ADANA’YA GÜÇ VERENLER - 2

Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu Adana’da kurulmuş, içinde 300 den fazla sanatçı ve sanat ilgilisini barındıran, kültür ve sanat alanında kentimizin lobisini oluşturmaya çalışan bir kuruluş.

Amacı kültür ve sanatı kullanarak Adana’yı tanıtmak, kentimizin değerlerini ön plana çıkartmak, formal sanat eğitimleri düzenleyerek kentimizden yeni sanatçıların yetişmesini sağlamak diye özetlenebilir.

Yani bir okul... Sanat ve kültür okulu... Adana’dan bir sanat ekolünün çıkmasını amaçlayan ve bunun için yaşam boyu eğitim prensibini kabul etmiş bir okul.

Sürekli yeni projeler için çalışan ve üreten, bir grup olan platform üyeleri yeni ve çok önemli bir projeye daha başladı. Adana yerel tarihine katkı sağlayacak güçlü projenin ismi “ADANA’YA GÜÇ VERENLER”

Projenin amacı; bugüne kadarki yaşamlarında, mesleki faaliyetleriyle çevresini değiştirecek kadar kentimize katkı sağlamış insanların biyografilerini ve biyografik fotoğraf albümlerini hazırlayıp tarihe bırakmak. Böylece 25 albümlük bir set oluşturmak. Tabiî ki bu, projemizin ilk ayağı olacak. Başarabilirsek 25 er 25 er devam edeceğiz.

Projenin başladığı kasım ayından bu yana fotoğrafçılar kahramanlarının hayat hikayelerini dinleyip, röportajlarını bitirdiler. Sırada bu röportajları kitap haline getirmek ve fotoğrafları üretmek var. Projenin Haziran ayında bitmesi ve kitapların eylül ayında hazır olması planlanıyor. Altınşehir Adana Dergisi olarak her sayımızda sizlere, Adana’ya güç verdiğini düşündüğümüz, projedeki kahramanları tanıtacağız. Bu sayımızdaki kahramanlar; Cihangir Nevruz , Süleyman Onatça, Süleyman Girmen ve Yalçın Remzi Yüreğir. Fotoğrafçıları ise Dilek Çoşanoğlu, Aysun Akpınar, Demet Dağtekin, Semiran Bahçivan.

 

 

ADANA'DA BİR BAHAR: CİHANGİR NEVRUZ

 

Cihangir_Nevruz“Nevruz” Farsçadır. “Yeni gün” anlamına gelir, diğer anlamı ise kışın bitmesi, baharın gelmesidir. Çünkü baharla tabiat ana yeniden doğar-canlanır,  ağaçlar farklı yeşillenir, dalların çiçeklere özlemi son bulur ve bu özlem çiçeklerin renklerini tüm güzelliğiyle ortaya çıkarır. Doğanın bu güzelliği çeşitli canlıları besler; karıncadan, gökyüzündeki kuşu her kademedeki canlıyı ve tabiî ki insanı… 

Bir an için gözlerimi kapattım; tarlanın tam ortasındayım; gökyüzü ufuk çizgisi denilen hat ile tarlanın birleştiği yere kadar mavi hem de kocaman mavi… Benim bulunduğum yerin hemen yan tarafında bahar ile yeni yeşermeye başlayan birlikte bir ağaç ve sonucunda doğanın bütün enerjisi, neşesi ve bereketi ruhumda…
Adana’da, tabiat ananın hemen hemen her mevsim bahar kutlamasını farklı sunumlarda görebilirsiniz. Renkler, canlılıklar ve bereket bu güzel topraklarda vardır. “Toprak berekettir,” denir. Bir de derler ki, “Ne ekersen onu biçersin.” Toprak sana nankörlük etmez belki ama ya biz onu doğru besleyemeseydik?

Toprağın ekinini, tohumunu, bakımını, çapalamasını iyi yapmak gereklidir. Önce biz onu iyi besleyelim, ekelim, sonra o bize meyvesini güzel versin. Ekinimizi bol ve bereketli alalım.
Güzel şehrimizde o kadar çok rengimiz, dalımız, kökümüz var ki. Adana’ya Güç Verenler Projesi aslında bu renkleri, kökleri tarihe bırakmak adına yapılıyor. Çukurova’da doğmuş, Çukurova‘da yaşamış kim varsa havasından etkilenmiştir. Yazarlar, ressamlar, şairler, âşıklar bu bereketli topraklardan geçmiştir. Bir de “Bu soluduğum havaya karşılık vermek gerekir.” deyip şehre ve şehrin insanlarına eserler bırakanlar vardır.
Bu yolda kimi kitap yazmış, kimi yönetmiş, kimi de çizmiş… Bazen kente küsüp kimi alıp başını gitmiş, kimi dünyanın bir ucundan gelip ömrünü burada devam ettirmiş. Ancak Çukurova kendisine kim ne yaptıysa bereket ruhu ile karşılığını vermiş.

 

İnsan... İnsan... İnsan...

 

“Dünyanın en zor işi insan eğitmektir. İnsan eğitmek zor zanaattır be kardeşim ama bilirim kent yücelirse kentli yücelir, o yüzden insanıdır kenti değerli kılan” der hikâyemizin kahramanı.
Hani demiştim ya; Adana‘da bahar bambaşka, işte benim size anlatacağım bahar: Renk renk dalları olan bir ağaçla başlar, kökünün gücünü önce aileden alıp sonrasın da çalışmanın sonu yok deyip okuyan ve okutan, araştırıp araştırtan önce insan deyip öğrencilerini yürekleriyle ölçüp, sonrasında sahneye alan bir tiyatro hocası, bir oyuncu kurdu, bir oyuncu, bir yönetmen, bir eğitmen ve kocaman dünyasıyla bir bahar… 
Bahar ki “gerçekleri yansıtmak için sanat bir hayal ürünüdür” der ve bununla yetinmeyip onlara kendinden daha fazla şeyler vermek adına “ Oyuncunun yeri sahnedir .”deyip üniversitemizde bölümün kurulmasında emeği olan kişidir kahramanımız. Azerbaycan‘dan gelmiş ve tam 15 yıldır şehrimiz de yaşamaktadır. 15 yıldır 100’den fazla oyuncu adayı mezun etmiş ve mezunlar kente iyi eğitimin karşılığını vererek işlerini sürdüren kişiler olarak katkı sağlamıştır. Ve daha nicelerini yetiştirip şehrimize katkı sağlayacak olan kişi kentimizin baharı CAHANGİR NOVRUZOV yani CİHANGİR NEVRUZ…

Dilek ÇOŞANOĞLU

 

 

 

 

 

ÇUKUROVANIN İŞCİSİ TÜRKİYENİN İŞADAMI: SÜLEYMAN ONATÇA

 

suleyman-onatcaKüresel ısınmadan dolayı Türkiye’de son 100 yıl içinde sıcaklık artışını analiz eden uzmanlar, 12 kentin 2070 yılında nasıl bir iklime sahip olacağına yönelik bir model hazırladı. Bremen Üniversitesi’nin uzmanları, sonuçların daha net anlaşılması için iklim haritası yayınladılar. Sıcaklıklar dikkate alındığında, 12 kentin de harita üzerinde güneye kaydığı fark edildi. Araştırmanın sonuçlarına göre Adana’daki durum ise vahim. Sarı sıcağıyla meşhur Adana’da kuraklık ve çöl sıcakları hâkim olacak. Bir konferansta çevre kirliliğine ve gelecekte yaşanacak su sıkıntısına dikkat çeken bir uzmanın yaptığı açıklama oldukça düşündürücüydü: ”Şayet önlem alınmazsa, gün gelecek tıpkı cep telefonu gibi elinizdeki bir şişe su kapkaça maruz kalacak…”

Bu cümleden etkilenen ve o tarihten itibaren doğaya, çevreye olan bakış açısını değiştiren, işyerinde ve evinde neler yapabiliriz diye ailesiyle düşüncelerini paylaşan Süleyman Onatça iş yerinde çevreci bir politikayı hayata geçirmeyi kararlaştıran ilk isim oldu. Düşündü, karar verdi ve yaptı.  

Çukurova insanı ilk kez Adana’da bir büyük iş yerindeki özel çevreci tasarımla tanışıyordu. Altensis’in danışmanlığını yaptığı Toyota Plaza Onatça, Adana’nın ve Türkiye’nin ilk  BREEAM Post-Construction sertifikasına(çevre ödülü) “Very Good” (Çok Güzel) seviyesinden sahip oldu. 

Adana’da iş dünyasının yakından tanıdığı bir ağabey ve aynı zamanda akıl danışılan bir işadamı olan Süleyman Onatça, çocukluğu zorluklar içinde geçmiş bir insan. Simit de satmış, çıraklık da yapmış, pazar yerinde pazarcılık da, bakkallık da… Civatacılıktan, boyacılığa, inşaattan, Otomotive  uzanan sektör skalasında Onatça, “Adana için daha ne yapabilirim?” diye düşünürken Adana Sanayici ve İşadamları Derneği'ne katılarak Çukurova bölgesinin gelişimine bir sivil toplum savaşçısı olarak katkı sağlamıştır. Sivil toplumun kurumsallaşması ve özel girişimciliğin yaygınlaşmasına yönelik ciddi çalışmalar yapmıştır. Sanayici ve işadamlarının sorunlarıyla yakından ilgilenerek toplumdaki öncü ve girişimci niteliklerini geliştirmiştir. 1991 yılının Kasım ayında 7 kurucu üye ile kurulan ADSİAD, Onatça’nın imzasını atmasıyla birlikte Adana’ya kaliteli hizmetler sunmuş, her geçen gün Çukurova için yararlı fikir ve projelerin takipçisi olmuştur. 

Adana İş Geliştirme Merkezi de KOSGEB desteğini alan ADSİAD imzalı başka bir çalışmadır ve Onatça liderliğini burada da sürdürmüştür. Adana da yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle, Süleyman Onatça  İŞGEM’de  çalışma ve araştırmalarını sürdürüp, Çukurova'da halkın iş alanında  yılda ortalama 185,  kuruluşundan bu yana 1483 kişinin istihdam edilmesine destek olmuştur. Adana da İŞGEM bünyesinde yer alan girişimci firmalar yıllar bazında birçok başarılı projeyi hayata geçirirler, gerek kendilerine gerekse ekonomiye önemli katkılar sağlamışlardır.

Onatça, kişisel gücünü ADSİAD’ın büyüklüğü ile birleştirmiş demokratik, laik, ve etkin bir  hukuk devleti anlayışı içinde, temsil tabanı hayli geniş, güçlü bir örgütlenme gerçekleştirmeyi başarmıştır.

ADSİAD’dan başlayarak TÜRKONFED’in tepe yöneticisi olmaya  giden sürecin merdivenlerini hızla tırmanan, Toyota için tasarladığı ikinci “yeşil plazası”nda dünya çapında önemli bir çevre ödülünü almayı  başaran, sadece işteki başarısı değil, aynı zamanda sivil toplum örgütlerindeki güler yüzü, mütevazı duruşu, dürüst ve çalışkan kişiliğiyle herkesin ‘Süleyman abisi’ olan  Onatça’nın sevgi ve emekle kurduğu dünyasındaki ilkesi “Boş işlerle uğraşmamak ve hayatı ertelememek” tir. 

Peki, Süleyman Onatça ne istiyor hayattan? Şu sözler onu çok iyi anlatmıyor mu? “Adana’dan bir kişi geldi, emek verdi, iz bıraktı, gitti desinler isterim…” 

Kısaca Süleyman Onatça,  yoktan vara giden uzun bir yolculuğun başarı öyküsüdür. İçinde onlarca kıssadan hisse derslerle dolu bir öykü… Gelin isterseniz  beraberce Onatça’nın bu öyküsüne göz atalım .

Aysun AKPINAR

 

 

 

 

SÜLEYMAN GİRMEN

 

“Diyebilirim ki hayatımda yaşadıgım en ulvi, en sade, en mesut ve samimi gece bu gecedir. Çünkü bu gece çok derin hürmetlerle, muhabbetlerle merbut oldugumuz milletimizin ekseriye azimesini teşkil eden çiftçilerimizle bir sofrada bulunuyorum, sofrada onların emekleriyle husul bulmuş ekmeği onlarla beraber yiyoruz….”“Arkadaşlar! Dünya’da fütühatın iki vasıtası vardır. Biri kılınç diğeri saban……” K.ATATÜRK

 

Adana'nın kuzeyinden uzanan Toroslar kış boyunca biriktirdikleri karları, ilkbahar gelince Çukurova’ya büyük bir coşku ile salarlar. Şimdi siz öyle bir bölge düşünün ki  hemen arkasını dayamış,  yüksek zirvelerden 4 büyük, büyük olmakla da kalmayıpSleyman_Girmen yüksek debili ırmak çıksın ve o bölgeden başka hiç bir yeri dolaşmadan denizle kucaklaşsın.

Nil Vadisi deseniz bırakın tek bölgeyi sulamayı 3 ülke gezerek geliyor deltaya kadar. Veya Dicle ile Fırat.... Ülkeleri gezeni bir kenara bıraksak bile, Kızılırmak 10 kenti ve Karadeniz bölgesini  dolaşarak akmıyor mu denize? 

Ama Seyhan... Ve kardeşleri Ceyhan ile Berdan Torosların eriyen karlarından aldığı kır çiçeği kokulu sularını sadece ve sadece Çukurova'yı sulayarak Akdeniz'le buluşurlar. Bereketlerini Toroslar'dan getirdikleri alüvyonlarla artırarak bölgeyi bir tarım merkezi yaparlar.

Tanrı Adana'ya torpilli davranmıştır ama sadece bu torpil yeter mi? Hatırlarsınız çok değil 100 küsur yıl önce ünlü Vali Ziya Paşa; "Su akar, Adana bakar" anlamında bir söz söyleyerek, bu suyun çiftçi tarafından rantabl kullanılmaması halinde boşa gittiğine işaret etmiştir.
Gelgelelim üzgünüz ki, Türkiye'de köylü en az eğitimli kesimdir ve bu oranda da birlikte hareket etme kabiliyeti azalmıştır. Halbuki ortak bir ihtiyaç olan suyun herkes için kullanılması başta olmak üzere, yeni teknolojilerin getirilmesinden, ücret politikalarının belirlenmesine kadar ancak birlikte hareket edilirse başarılabilecek o kadar çok şey var ki...

Çiftçi ve köylü örgütlenmeleri işte bunun için çok önemli... Tanrı'nın zengin yarattığı bir bölgede çiftçi ve köylünün fakir kalması ancak buranın değerlerinin toplumun yararlanabileceği ortak zenginlikler haline getirilememesi ile mümkün olabilir.
İşte bu nedenlerden dolayı bir tarım bölgesi olan Çukurova'da, Ziraat Odaları çok önemli... Bu ve benzeri odaları kuran, yaşatan ve köylünün birlikte hareketine sunan insanlar kentimizin gelişiminde önemli rol oynamışlardır. Ne mutlu ki Adanamız  böylesine önemli çok insan yetiştirmiştir. Bunlar arasında yaşayanlarından biri de şüphesiz tam 18 yıldır Seyhan Ziraat Odası Başkanlığını yapan Süleyman Girmen’dir.
İşte biz bu kitapçıkta şahsında tarım alanında kentimize güç veren her Adanalı'yı hissederek Süleyman Girmen'i anlatmak istedik. Sizler biz Süleyman Girmen dedikçe , Çiftçi Birliği'nde veya Ziraat Odaları'nda, hatta Ziraat Mühendisleri örgütlenmelerinde görev yapmış kahramanları anlamalısınız."
Süleyman öyle bir insandır ki, babadan, dededen gelen ziraatçılığı bilfiil devam ettirip, toprağın kokusuna aşık olur, onu bir sarraf edasıyla işlemeyi görev bilir, çiftçinin dostu konuşan dili tarımın bel kemiği olur…

Demet DAĞTEKİN

 

 

 

GERÇEKLEŞEN RÜYALAR: YALÇIN REMZİ YÜREĞİR

 

Yaln_Remzi_YRER_31940 'lı yıllar... O zaman Halkevi olarak görev yapan, şimdiki Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu'nda ilk operet sergileniyor.

Muhlis Sebahattin Ezgi’nin bir eseri... Ayşem Opereti... Dopdolu salonda, dakikalarca süren alkışlar ile bitiyor oyun..

Daha 1940'lı yıllarda bile gösterilen bu ilgiye rağmen Adana’da bir Senfoni Orkestrası kurulması için tam 50 yıl geçmesi gerekiyor. Bir müzik okulu için de neredeyse o kadar süre bekliyor Adanalı...

İlk kez 1986 yılında Çukurova Üniversitesi’ne bağlı olarak Devlet Konservatuarı kuruluyor. Arkasından da 1992 yılında Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası. Biz Adanalılar günümüzde bu iki kurumla da övünüyoruz. Ama onların var olması için nasıl mücadele edildiği konusundaki bilgiler kamuoyunca pek bilinmiyor.

Aslında biz bu kitapçıkta Prof. Yalçın Remzi Yüreğir’i anlatmak için yola çıktık. Geçmişe doğru yaptığımız seyahatin en önemli duraklarının bu iki kurum olduğunu da o zaman fark ettik. Ve anladık ki Yalçın Remzi Yüreğir’in biyografisi aynı zamanda bu kurumların tarihini de içeriyor. Hatta bu kadarla da kalmıyor öykü taa Kurtuluş Savaşı’na kadar uzanıyor.

Yani anlatılacak şey çok var ama biz sadece yaptığı işlerle Adana’ya güç verdiğini düşündüğümüz bir büyüğümüzün yaşam öyküsünü anlatmak için yola çıktık. Dolayısıyla anlatacağımız şeyleri sadece Yalçın Remzi Yüreğir açısından bakarak seçtiğimizi ifade ederek başlamalıyız.

Semiran BAHÇİVAN

 

 




Sayı 14 (Mayıs - Haziran) 2013

Bu yazı 6187 defa okundu.