgilidir. Binalara bakışımız veya bakış açımızın hissettirdikleri kent estetiğine girer. Binaların dış cephesinden tutun da kaldırımlara, kaldırımdaki sokak aydınlatmasında kadar... Ancak bu durum bir kent için olumlu da olabilir olumsuz da… Adana için olumlu bir kent estetiğinden bahsetmemiz mümkün değildir.
Patates Baskısı Kent
A.A: Adana’ya, özellikle de yeni yerleşim birimlerine baktığımız zaman yanyana iki bina aynı yükseklikte değil. 2 katlı bina yanında 12 katlı bina mevcut. Bu nasıl oluyor? Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası veya Şehir Planlamacıları’nın buna bir itirazı yok mu?
Kamuran Pekçetin: Adana’da yerel yönetim krizi yıllardır yaşanıyor... Şu anda dibe vurdu. Bu krizlerden dolayı kent kimliğini kaybetti.
Her kentin kendine ait mimari yapısı vardır. Bu mimari yapılanma kentin yerleşim yerlerinden, sosyal alanlarına; kentin sokaklarından resmi dairelerine kadar tüm yapılarında görürsünüz. Bu aynı zamanda kentte yaşayanların yaşam tarzlarına yansır. Ekonomik sebepler, yerel yönetim krizleri, kentte yaşayan insanların duyarsızlığı, siyasilerin umursamazlığı... Tüm bunlar bizi kimliksizleştirdi.
Sorduğunuz soruya gelince patates baskı projeler çıkıyor. Bir bakmışsınız, balkon bu tarafta, bir diğerinde ise öbür tarafta…
Bu, mimari değil!
Her kentin dönemsel
olarak kendi dokusunu
hissettiren tarihten
gelen farklı mimari
tarzları vardır
Ortak akıl, ortak başarı
yeteri kadar hayata
geçmeli.
Ulaş Çetinkaya: Adana’yı irdelememiz gerekiyor. Diğer şehirlere göre farklı özellikleri olan bir şehir. Dünya genelinde 2050 yılında kentlerde yaşayan insanların oranı %50 olacağı tahmin ediliyor; şu anda ülkemizde kentlerde yaşayan insanların oranı %75, Adana’da ise bu oran daha da yüksek: %87... Ancak bu sayıya göre sağlık alanları, yeşil alanlar, spor tesisleri, konut alanları yeterli midir, istenilen nitelikte midir? Bunlara olumlu cevap veremeyiz. Tüm ülkelerde kentler insan psikolojisi gözönünde bulundurularak kuzeye ve kuzeybatıya doğru gelişir. Adana’da da böyle olmuştur. Ama yapılaşma birbirinin kötü tekrarı şeklinde olmamalıydı.
A.A: Odaların bir tutumu yok mu peki?
Ulaş Çetinkaya: Bizler eleştirilerimizi yüksek sesle dile getiriyoruz; ancak dikkate almıyorlar. Bizim yaptırım gücümüz yok; belediyenin var… Biz, özellikle yerel yönetimlerin sivil toplum kuruluşlarını ve halkı yönetime katmadığını belirtiyoruz. Başkan Vekilimiz, güzel sanatlar mezunu bir mimar. Yönetime geldiğinde işe çok güzel bir sloganla başladı: “Ortak akıl, Ortak başarı” diye. Ortak hareket edeceğiz, diye, başlarda bizler de çok umutlandık. Bu slogan yeteri kadar hayata geçirilmedi.
Kamuran Pekcetin: Biz müdahalede bulunuyoruz. Yeni imar yönetmeliği çıkacaktı. Bu çıksaydı tüm Türkiye’de uygulanacaktı. Ancak içinde doğru olmayan öneriler de vardı. Ranta yönelik çok fazla handikap vardı, bizler itiraz ettik. Ankara’dan red aldı. Bununla ilgili birçok toplantı yaptık; buna rağmen ortaya düzgün bir şey çıkamadı. Biz ters düşüyormuşuz gibi görünüyoruz, ancak biz yaptıklarımızı kamu yararına yapıyoruz.
Mimarlar ve Şehir Planlamacıları Ne Kadar Sorumlu?
A.A: Bu durumdan mimarlar ve şehir planlamacıları olarak kendinizi ne kadar sorumlu tutuyorsunuz?
Ulaş Çetinkaya: Bu aslında sadece Adana’nın sorunu değil. Belli ki bu kadar düzensiz ve estetikten yoksun yapılaşma bizden biliniyor. Ülkemizde mimar var; ama mimari yok! Biz, aldığımız eğitimler gereği bir bakış açısı alıyoruz. Her yerde aynı plan bina olmaz. Her kentin kendi dokusuna, iklimine, yaşantısına göre sosyoekonomik tasarımlar yapılmalı. İmar planlarıyla birlikte sonrası planlar da önemlidir. Planları belki şehir planlamacıları, mimarlar, inşaat mühendisleri yapar ama uygulayıcıları belediyelerdir. Çoğunlukla planla mevcut uyuşturulmaz. Çünkü planlar üzerinde sürekli değişiklikler yapılır. Piyasadaki meslektaşlarımızın bazıları kötü işler yapıyor. Çünkü bunu mütahit talep ediyor. Mütahit yapı maliyetlerini düşürmek için mimarın çizimleri üstünde oynamalar yapıyor. Olan kente oluyor. Bu esnada kent kimliğini kaybediyor.
Kastabala’nın Yanına Çimento Fabrikası Yapılacaktı
A.A: Meslek odaları olarak karşı çıktığınız noktada başarılı olduğunuz örnekler varmı?
Kamuran Pekçetin: Kastabala Antik Kenti var. Antik kentin hemen yanına çimento fabrikası yapılıyordu. Halet Çambel’in bizi uyarmasıyla diğer demokratik kitle örgütleriyle yaptığımız eylemler ve kanuni başvurular sonucu oraya artık çimento fabrikası yapılmıyor. Ve böyle birçok yer var... Aktif olmamız gerekli.
Ülkemizde mimar var;
ama mimari yok!
Biz, aldığımız eğitimler
gereği bir bakış açısı
kazanıyoruz. Her
yerde aynı plan bina
olmaz.
“Kentsel Dönüşüm
Projeleri” Adanalıyı
Adana’dan
kovma projesine
dönmemeli
A.A: TOKİ’lerin veya kentsel dönüşüm projelerinin Adana’ya yansıması nasıldır? Oralarda yaşayan insanlarla kent arasında bir birliktelik sağlanabiliyor mu?
Ulaş Çetinkaya: Anayasamızda herkesin konut edinme hakkı var. Bölgenin iklim yapısına uygun şekilde geliştirilmesi gerektiği yazıyor. Buradaki mevsime uygun toplu konut yapılması anayasal hak. Ancak şehrimizdeki binalar patates baskı gibi, mantar gibi. Tek kriterleri hazine arazisi üzerinde olmaları. Yapılan her yanlış projenin bir faturası var. Uzattığınızda kentin alt yapı ve ulaşım masrafı katlanarak artıyor. Oraya ulaşım ve sağlık sağlanması düşünülmüyor. Çünkü yapılan metro oraya kadar gitmiyor. Merkezden de çok uzak olduğu için daha çok kendi içlerinde yaşıyorlar.
Yeni Alt Geçitler Kaçak
Örnek olarak, yapılan yeni alt geçit, imar planlarında yer almıyor. Ruhsatsız yapıldı; belirli bir plan-proje dahilinde yapılmadı. Kavşaklar yapılırken tüm kent ele alınarak yapılmalı. Sirkülasyon haritası çıkarılmalıydı. “Ben yaptım, oldu!” olmamalı... Başka şehirlerden gördüklerimizi gelip kendi kentimize uygulamamız rastgele olmamalıdır. Bu olsa olsa bir kenti kimliksizleştirir.
Kamuran Pekçetin: Kentsel dönüşüm projeleri diye yapılan projeler maalesef Adana’da Adanalıyı kentten kovmaya dönük yapılan projeler olmakta... Sinanpaşa örneğine bakacak olursak orada Adana’nın yerlisi oturuyordu. “Kentsel dönüşüm, buradaki eskileri yıkıp yerine yenilerini yapacağım” olmamalı.
Ulaş Çetinkaya: Komşuluk diye bir kavram vardır. İnsanları bir yerden bir yere taşırken bunlar kayboluyor. Böylece insanlar arasındaki ilişki ve iletişim de kayboluyor.
Kent Anıtı Yok
A.A: Kente her gelenin bir yer ile ilişkisi, anısı oluyor gibi. Adana’da son dönemlerde kentin kendisine ait simgesi, hatırası, bir mimari yapısı var mı? Bu konuya bakışınız...
Kamuran Pekçetin: Var olmaya aday olan yerler dâhi yok... Son dönemlerde restore edilen Şıh Cemil Nardalı Konağı, Dişçi Etem Konağı, Yeşiloba Şehitliği gibi bazı çalışmalar var. Bu, umut vermekle birlikte, yine de çok az! Kentle bütünleşmiş bir Taş Köprü’müz var. Adana bu değil, bu olmamalıydı. Benim aynı zamanda hediyelik eşya dükkanım var. Buraya gelen insanlar giderken “Adana’ya özgü ne var?” diye soruyorlar. Adana’ya özgü maalesef onlara önereceğimiz çok az şey var. Bizi Birbirimize Sanat Bağlar
A.A:Belediye-kent-vatandaş ilişkileri açısından ne söyleyebilirsiniz?
Ulaş Çetinkaya: Bu üçlü bugün için birbirinden uzaklaşmış durumda. Bu da bizim kentlilik bilincimizi olumsuz etkiliyor. Kente sahipliğimizi azaltıyor. Bizi birbirimize bağlayacak en önemli etken sanattır. Geçmiş dönemde sanatın her alanında çıkan sanatçılarımız varken bugün neredeyse bir köşe yazarımız bile yok. İşsizlikte birinci sıradayız. Ekonomik olarak her geçen gün geriye doğru gidiyoruz. Artık, Adana kenti ve çevresi, ekonomik olarak olduğu gibi sosyo-kültürel anlamda da insanları beslemiyor. Bu da bu bölgeden çıkacak sanatçıların azalmasına neden oluyor.
Bir Kent Meydanı Yok
Kamuran Pekçetin: Adanamız için bizlerin en iyisini bulma çabası içine girmemiz gerekli. Bu kenti eskisi gibi popüler yapmamız lazım. Şu an dibe vurduk. Maraş, Antep, Eskişehir yaptı; biz neden yapamıyoruz?
Bahçe düzenlemeleri mezarlık düzenlemeleri çok iyi hizmetler. Bu işlerin yapılabileceğini halka göstermek, psikolojisini düzeltmek olumsuz havayı kaldırmak gerekli. Belediyenin en büyük görevi kent üzerindeki bu olumsuz havayı kaldırmak için herkesle birlikte çalışma pratiğini yaşama geçirmektedir. Bir şehir, meydanlarıyla anılır; meydanımız yok. Biz kentimizin bir meydanı yok diye Mimar Sinan parkının olduğu bölgenin düzenlemesi için bir yarışma yaptık. İçinde kültür merkezi, meydanlar, neler neler vardı.70 küsür proje geldi. İçlerinden inanılmaz güzel projeler çıktı. Yarışma için 300 milyar lira harcandı. Ancak projelere izin çıkmadı. Rant yüzünden hiç bir proje uygulanmadı.
A.A: Giderek sanattan uzaklaşması mı şehrin kimlik kaybına yol açtı? Şehrin kimlik kaybına uğramasımı sanattan uzaklaşmasını sağladı?
Kamuran Pekçetin: Mutlaka vardır. Bir şehir sanayisiyle, sanatçısıyla öne çıkabiliyor. Bir dönem pamuk ve sanayisiyle ön plana çıkan kentimizin, aynı dönemde sanatçılarıyla da ön plana çıktığını görebiliyoruz. 2023 yılı Cumhuriyetin yüzüncü yılı. Adana’mızın bir planlamaya ihtiyacı var. İmar plan çalışması yapılıyor. Ancak belediyeden bugüne kadar bize bir talep gelmemesi bizi üzüyor.