BİR ADANA BEYEFENDİSİ; SELAHATTİN CANKA…
“Şu koskoca Adana’da 15 tane adam say deseler biri Selahattin Ağabey’dir.” diyordu Haluk Uygur onun için. Adana’nın en eski gazetecilerinden, Çukurova bölgesinin yakın tarihini canlı canlı dinleyebileceğiniz bir Adana beyefendisi “ Selahattin Canka”…
İlk tanıştığımızda Selahattin Bey diyerek hitap ettiğimiz ama görüştükçe Selahattin Amca deyip yanaklarından öptüğümüz insan. Sürekli eski Adana ile ilgili anılarını yazar, anlatır ve detaylarına kadar tüm isimleri tarihleri hatırlar; sanki daha bugün yaşıyormuşçasına. Hep eskiye özlem vardır onda ama bugünü de değerlendirmeyi, konuşmayı unutmaz. Tarihten güç alarak bugünü yorumlar hem siyasi hayatı, hem de sosyal hayatı… Az değil neredeyse bir asrın birikimidir bu… Onun anılarında kimler yok ki en başta Ata’mız, 1940 sonrası birçok siyaset adamı, Orhan Kemal, Abidin Dino, Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım ve daha bir sürü isim. Gerek fotoğraflarla gerekse hayat hikâyesi ile 70 yıllık gazeteci Selahattin Canka’yı tanıyalım…
CUMHURİYET ÇOCUĞU SELAHATTİN…
2 Mart 1923 tarihinde Eyüp Sultan’da doğdu. Babaanne tarafı Bosnalı olan Selahattin Canka’nın babası, Mustafa Kemal’in komuta ettiği Yıldırım Orduları Grubu’nda teğmen olarak 1. Dünya Harbi’ne katılmış ve Filistin Cephesi’nde çetelerin kalleşçe bir baskınında sol kolunu kaybederek gazi olarak dönmüştür cepheden.
1922 yılında ekmek kapısını aralamak için Ankara’ya gider ve öncelikle yeniden askere alınması konusunda Genel Kurmay’a müracaat edip olumsuz cevap alınca T.C. Devlet Demiryolları’na müracaat eder. Eskişehir, Kayseri, Erzurum, İzmir’de görev yapan babası, 42 yılını doldurunca emekliye ayrılır.
Yaşmının ilk yıllarını farklı şehirlerde geçiren Selahattin Canka, ortaokul devam ederken spor hayatına başlar. Önceleri futbol oynayan Canka, 1941 yılında Adana Demirspor’un, Milli Mensucat Futbol Takımı’nı 2-1 yenip, ilk kez şampiyon olduğunda galibiyet golünü atan kişi olarak hafızalara yerleşir. Fakat o aslında futbolu pek sevmez ve onu asıl başarıya taşıyacak olan atletizme başlar. 1941’de Ankara’da Üniversitelerarası yarışmalarda birinci olur, aynı yıl İstanbul’da yapılan elemelerde uzun atlama dalında Türkiye Birincisi olarak milli takıma seçilir.
1941-1942 Türkiye uzun atlama şampiyonluğu, Maarif kupası, Türkiye birincilikleri spor alanındaki diğer başarılarıdır Selahattin Canka’nın. Ortaokulu ve lise döneminin başlangıcında Adana dışında okur, sonrasında Adana’da birçok ünlü ismin yetiştiği Adana Erkek Lisesi’nden mezun olur.
Selahattin Canka spor alanında başarılara imza atarken, o yıllarda toplumun tüm kesimlerinde 2. Dünya savaşı öncesi ekonomik ve siyasi sancılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntılar Canka’nın ailesine de yansır. Babası para gönderemediği için Ankara’da çok sevdiği Ata’sının ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir’in ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şimdiki binasının inşaatında 150 kuruş yevmiye ile çalışır. Bu yüzden 1942 yılında Hukuk Fakültesi 2. sınıfından ayrılarak Adana’ya döner.
Adana’ya dönüşünde Türk Sözü Gazetesi’nde yaklaşık 70 yıl boyunca yapacağı gazetecilik mesleğine ilk adımı atar. O sırada Türk Sözü gazetesinin yazı işleri müdürü; sürgün cezasını Adana’da çeken Abidin Dino’dur. Dino’yla birlikte 2 yıl çalışır. Askerliği harp sırasında sıkıntılı bir dönemde yedek subay olarak yapar Selahattin Canka.
ATATÜRK’LE KARŞILAŞMA
Selahattin Canka hayatının en önemli anı olarak anlatırken bile haklı ve gururlu olarak heyecanlandığı Mustafa Kemal Atatürk’le olan karşılaşmasını kendi ağzından şöyle anlatır:
“Sene 1937, babam Devlet Demiryolları’nda memur olduğu için Eskişehir’de ikamet ediyorduk. Ben 9. Sınıftaydım ve Atatürk sevgisi çok yoğundu hepimizde, onu görmek bir hadiseydi. M. Kemal Atatürk İstanbul’a son gidişi sırasında Eskişehir’den geçecek ve kısa bir duraklama yapacaktı burada. Tüm Eskişehir halkı istasyonda toplandı. Fakat trenin gelişi gecikti. Samafor denilen bir şey vardır istasyonlarda, trenin gelişini haber verirdi. Gece saat 2 oldu, tren gelmeyecek haberleri yayıldı. İstasyon şefi, muavin, bakım elemanları hepsinin yerinde olduğunu görünce diğerlerini ikna ettim ve oradan ayrılmadık. Ancak ikiyi çeyrek geçe geldi tren ve biz 5 lise öğrencisi olarak kaldık orada. Nihayet tren geldiğinde Atatürk göründü, yanında başbakan ve bakanlar var. Bir ara Atatürk’ün gözü bize ilişti. Biz titriyorduk. Güzel giyinmiş biri bize yaklaştı ve “Ata sizi istiyor” dedi. O sırada ben heyecandan altıma kaçırmışım. Bizi vagona aldılar Atatürk kendisinin Eskişehir’deki faaliyetlerini anlatmamızı istedi. Atatürk, kendisine karşı haleti ruhiyemizin farkında olduğu için yanaklarımızı okşayıp birer çikolata verdi ve trenden indik. Ben 3 buçuk gibi eve döndüm.
O gidiş Atatürk’ün son gidişiydi İstanbul’a, dönüşü feci oldu. Ben 10. Sınıftaydım. Gar doluydu Eskişehir’de. Sonra kötüleşti Atatürk. Cenazesi Ankara’ya trenle gitti. Cenazeye çelenk yapıp yollamak için ben ve arkadaşlarım bütün Porsuk Çayı kenarında bulunan köşklere ve evlere girip gülleri kestik. Bunun sebebini bilen köşk sahipleri bizimle beraber kestiler çiçekleri. Dut ağacından kocaman bir çelenk yaptık, trene zorla aldılar ve törende Eskişehir lisesinin çelengi diye okundu. Gurur duyduk. Hayat boyu Atatürk sevgisini içimde hissettim hep. Atatürk’ten sonra Türkiye çok değişti. O günden başladı hadiseler, kimse Atatürk’ün yolunu tam takip etmedi. İsmet paşa döneminde isyanlar oldu. Onun da yanlışları oldu fakat yine o devrin icabı öyleydi, bu yüzden İsmet Paşayı da suçlamamak lazım. Sonra koalisyonlar falan derken demokrasinin bilgisizliğini takip ettik biz daima, demokrasiyi tam özümseyemedik. Osmanlı’da böyle bir kültür olmadığı için millette bilerek düşünerek memleketin hayrına rey vermek diye bir şey yok. Allah Türk milletine bir daha acısın.”
SİYASETÇİ, GAZETECİ, “C.E.O.”…
Selahattin Canka hayatının büyük bir bölümünü siyaset ve gazetecilikle geçirse de belediye başkan yardımcılığı, gazete yazı işleri müdürlüğü, Ticaret odası umum katipliği, fabrika yöneticiliği gibi çok önemli görevlerde bulunmuştur. Gazeteciliğe Demokrat Parti’nin yayın organı olan Demokrat gazetesinde devam etmiş, 1955 yılında Ali Sepici’nin belediye başkanlığı döneminde Adana Belediyesi Reis muavinliğine(Belediye başkan yardımcılığı) getirilmiştir.
1960 İhtilali sonrası Ticaret Odası Umum Katibi görevine son verilir ve Canka tekstil sektörünün en büyüğü olan Güney Sanayii’nde şimdilerde CEO denilen göreve başlar. Fabrikanın sahibi olan merhum Ahmet Sapmaz’la 1981 yılına kadar birlikte çalışır. Bu arada asıl mesleği olan gazetecilikten kopmaz ve hatta 3 kez Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığına seçilir.
Siyaset hayatı ihtilal sonrasında da devam eder ve Adalet Partisi İl Başkanı olarak 2 dönem görev yapar. 1969 yılında Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Borsalar Birliği idare heyetinde 3 yıl çalışır ve bu sayede bir çok ülkeye gitme imkanı bulur. Adana Borsa Başkanlığı görevini yaptığı dönemde, Adana’nın en eski liselerinden olan Borsa Lisesi’nin, Sasa(Suni ve Sentetik Elyaf Sanayii), Et-Balık Kurumu gibi önemli kurumlarının kuruluş adımları Canka ve arkadaşları sayesinde atılmıştır. Ayrıca bölgenin elektrik ihtiyacını büyük oranda karşılayan Çukurova Hidroelektrik Santrali de Selahattin Canka ve arkadaşlarının elbirliğiyle yapılmıştır.
“Atatürk’ü birebir yakından tanıyan mutlu insanların sanırım yegane temsilcisi benim. Ayrıca o dönemin ve ileriki dönemlerin önemli siyaset adamlarından İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Turgut Özal ve Süleyman Demirel ile çok yakın ve birlikte olma mutluluğunu yaşadım. Halen 74 senedir şerefle taşıdığım sürekli sarı basın kartı sahibi bulunmaktayım.” Bu satırlarda yazan bazı isimleri mutlaka seven de olmuştur sevmeyen de. Fakat o dönemlerin insanı olarak onlarla bizzat tanışarak vakit geçiren Selahattin amca bu sözleri büyük bir gururla söylemektedir.
ADANALI KİM? NEREDE O ESKİ MAHALLE KÜLTÜRÜ!
1940’dan bu yana Adana tarihini bilen birisine tabiî ki Eski Adana nasıldı Selahattin amca dediğimizde anlatacak çok şeyi vardır. Üstelik tüm anlattıkları ile ilgili olarak “Bakın bu anlattıklarımı başkasından duysanız da inanmayın çünkü ben bu olayları hep yakinen yaşadım” der bir yandan anlatırken. Adana ve Adanalı kavramlarına dair sorularımıza cevaben şöyle devam eder:
“Aslında Adanalı diye bir şey yoktur. Roma devrinde Seyhan nehrinin üzerine, iki tarafın işbirliğini sağlayacak köprü yapılmış. Bu köprünün tahsilâtçıları köprünün her iki tarafında kulelerde görev yapan Tepebağ’da yaşayan insanlar. Sonradan gelen Ermeni ve Rumlar bu topraklara sahip olmuşlar ve zengin olmuşlar. “
Kurtuluş Savaşı, bir milletin uyanışı ve Atatürk’ün önderliğinde müthiş bir halk hareketi ve milli mücadele. Peki, Atatürk’ün içindeki milli mücadele ruhunu ateşleyen olay Adana’da yaşanmış desek acaba kaç kişi bilir? Bu ilginç olayın detayları da Canka’nın anlatımıyla şöyledir:
“Atatürk 1918 de 7. Ordu komutanı olarak savaşırken, bozguna uğradı. Adana’ya geldi ve ileri gelenlerle görüşür ve bu ateşi burada yakalım der Atatürk Adanalılara. Suphi Paşa “Balkan harbi falan derken bizde para kalmadı biz neyle savaşacağız paşam!” demiş. Bana yarın muhtarları toplayın diyor Atatürk, vali muavinine emir veriyor. Atatürk bir gün önceki hadiseyi anlatıyor muhtarlara. Ve “Bu memleketi başsız mı bırakacağız, elimizle terk mi edeceğiz?” diyor. Meletmez köyünden Cumali ağa diyor ki “ Paşam diyor siz o zenginlere bakmayın diyor, zenginler gurka yatmış insanlar gibidir paranın üstünde, paramız, silahımız, kazmamız, küreğimiz olmayabilir, verecek canımız da mı yok diyor ve Atatürk’ü tutuyor.” Bunun üzerine halen Atatürk Parkı’ndaki heykelin önyüzünde de yazılı olan şu sözleri söyler Atatürk:"Bende bu vekayiin ilk hissi teşebbüsü, bu memlekette bu güzel Adana'da vücut bulmuştur."
AİLE
Selahattin amca 1955 yılında kendisi gibi gazeteci olan Antakya Anadolu Gazetesi sahibi Yıldız (Çelenk) Canka ile evlenmiş ve iki kızı olmuştur. Bütün ömrü yoğun bir şekilde çalışarak geçiren Canka neredeyse hiçbir bir özel uğraş ile meşgul olmamıştır. Onun için en önemli şey uyumadan önce mutlaka okuduğu kitapları ve kütüphanesidir. Öyle özel notları ve kayıtları vardır ki eski tarihle ilgili onlara kıyamamaktadır. Yeni neslin kitaptan uzaklaştığından hayıflanarak günümüz Türkiyesini hem siyasi hem de sosyal hayat olarak eleştirir sık sık. Selahattin Canka’ya en sevdiğiniz yer neresidir sizi orda fotoğraflayalım dediğimizde cevap “evim”dir. Bir de ikinci adresi olan Çukurova Kulübü. “Başka bir yer yok o yüzden oraya gidiyorum.” der kulüp için. Kulüp çalışanlarının ona olan saygısı ise bütün bir yaşanmışlığının ve ona has beyefendiliğinin bir sonucudur aslında. Eşini 2003’de kaybeden Canka bir daha kimseyi almaz hayatına eşine olan saygısından. Evleri yakın olan iki kızı ona destek olmaktadır elden geldiğince. Kulübe gidince okuduğu bazı gazetelere onlar cenaze gazetesi der, bazılarını beğenerek okur. Yakın gözlüğü her daim yanındadır, bir an koyduğu yeri unuttuğunda ise bize sözü şudur: “ Siz de bu yaşları görürseniz inşallah kusurunuz sadece bir gözlük unutmak olsun.”
Allah Hepimize böyle yaşlılık nasip etsin.