Ashab-ı Kehf; Mistik Sırlar ve Diriliş
Sizleri bu sayımızdan itibaren insanlığa Işık Saçan Benliklere, Doğaüstü Olaylarla Buluşmak Üzere Zamanda Yolculuğa Davet Ediyorum.Tanrı Elçilerinin Yaşam Öykülerinde Dağların Rolü Dİkkat Çekicidir.Tanrısal Çağırıyı İnsanlara Tebliğ Eden Allah Elçileri, Zaman Zaman Dağların Görkemine, İnsansız Köşelerine Çekilmişler. Oralarda Derin Bir İçe Bakışın Gizemli ve Erdirici Yolculuğuna Çıkmışlar, İlahi Bilginin Işığıyla Dorukların Ürpertici Sessizliği İçindeyken Kucaklaşmışlar.
Bu Nedenle Yazı Dizimizin İlk Konuğu Maralar Oldu.
Kur’an’ı Kerim, Kehf Suresi 9. ve 10. Ayet;“Yoksa sen o Ashab-ı Kehf’i mağara ve kitabe yaranını bizim ayetlerimizden, hayrete düşüren bir tanesi mi sandın?”/ “ Hani, o yiğit gençler o mağaraya sığındılar da şöyle dediler: Ey Rabbimiz, katından bir rahmet ver bize ve bizim için bir çıkış yolu lütfet işimize.”
Yedi Uyurlar
“Yedi Uyurlar Mucizesi” ve “Tarsus’taki Ashab-ı Kehf Mağarası”nın öyküsünü anlatmak için araştırmaya koyulduğumda gördüm ki bu konu üç dört sayfalık bir yazıyla anlatılabilecek gibi değil. Üstelik “Ashab-ı Kehf Mucizesi”nin hem İslâm hem de Hıristiyan aleminde derin etkiler yapan öylesine kapsamlı boyutları var ki; onlardan söz etmeden, diğer tarihsel ve dinsel olayları ve bilgileri nakletmeden yapılacak bir anlatım eksik kalacaktı. Bu gerçeği dikkate alarak, “ Mistik Sırlar “ ana başlığı altında bir yazı dizisi hazırlamayı doğru buldum. İlk konumuz “Sırlar Mekânı Mağaralar – Ashab-ı Kehf Olayı”.
Göksel Çağrı ve Sırlar Mekanı Mağaralar
Dağlar, görkemli yükseklikleri, insan benliğinin derinlerine işleyen sessizlikleriyle heybetli ortamlar oluştururlar. Mağaralar canlılar için her dönemde barınak olmuştur. Dağların insanın yaşam macerasındaki rolü bu kadarla sınırlı değildir; Cenabı Allah’ın göksel çağrısını iletmekle görevli kıldığı peygamberler ve onların takipçisi olan bilgelerin de dağlarla, mağaralarla mekânsal ve düşünsel bağları olmuştur.Hz. Musa’ya ( a.s) “ ON EMİR ” dağda inzivaya çekildiği sırada vahiy edilmişti. Yine Hz. Musa Hakk’ın kendisine seslenişini dağda yürürken duymuş, Allah elçilerinden biri olduğunu o sırada öğrenmişti. Hz. Musa’nın kavmi isyankâr tutum aldığı bir sırada Cenabı Allah, dağı üzerlerine kaldırmış (onların dağı öyle görmelerini buyurmuş), tümü cansız yere serilen Beni İsrail’e (İsrail oğullarına) bu olaydan sonra mucizevi bir şekilde yeniden hayat lütfetmişti.Dağların erdirici görkem ve sessizliği, ruhu aç, ilahi sırları bilme aşkıyla yanan benliklere tarihin her döneminde kucak açmıştır. İnsanlık alemine ışık tutan büyük ruhların çoğu, dağlara çekilmiş, inziva hayatı yaşamışlardır. Bu dönemlerinde barınakları mağaralar olmuş. Doğanın kucağında sürdürdükleri derin düşünme ve “ Kendini tanıma-Rabbi’ni bilme “ sürecini yaşayarak bilgelik düzeyine ulaşmışlardır. Bilge kimlikler nefisleriyle (egolarıyla) sürdürdükleri mücadeleyi kazanıp arındıktan sonra inziva yaşamını terk etmişler, insanlığa hizmet etme görevlerini yerine getirmek üzere toplumsal yaşama dönmüşlerdir.
Ashab-ı Kehf ve Diriliş
Ölüm, son mudur başlangıç mı? Hiçliğe karışmayı silinip gitmeyi kimse istemez. Ölüm ötesi, merak edilen bir boyuttur. Peki öldükten, bedenimiz toprağa karıştıktan sonra diriliş var mıdır? Değerli okurlarım, insanın ölüm ötesinde neyle karşılaşacağı Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an’da anlatılır. Ayrıca, ayetler ( izler- işaretler) dediğimiz dünya sahnesinde ortaya çıkan mucizevi olaylar da ölüm ötesi hakkında doğrudan ya da dolaylı olarak bilgiler verirler. Tarihsel kayıtlar bu türden akıl ve doğa üstü olayları naklediyor. Ashab-ı Kehf böyle bir olaydır.Ölümden sonra diriliş İslam’ın (ve elbette Musevilik ve Hristiyanlık’ın da) haşr ve kıyamet inancının temelini oluşturur. Ölümden sonran dirilişi (ahiret hayatını) kabul, bir iman konusudur. Ölümden sonraki yaşam Hakk’ın kullarına vaadidir. Müminler bu vaade tartışmasız inanırlar. Ancak düşünce dünyasında durum farklıdır.Öldükten sonra diriliş konusu düşünürler öldükten sonra diriliş konusu düşünürler arasında tartışmalı bir alan oluşturur. Ashab-ı Kehf Efsanesi; bir boyutuyla yeniden dirilişin, bir başka boyutuyla da zamanda yolculuğun kanıtıdır. Kutsal metinlerde anlatılan olaylardandır. Ayrıca Ortaçağ el yazmalarında kayda geçmiştir. Ashab-ı Kehf’in insanlığın ortak hafızası ve inanç dünyasında yarattığı etki ve bıraktığı izler derindir. Ashab-ı Kehf ‘in kısa öyküsü şöyle...
Yemliha: Sadece Nuh’un, Musa’nın, İbrahim’in Tanrısı Tapılmaya Değer...
Hristiyanlık’ta Yedi Uyurlar ve DirilişAshab-ı Kehf / Yedi Uyurlar olayı Hristiyanlık’ta “yeniden dirilme” inancının kanıtı olarak gösterilmektedir. Birçok farklı anlatımı vardır. Efsane’nin Hristiyan kaynaklarından aldığımız, Kur’an’daki Kehf Suresi ile de örtüşen sürümünde olay şöyle naklediliyor:Bu anlatıma göre olay Philedelphia’da (günümüzdeki Ürdün’ün Amman kentinde) geçiyor. Olayın kahramanı olan gençler Philedelphia’nın soylularıdır. Liderleri Maximillian (Yemliha), o sırada şehri ziyaret eden Roma İmparatoru “Haderanius”a (Hadrian) başkaldırır. Put tanrıları reddeder. Sadece Nuh’un, Musa’nın, İbrahim’in ve İsa’nın Tanrı’sının tapılmaya değer olduğunu söyler. Bunun üzerine putperest imparator idam edilmelerini emreder. Onları zindana attırır. Ancak, gençler zindandan kaçarlar ve bir mağaraya sığınırlar.
Yedi genç ve bir köpek (Kitmir veya Kıtmir) mağarada uyuya kalırlar.Onları izleyen askerler izlerini bulur, mağara girişine kadar gelirler. Ancak, mağaraya giremezler. Kutsal metinlerde ifade edilen şekliyle söyleyelim: “Şaşırmış ve isteri içinde geri dönerler...” Komutanları mağara girişinin taş ve harçla kapatılmasını emreder... Mağarada “yedi kafir”in burada ölüme terk edildiklerini anlatan bir levha bırakarak giderler. Mağara yaranı, 300 yıl sonra uyanırlar. Ancak geçen zamanın farkında değildirler. Kendilerini birkaç saat uyumuş gibi hissetmektedirler.
Aralarından Maximillian’ı (Yemliha) yiyecek almak üzere şehre gönderirler.
Fırıncı ekmek için verilen 300 yıl öncesinin parasını görünce kuşkulanır. Müşterisinin bir hazine bulduğunu zanneder. Defineyi kendisiyle paylaşmazsa onu ele vereceğini söyler. Tartışma büyüyünce askerler gelir Maximillian’ı yetkililere götürürler. Yetkililer önce anlattıklarına inanmazlar. Çünkü devir değişmiş Hristiyanlık yayılmıştır. Sonra mağarayı ve Yemliha’nın orada bekleyen arkadaşlarını görünce ikna olurlar ve bu olayı bir mucize sayarlar. Mağara yaranı, 300 yıl sonra uyanırlar. Ancak geçen zamanın farkında değildirler. Kendilerini birkaç saat uyumuş gibi hissetmektedirler.
Askerler Kaçarlar
Öykünün dikkat çeken ve Kur’an’dan onay alan bölümü; “Askerlerin mağara’ya giremeyip isteri halinde geriye dönmeleri”dir. Takipçi askerler öylesine olağanüstü bir sahne ile karşılaşmış olmalıdırlar ki; isteriye kapılmışlar, öldürmek için izledikleri kişilere dokunamamışlardır. Olayın bu bölümüyle ilgili olarak Kur’an’ı Kerim’in Kehf Suresi 18/18. Ayetinde şu bilgi veriliyor: “ Uykuda olmalarına rağmen onları uyanık sanırsın. Onları sağa ve sola doğru çeviririz. Köpekleri de kollarını eşikte uzatmıştır. Onlara baksaydın onlardan dönüp kaçardın ve onlardan dolayı korkuyla dolardın. “Görüldüğü üzere, Ashab-ı Kehf olayının kahramanı olan gençleri Cenabı Allah korumasına almış; zamanı algılayamayacakları, zamanın onları yıpratamayacağı bir manevi boyuta kavuşturmuştur. O sırada onları kuşatan manyetik alan öylesine bir hıza ulaşmış olmalıdır ki o sahneye bakanlar (olayımızda askerler) dehşete kapılmışlardır.
Ashab-ı Kehf kahramanı olanlar, İlahi Kudret’in takdiriyle, sağa - sola döndürülerek Güneş yılıyla 300, Ay yılıyla 309 yıllık dünya zamanını 2 saat gibi hissederek yaşamışlar, zamanda geleceğe doğru yolculuk yaparak üç asır sonrayı görebilmişlerdir. Efsanenin bir başka sürümü de şöyledir: Kaynak gösterilen ve Yedi Uyurlar’ı tasvir eden bir Ortaçağ el yazmasına göre; milattan sonra (MS) 250 yıllarında Dakyus (Dakyanus veya Decius) adlı bir kralın yönettiği putperest bir ülkede 7 genç Hristiyan olmakla suçlanırlar. İnançlarını değiştirmeleri istenir ve onlara bunu yapmaları için bir süre tanınır.
Fakat onlar ( iman dairesinden çıkmazlar) dünyasal varlıklarını terk edip dağa ibadet etmeye giderler. Bunu haber alan putperest kral öldürülmelerini emreder. Gençler ve köpekleri mağaraya sığınırlar. Takipçileri izlerini bulur, ancak mağaradan içeriye giremezler. Bunun üzerine kral mağaranın girişine duvar örülüp ölüme terk edilmelerini emreder. Uzun yıllar sonra, (MS 379-390 yılları olduğu kabul ediliyor) ağıl yapmak isteyen bir çiftçi mağara girişini açar ve “Yedi Uyurlar” ile karşılaşır. Yüzyıllar süren uykudan uyanan mağara ashabı şehirde haçlı bir sürü bina görüp hayrete düşerler; aradan geçen zaman zarfında Hrıstiyanlık yayılıp kabul edilmiştir.
Dakyus zamanından kalan altınlarla alış veriş yapmaya çalıştıkları için dikkati çekerler, piskoposun karşısına çıkarılırlar. Hikayelerini dinleyen piskopos bir mucize ile karşılaştığını anlar. Hristiyanlık’ta bazı kaynaklar “Yedi Uyurlar”ın adlarını; Malta, Malchus, Martinianus, Dionysius, Joannes, Serapion ve Constantinus adındaki azizler olarak verir. Ancak diğer kaynaklar başka isimler vermektedir. Yedi Uyurlar’ın altısı, hükümdara yakın kimselerdi. Onun sağında ve solunda bulunurlardı.
Ashab-ı Kehf Olayı Nerede Yaşandı?
Geleneksel kabule göre “Ashab-ı Kehf/ Mağara Yaranı” diye anılan gençler, bugün yeri konusunda çeşitli rivayetler bulunan, “Efsus” şehrinde yaşıyorlardı. Yedi Uyurlar’ın altısı, hükümdara yakın kimselerdi. Onun sağında ve solunda bulunurlardı. Sağındakiler; Yemliha, Mekselina ve Mislina idi. Bunlara “Ashab-ı yemin ” denmiştir. Hükümdarın solunda bulunanlar ise; Mernuş, Debernuş ve Şazenuş’tur. Bunlara da “Ashab-ı yesar” denmiştir. Kefeştetayyuş ismindeki çoban altı gence yolda katılır yedincileri olur. Köpeği Kıtmir de onları izler. Hükümdarın Roma imparatorlarından Diocletian (284 - 305) (Gaius Aurelius Valerius Diocletianus) olduğu, ya da Domitianus (271-272) veya Decius (249-251) olduğu düşünülmektedir. Kesin olan imparatorun putperest olduğu, putperestliği kabul etmeyenleri öldürttüğüdür.
Efsus Neresidir?
Efsus, nerededir? İşte bu noktada rivayet boyut kazanıyor. Dünya üzerinde 33 kent, “ Ashab-ı Kehf’in kendi sınırları içinde bulunduğunu” iddia ediyor. Bunlardan dördü Anadolu’da: Selçuk-Efes, Afşin, Tarsus ve Lice beldeleridir. Ürdün, Malta gibi ülkeler de aynı iddiayı seslendiriyorlar. Ashab-ı Kehf, Kur’an’ı Kerim’de Kehf Suresi’nde anlatılır. Dikkat çekici olan, Ashabı Kehf olayının, aynı surede, “Zülkarneyn” ve “Zaman Yolcusu Bilge” kişinin öyküleriyle birlikte yer almasıdır.
Tarsus ve Ashab-ı Kehf; Zülkarneyn Sırrı; Zaman Yolculuğu ve Diriliş 2.Bölümde... Yazı dizimizin devam edecek bölümlerinde, “Zülkarneyn, Zaman Yolcusu ve Yedi Uyurlar Efsanesi sırlarının analitik incelemesini” sizlere nakledeceğim. Gelecek sayıda; “Ashab-ı Kehf Efsanesi, Tarsus’un Bu Öyküdeki Yeri, Zülkarneyn ve Zaman Yolculuğu ve Diriliş” konularına devam edeceğiz.
Gelecek sayı “Zülkarneyn, Zaman Yolcusu ve Yedi Uyurlar Efsanesi sırlarının analitik incelemesini” sizlere nakledeceğim.
Fevzi Acevit
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları