Adana'da Sokaklar, Kaldırımlar
Yollar ve kaldırımlar yürümekle aşınmaz. Çünkü onları önce belediyeler aşındırır.
1991 yılında Ankara’da ihtisasa başladıktan bir ay sonra bir sabah evden çıkıp Abidinpaşa-Hastaneler minibüsüne binmek için anayola yürürken 500 metre gittikten sonra gözümü ihtisas yaptığım Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Acil Servisi'nde açtım. Aradaki süreyi hatırlamıyorum. Evim Abidinpaşa’da anayoldan eve kadar yokuştu. Sabah yokuştan aşağı kaldırımlar bozuk olduğu için ve kaldırım hizasına da arabalar park ettiği için mecburen arabaların kenarından yani yoldan gitmek zorundaydım. Yürürken yukarıdan 1963 model bir Mercedes el freni boşalıp gelip bana çarpmıştı. Sessizce geldiği için veya ben gün aşırı nöbet tuttuğumdan hiç farkına varmamıştım. Sonuçta fibulam yani baldır kemiğim kırılmış, bir ay ayağım alçıda yatmıştım. Geçenlerde Adana’da Uğur Mumcu'da yürüyüş yaparken yıllar öncesinin benzeri biri kazayla karşılaşacaktım. Yürüyüş yaparken kaldırımlar bozuk ve yeni taşlar döşenecek diye yolun ancak arabalarından da solundan yani yolun kenarından yürüyordum. Arkadan bir arabanın acı fren yapmasıyla bana çarpması arasında sadece 3-5 cm kalmıştı. Neyse ki bu tarih tekerrür etmemişti ve ben bu sefer fibulamı kurtarabilmiştim.
Eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in siyasi literatüre girmiş meşhur lafıdır; “Yollar yürümekle aşınmaz”. Süleyman Demirel’in sadece bu lafını severim. Çünkü doğrudur. Yollar yürümekle aşınmaz. Neden doğrudur? Çünkü belediyeler yolların yürümekle aşınmasına asla izin vermezler. Her seçim öncesi veya sonrası yollar eski asfaltın üzerinden yeni bir yamalıklı asfaltla oy almak uğruna asfaltlanır. 4-5 yılın icraatı nedense son 6 aya sığdırılır. Böylece belediye başkan adayları oy avcılığına soyunurlar. Yeni asfaltın süresi ise en fazla 6 aydır. Çünkü altından veya üstünden bir şeyler geçirilecektir. Halbuki bunun hesabı yapılamaz mı? Çok rahatlıkla yapılabilir ama bu durum belediyelerin işine gelmez. Çünkü her kazıda belediyeler yüklü miktarda para almaktadırlar. Bu yüzden yollar yeniden kazılır, yeniden bozulur güzelim asfalt, yeri ya öyle bırakılır veya yarım yamalak bir asfalt yapılır. Bir de muhtemelen yine belediye parasıyla yaptırılan pankartlarla belediye başkanına semt sakinleri tarafından teşekkür edilir.
Kaldırımlar
Kaldırımlar ise nedense hep seçim sonrası sökülerek yenilenirdi. Ama artık onlar da sürekli olarak değiştirilmektedir. Bu açıdan da bakıldığında Süleyman Demirel’in yine haklı çıktığı görülür. Kaldırımlar da yürümekle aşınmaz. Çünkü belediyeler onları da sürekli sökerek yenilerler. Ekmeğini taştan çıkarmak sözü en çok belediyelere yakışır. Kaldırımlar yayalar için yapılmışken biz yayalar kaldırımlar ya işgal altında olduğu için veya kaldırımlar belediye tarafından sökülüp yeniden yapıldığı için yürüyemeyiz. Kaldırım taşlarını yenilemek için sokakların trafiğe günlerce kapatılması, insanların arabalarını başka yerlere park etmeleri ise akıl durumlarıyla açıklanacak bir şey değildir. Sokaklar ise araç trafiği için yapıldığı halde onlarda belediyelere gelir amacıyla otopark işlevi gördüğünden trafiği daha da içinden çıkılmaz hale getirirler. Bir de akşam üzeri spor amaçlı yürüyüş yapmak isterseniz bu sefer karşınıza çöp poşetleri çıkar. Çöp yığınlarının arasından yürüyüşünüzü yaparsınız. Bir de kötü döşenip 1 yılda kırılıp, altı su dolup mayın tarlasına dönüp özellikle yağışlı havalarda hangi taşa basacağınızın ince matematiksel hesaplarını yaparsınız. Bir de Uğur Mumcu, Ziyapaşa Bulvarları gibi kaldırım taşı döşenecek diye günlerce trafiğe kapatılan yollara ne demeli…Herhalde dünyanın hiçbir yerinde kaldırım taşı döşenecek diye bir bulvar kapatılmamıştır. Hiç olmazsa, Amerika'daki veya Avrupa'daki gibi düz betondan yada asfalttan olsa kaldırımlar da rahat yürüsek.
Sokaklar
Bir örnekle gidelim…Turgut Özal Bulvarı günümüz Adana’sının en geniş, en büyük, en canlı, en kalabalık, en işlevsel bulvarı olma özelliğini hala taşımaktadır. Ancak Turgut Özal Bulvarı'nı yurt içindeki büyük şehirlerde ki veya yurt dışında ki bulvarlarla karşılaştırdığınızda şöyle bir manzara ile karşılaşırsınız. Bulvar düz değildir. Bulvarın kaldırımları yoldan daha geniştir. Bu genişlik yayalar daha iyi yürüsün diye yapılmamıştır. Neden?...Peki kaldırımlar neden bu kadar geniştir sorusuna yanıt muhtemelen rant olayında gizlidir. Rant deyince yanlış anlaşılmasın, bahsetmek istediğim belediyelere ek gelir isteğidir. Sonra o gelir ne olur, ne olmaz.... Bilinmez… Halbuki o kadar geniş kaldırıma bir bisiklet yolu koymak çok mu zor bir düşünceydi. Evet zor bir düşünceydi… Çünkü zamanında yapılan yerüstü hafif raylı sistemin bir kentin hastanelerinden, otogarından, üniversitesinden, havaalanından, tren garından, çarşısından, şehrin merkezinden geçmemesinin düşünülmediği gibi. Belediye meclis üyeleri her yıl bilgi ve görgülerini arttırmak için Avrupa, Uzak Doğu, Amerika gibi ülkelere giderler. Oraya gidiş amaçları belediyelerin nasıl çalıştığını, vatandaşlarının rahatı için nasıl bir hizmet verdiklerini görmek içindir. Ama bu gezilerin dönüşlerinde herhangi bir değişiklik olmaz. Amaç zaten yapmak değil, gezmektir.
Henüz Nazım Hikmet’le arkadaşken ve dönüşüme uğramadan önce eskilerin Arnavut taşı döşeli sokaklarında ve kaldırımlarında gezerek KALDIRIMLAR şiirini yazan Necip Fazıl Kısakürek günümüzde yaşasaydı bu şiirini yaşayamaz ve yazamazdı herhalde….
KALDIRIMLAR
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
ALİ İHSAN ÖKTEN
NOT: Bu yazı sadece Adana için değil ülkemizde ki tüm kentler için yazılmıştır.
Ali İhsan Ökten
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları