“Atatürk Türk Müziği’ni Yasakladı mı?” Sorusuna Cevap Olan Bir Ruhsal Buluşma

BELA BARTOK, ATATÜRK VE ADANA KESİŞMESİ

 

Bela Bartok hakkında yazmak kolay bir şey aslında. Gogul hazretlerinin bir iki tuşuna basınca sayfalar, ama hepsi birbirine benzeyen sayfalar çıkıyor onun hakkında... 1881 yılında Atatürk ile aynı yılda doğduğunu öğreniyoruz, Balkanlar’ın başka bir bölgesinde. O zamanlar Macaristan’a ait olan, şimdilerde Romanya’ya katılmış bir toprakta...

Franz Liszt ile birlikte Macaristan’ın yetiştirdiği en önemli bestecilerden olduğunu da rapor ediyor hazret. Besteci... Piyanist... Müzik derlemecisi... 1945 yılında da Nazi zulmü nedeniyle kaçtığı Amerika’da küskün ve parasız bir şekilde ölüyor.

 

Atatürk hakkında bilgi toplamak için ise tuşa bile basmaya gerek yok... Yaşantımız içine girmiş bir çok argümandan zaten onu tanıyoruz. Veya tanıdığımızı zannediyoruz. Belki de yeterince tanımıyoruz ki bazen karşımıza onun hakkında iddialarla çıkıp, bizleri şaşırtıyorlar.

Bu iddialardan biri de onun Türk Müziği’ni yasaklayacak kadar müziğimize düşman oluşudur.Adana_Kz_enstitsn_ziyareti_srasnda-_Arkadaki_gen_kii_Ferit_Celal

 

Sizlere bahsedeceğim üçüncü adam ise Ferit Celal Güven... Bir Adanalı... Millet Vekili...

Yeni Adana ve Türksözü gazetelerinin yayınlanmasında katkı sağlamış bir aydın... 1936 yılında Ankara Halkevi Başkanı...

 

BAĞIMSIZ ULUSAL KÜLTÜR

 

Atatürk ve arkadaşları cumhuriyeti kurarken sadece kişilere dayalı bir kurum olmasından ziyade, kültürü, ekonomisi, sosyal yaşantısı ve psikolojisiyle bağımsız bir vatan oluşturmayı planlamışlar. Üstelik bu vatanın batıdaki ülkelerin medeniyet seviyesine ulaşması için önlemler de almışlar. Böylece kişiler gittikten sonra ülkenin devamını sağlamayı planlamışlar.

Bu çalışmaları yaparken bağımsız, bağımsız olduğu kadar da medeni ülkelerin kültüründen eksiği olmayan bir kültürel gelişme  planlamışlar. Batıdan geri kalmayan, hatta batıyı etkilemiş olan; bize ait, yani ulusal yüksek bir kültür.

O yıllarda Atatürk, Türklerin kültürel geçmişlerin çok gelişmiş olduğuna ve Hitit (Eti), Sümer uygarlıklarını, Macaristan başta olmak üzere eski Avrupa kavimlerini etkilediğine inanıyor. Hatta Uygur türklerinin geçmişini Mu Uygarlığı’na kadar gidebileceğini düşünüyor. Ulusal bilincin uyanması, emperyalist kültürün yükseldiği o yıllarda, devrimci bir davranış biçimi çünkü. Bu yüzden Mustafa Kemal yaptırdığı tüm araştırmalarda (arkeolojik ve tarihsel) bu geçmişin bulgularına ulaşmaya çalışıyor. Yaptırdığı araştırmalardan biri de Türk Müziği hakkında...

 

ADANA’DAKİ TANIŞIKLIKA.Saygun

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün Ferit Celal ile tanışıklığı ise 1923 yılında Adana’ya yaptığı ziyarete kadar uzanıyor. 

Ferit Celal; Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ne karşı Gençliğin Ata’ya hitabesini okuyan genç. Bu tanışıklıktan sonra Ferit Celal, önce milletvekili daha sonraları ise halkın kültürel olarak muaasır medeniyetler seviyesine çıkması için çalışmalar yapan halkevlerinin Ankara Şube Başkanı. Ahmet Adnan Saygun, Cemal Ulvi Erkin gibi önemli müzik insanlarıyla mesai arkadaşı...

Bela Bartok, Atatürk, Ferit Celal Güven, Adnan Saygun, Cemal Ulvi Erkin, Necil Kazım Akses gibi çok önemli isimler müzik için, Türk Halk Müziği için Adana çevresinde bir araya gelmişler desem ne düşünürsünüz?

 

ATATÜRK TOROSLAR’I İŞARET EDİYOR

 

Türk Müziği’ni yasakladı denilen adam  kültürel kişiliğine güvendiği genç dostuna, Adanalı Ferit Celal’e tarihin derinliklerinden gelen Türk ezgilerini toplama önerisinde bulunuyor. Yöre olarak da Türk Dil Kurumu’na Öz Türkçe konusunda işaret ettiği Toroslar’ı, Adana’yı işaret ediyor. Hiç şüphesiz ki Ata, buradan çıkacak yörük ezgilerinin, dünyanın her yerine yayılmış evrensel ezgilerle benzeşik çıkacağına inanıyor.  

Ferit Celal ise tanıdığı, arkadaşı Ahmet Adnan Saygun’a ulaşıyor... Yıl 1936...

“Etnografik müzik araştırmaları konusunda uzman bir müzik adamı bulup, birlikte Toros Yörükleri arasında derleme çalışmaları yapabilir misiniz?

”İşte dünyaca önemli müzik insanı Bela Bartok ile Atatürk ve Adana’nın ruhsal buluşması bu anda başlıyor. Buluşmanın nedeni ise; Türk Müziği... Onun dünya etkileşiminin bilimsel olarak ortaya konulması...ulvicemal

 

SÖZ PROF. DR. BELA BARTOK’TA

 

İsterseniz bundan sonrasında hiç yorum yapmadan, sadece Bela Bartok’un anılarına bakarak devam edelim; “ Aşağı yukarı iki yıl kadar önce Türk resmi çevreleri Paul Hindemith'in yardımı ve yönlendirmesiyle belediyeler eliyle Avrupa çizgisinde bir musiki eğitimi örgütlemeye başladılar. Ama Türk Ulusal Musikisi’nin Türk Halk Musikisi temeli üzerinde nasıl geliştirilmesi gerektiğini anlatacak bir danışmanları yoktu. Gerçek bir halk ezgisi derlemesi için de onlara yol gösterebilecek hiç kimse yoktu.

Böylece Halkevi'nin Ankara şubesince benim davet edilmeme karar verilmişti. Küçük Asya gezimi hazırlayan şartlar bunlardı. “

“1936'da Ankara'ya davet edildim. Ayrıca, Macaristan Bilim Akademisi için Anadolu Türk Halk Musikisi örneklerinden plak doldurmamı sağlayacak iki gezi için de söz almıştım. Söylemek bile gereksiz, bu daveti büyük bir zevkle kabul ettim, çünkü gerçek Türk Halk Musikisi (yani Türk Köy Musikisi) üstüne o sırada hiçbir şey bilmiyordum. Türk Halk Musikisi’nden daha önce derlenmiş olan çok sınırlı malzeme sistemsiz bir derlemeydi; bu küçük ölçekli malzemeden de hemen hemen hiçbir şey yayımlanmamış, yayımlanmışsa bile baskısı tükenmişti. En eski, hiç şüphesiz Asya kökenli olan Macar halk musikisi ile Türk halk musikisi arasında herhangi bir bağ olup olmadığını da çok merak ediyordum.”

 

OLAĞANÜSTÜ DERLEMELER

 

“(...) belediye (İstanbul) musiki konservatuarındaki plakların tekniğin imkanları ölçüsünde mükemmel olduğunu gördüm. Bu plaklar İstanbul şehir belediyesinin siparişiyle Hisimages-3 Master's Voice ile Columbia şirketlerince doldurulmuştu. Çoğu köylü icracılarca doldurulmuş, çift yüzlü altmış beş plak vardı. Plak dizisi 1930'dan itibaren yayımlanmaya başlamış, sonunda toplam 130 kadar ezgi plağa alınmıştı. Bu çok büyük bir miktar olmamakla birlikte, bizim çift yüzlü sadece dört çok mütevazı Macar musikisi plak derlememizle karşılaştırıldığında olağanüstüydü.”

Bela Bartok’un bahsettiği bu Türk Müziği derlemeleri 1924 yılından beri İstanbul Belediyesi Konservatuarı tarafından yapılan ve “Yurdumuzun Nağmeleri”, “Halk Türküleri” gibi isimlerle plaklara veya defterlere kaydedilen tüküler olsa gerek.

 

ADNAN SAYGUN,CEMAL ULVİ ERKİN, NECİL KAZIM AKSES

 

Bartok Usta anılarına şöyle devam ediyor;

“Besteci Ahmet Adnan Bey Halkevi tarafından bana eşlik etmek üzere görevlendirilmişti. Onun görevi türküleri söyleyenlere soru sormak ve ezgilerin sözlerini not etmekti. Ondan başka, Ankara Konservatuarı’nda bestecilik öğretmenleri olan Necil Kazım Bey ile Ulvi Cemal Bey de, yerel ezgilerin yerinde nasıl derlendiğini görmeleri için Maarif Vekaleti'nin isteği üzerine bizimle geldiler. Halkevi'nin yerel şubelerine merkezden gönderilen emirde bize yardım etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaları istenmişti. Onlar yatacağımız yer, ulaşım gibi sorunlarımızla ilgilenecekler, çalışmamızın ilerlemesi ve işlerin yolunda gitmesi için ne gerekiyorsa onu yapacaklardı. Bizimle o kadar ilgilendiler, bize o kadar yakınlık gösterdiler ki, o geziyi hatırladıkça gerçekten duygulanırım.”

images-2

ADANA MERKEZ

 

“Çalışmalarımızın merkezi Adana şehriydi. İlk iki günü orada, çevre köylerden getirilen şarkıcılarla çalışarak, oldukça iyi sonuçlar alarak geçirdik.(…) Üçüncü gün Mersin adlı bir kıyı kasabasına gittik, ama oradan aldığımız sonuçlar hiç tatmin edici değildi.(…) Sonunda, dördüncü gün Adana'nın seksen kilometre doğusuna, Yürüklerin yaşadığı yöreye gittik. Önce Osmaniye adlı büyükçe bir köye (nahiye) uğradık. Bu köyün ve bazı çevre köylerin halkı, şu yahut bu nedenle göçebe yaşayışı terk ederek yetmiş yıl kadar önce oraya yerleşmek zorunda kalan 'Ulaş' aşiretindendi.

(..)bir köy evinde gerçek bir çalışma uygulamaya başlayabileceğimizi düşünerek, büyük bir sevinç duydum. Ev sahibi yetmiş yaşlarında, Ali Bekir oğlu Bekir adında yaşlı bir adamdı, bizi pek konukseverce karşıladı. 

Biraz konuştuktan sonra, ''kemençe'' adlı, ''rebab''a benzer, eski tarzda çalınan, kemandan daha büyük olmadığı halde viyolonsel gibi tutulan bir çalgı çaldığını öğrendik. Bu çalgı hemen hemen bizim keman gibi akort ediliyor. İhtiyar herhangi bir çekingenlik duygusuna kapılmadan, avluda bizim için bir ezgi söylemeye başladı. Söylediği havada, eski savaşlardan biriyle ilgili eski bir hikaye anlatılıyordu. Kulaklarıma inanamadım, eski bir Macar ezgisinin bir varyantı gibi gelmişti bana çünkü. Büyük bir sevinç içinde, Koca Bekir' in türküsünü iki bütün silindire kaydettim.Koca Bekir'den dinlediğim ikinci hava yine Macar şarkısı varyantıydı. Bu beni adamakıllı şaşırttı”

 

ÇARDAK KÖYÜ

 

Bela Bartok anılarına daha sonra gittiği Çardak adlı köyü ve orada kendine yardım eden eski bir parlamenteri anlatarak devam ediyor;

“Sözünün eri bir adammış. Yetecek kadar sayıda köylüyü okul binasında topladı, halk oyunları da oynansın diye komşu köyden iki çalgıcı bile çağırmıştı. (Daha sonra öğrendik ki, kendisi eski bir parlamento üyesiymiş.) Ama ne oyundu o öyle! Musikisi ise sersemleticiydi. Çalgıcılardan biri obuaya benzer bir çalgı olan zurnayı, öbürü önüne bağlanan davulu (bas davul) çalıyordu. Davulcu davula tahta bir tokmakla öyle korkunç bir güçle vuruyordu ki, o sırada doğrusu ya o koca davulun ya da kulak zarımın patlayacağını sandım. Davula her vuruşunda, oracıkta bulunan üç gaz lambasının titrek alevleri bile parlıyordu.

Oyuna gelince! Dört erkek oynuyordu, daha doğrusu biri tek başına oynuyor, ötekiler el ele tutuşmuş olarak, ağır ölçülü hareketlerle ona eşlik ediyorlardı. Ama garip olan, iki çalgıcının da birkaç adım ve el kol hareketi ile zaman zaman oyuna katılmasıydı. Gel gelelim kısa bir süre sonra musıki ve oyun ansızın durdu ve üç oyuncudan biri adeta patlarcasına bir türküye başladı. Yüzünde öyle dalgın, hülyalı bir ifade vardı ki, o yüzü anlatacak kelime bulamıyorum. Türküye çok tiz bir tenor sesle başladı, türkünün sonunda ise yavaş yavaş daha doğal bir perdeye indi.

Yedi sekiz dize kadar türkü söyledikten sonra, çalgıcılar başka çeşit bir halk oyunu musıkisine uygun olarak yeniden ahenk tuttular. Daha sonra da bunu, daha önce olduğu gibi bir sözlü solo izledi. Basit, ilkel fonografımdan basbayağı utandım, çünkü en iyi gramofonlar bile böyle bir sahneyi canlandırmakta aciz kalırdı. Sesli film kamerası kullanmak gerekirdi. Koca Bekir' in söylediği Macar ezgilerini andıran havanın buradaki köylülerce de bilindiğini görmüştük, dernek ki o türkü yörenin genellikle bilinen havalarındandı, dolayısıyla bir rastlantı sonucu bugüne kalmış bir ezgi değildi.”

 

MAKİNE SESİMİ HAPSEDECEK

 

Bartok anılarında Tecirli Kışlağında karşılaştıklarından da bahsediyor;Bela_Bartok_kayt_srasnda_

“(…) on beş yaşlarında bir erkek çocuğu en ufak bir çekingenlik göstermeden bir hava tutturuverdi. Gene Macar havalarına çok benzeyen bir ezgiydi söylediği. Hemen araç gereçlerimi hazırlayarak işe koyuldum. Tabii, yerdeki minderler üzerinde görüyordum işimi, ocaktaki ateşin aydınlığında ezgiyi notaya geçirdim, sonra türküyü plağa almak istedim. Bu mükemmel başlangıçtan sonra umduğum gibi kolay olmadı plağa almak, çünkü çocuk türküyü o şeytani makineye söylerse sesini temelli kaybedeceğinden korkuyordu bütün saflığıyla.

Makinenin sesini geri vermemecesine alıp götüreceğini sanıyordu herhalde. Güç bela korkularını yatıştırabildik de ondan sonra gece yarısına kadar aralıksız, rahatça çalışabildik.”

 

BİLİMSEL SONUÇ

 

Bela Bartok Usta Adana’da yaptığı bilimsel gezinin sonucunu da şöyle aktarmakta;

“Söz konusu Türk ezgilerinden bazıları Macar şarkılarından daha süslü. Bunların dizisi eski Macar ezgilerinin çoğunda olduğu gibi pentatonik değil, Aeol yahut Dor dizileridir, ama kullanılan dizilerin pentatonik dizinin dönüşmüş bir biçimi olması da imkansız değildir.”

“ Bugünün Türkiye'si Almanya'nın hemen hemen bir buçuk katı kadar büyük, nüfusu da on yedi milyon kadar. Toprakları bu kadar geniş bir ülkeden derlenen doksan ezgi kesin sonuçlara varabilmek için çok az imkan sağlayabilir. Ancak, bu küçük ölçekli malzemenin yüzde yirmisinin eski Macar musikisiyle benzerlikler göstermesi, sistemli olarak derlenen, daha geniş ölçekli bir malzeme sağlandığında arada daha çok benzerlik noktaları bulunabileceğini düşündürüyor. Bunun sadece bir rastlantı olmadığı ortadadır. Yugoslavların, batı ve kuzey Slovaklarının, Yunanların musikisinde bu tür ezgiler bulunmaz, Bulgarlarda, Transilvanya ve Moldovya Romenlerinde, Çeremislerde (Volga bölgesinde yaşayan Fin-Ugor halkı) ve kuzey Türk halklarında bile bu ezgilere ancak seyrekçe rastlanabilir; buna göre, bu musiki antik, bin yıllık bir Türk musikisi-üslubunun kırıntıları olabilir.”

 

TÜRKİYE VE ADANA’YA TEŞEKKÜR

 

Bartok anılarını teşekkür ederek bitiriyor;images

“Çıktığım derleme gezisini gerçekleştiren herkese olan gönül borcumu dile getirmek isterim. İlkin, Ankara Halkevi yönetimine, özellikle bu geziyi büyük bir özenle düzenleyen Ferid Celal Bey'e; Yürükler'in yaşadığı yörede hiç eksilmeyen heyecanıyla bana eşlik eden, karşılaştığım bütün güçlükleri ortadan kaldırmak için uğraşıp didinen Adana Müzesi Müdürü Ali Rıza (Yarkın) Bey ile Adana Halkevi yöneticilerine, ayrıca, özverili arkadaşım, çalışkan meslektaşım ve tercümanım Ahmed Adnan Bey'e; son olarak da, Ankara 'da kaldığım süre içinde bana her bakımdan canla başla yardımcı olan, Macaristan'ın Ankara Ortaelçisi Zoltan Mariassy'e teşekkür ederim.

Ankara Maarif Müdürü Cevad Bey' le gelecekte neler yapılması gerektiği konusunda çeşitli tartışmalarımız oldu. Bu toplantılarda, Türk hükümetinin Türk halk musikisi araştırmalarını en kısa zamanda başlatmakta kararlı olduğunu gördüm. Malzemenin sistemli bir şekilde derlenmesi, hem Türk hem Macar, hatta hem de bütün Doğu Avrupa halk musikisi araştırmaları için kazanç ve yarar sağlayacaktır.”

 

ATATÜRK VE RADYODAKİ ALATURKA YASAĞI

 

Sadece Bela Bartok’un anıları bile Cumhuriyet Hükümeti’nin ilk 15 yılda Türk Müziği’ne ve onun gelişmesine verdiği önemi göstermekte… Üzgünüz ki bu 15 yıldan sonra da böylesine önemli çalışmalar yapılamadı. Ayrıca Bela Bartok’un davetiyle birlikte; bu daveti oluşturanlardan, Alman Müzikolog Paul Hindemith vasıtasıyla Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurulması bir tesadüf olmasa gerek.

Ama tüm bu gerçekler  2 Kasım 1934 tarihli, dönemin içişleri bakanı Şükrü Kaya imzalı genelgenin varlığını yok sayamaz. Bu genelge radyoda Alaturka müziğin yapılmasını yasaklıyordu. Çok kısa sureli devam eden bu yasak Atatürk’den habersiz konulamazdı elbet.

Belki de ulusal yükseliş ile batılı müzik arasındaki ilişki yanlış değerlendirildi. Belki yanlış danışmanlıklar söz konusuydu. Belki de bugünün perspektifiyle baktığımızda anlamakta zorlandığımız o günlerin şartları böyle diyordu.

Ayrıca yasaklananın Halk Müziği değil de Alaturka ismiyle anılmasına ragmen günümüz Arabesk’inin atası sayılacak şarkı müzik olduğu iddiası da yabana atılamaz.

Ama neden ne olursa olsun, 1936 da Bela Bartok ile Adana’da yapılan çalışmalar; Şükrü Kaya’nın genelgesinin yanlış bir karar olduğunun hemencecik anlaşıldığının belgeleri olmalı.

Bela_Bartokun_Adana_Derlemelerinin_kapa

NOT; Bela Bartok’un Toros Dağları’nda yaptığı kayıtlar 1976 yılında ABD ve Macaristan’da iki kopya halinde basıldı. 1996 yılında ise Macar Etnoğrafya Müzesi’nden Jozsef Birinyi’nin gayreti ile iki CD halinde yayınlandı. Şuan bu CD leri internetten temin edebilirsiniz;

www.allmusic.com

 




Sayı 15 (Temmuz - Ağustos) 2013

Bu yazı 7035 defa okundu.