Bir Şapka Dolusu Yağmur

Nisan yağmuru aniden  gelir, damlalarını telaşla döker toprağa.
Gökyüzünü yeniden güneşe bırakır geldiği gibi çabucak gider. 
Tıpkı ilk gençlik yıllarımız gibi…
Nisan, Adana’da, yalnızca telaşlı yağmurların mevsimi değildir. 
Portakal ve limon çiçeklerinin açtığı aydır. 
Akdeniz ufkundan koşarak gelen meltem çiçek kokularıyla eser nisanda.
Güneyde nisan yağmuru, hem toprak hem de çiçek kokar.
 
*   *   *
 
Altın huzmeli güneşinden mi, bereket fışkıran toprağından mı…
Güney ufkuna mavi bir gölge gibi uzanan denizinden mi…
Güneyli sevdalar bir başka oluyor.
Güneyli kalplerde sevda, mısra mısra şiir şiir büyüyor. 
 
*   *   *
 
Değerli okurlarım size yarım asırlık bir öyküyü…
Bir Adana delikanlısı ile bir Akdeniz kızının aşk masalını anlatacağım.
Nerede başlamış?  İlk bakışmalar nasıl nerede olmuş? 
Bilmiyorum…Bildiğim iki gencin duygu yüklü sevdasıdır. 
En iyisi sözü sahibine sevdasını dizelere döken şair kalbe bırakayım.
Adana’dan Mersin’e  daha çok trenle gidilip-dönüldüğü günlere
55 yıl öncesine gidiyoruz…
Takvimler, 1959’u göstermektedir…

Fevzi Acevit

 

"Bir Şapka Dolusu Yağmur"

 
- 1 -

 
  artık
 seni  istasyon kalabalıklarında beklemeyeceğim
 gülüşü perişan etti beni insanların
 
uramda büyük yaralar var
türküler bildiğin gibi değil artık-ölüyorum
bir başına sıla rüzgarları ellerimde
ellerim buralarından değil- ta omuz başlarından kırık
uzatamıyorum
 
senin dünyalarında hep ilkbahar
senin dünyalarında hep iyi insanlar varmış
senin dünyalarında bir başına garip kişi sevdiğin
gözlerine şiirler yazarmış
 
ben bir başına garip kişi sevdiceğin
en güzel şiirlerde ağlıyorum
ulu denizlere, acı sulara döndü yalnızlığım
ay bulutlara girdiği zaman dalıyorum
 
senin dünyalarında hep ilkbahar
senin dünyalarında hep iyi insanlar varmış
gemiler geçermiş denizlerinden
geçsin
sevişmek baharda – böceklerde
kırmızı fenerleri varmış gemilerinin – yanarmış
yansın bana ne
 
 
- 2 -

 
“ Bu şiiri söyleme” diyordun . “ bir daha söyleme istemiyorum “
gözlerinde amansız bir gerçek ağlıyordun…
oysa sen gideli başka şiirleri sevemez olmuştum sen gideli,
bütün şiirleri unutmuştum.
bu şiirde sen vardın, ayrılık vardı, bu şiirde ben vardım…
ölüm vardı, niye sanki beni anlamıyorsun yavrucuğum…
sen olmazsan başka şiirler beni sarmazdı.
şimdi ay sularda uykulu
ben bütün yaşamlardan uzak - sarhoşum
senin sevilesi gerçeklerin var
üstelik bütün türkülerin güzel
ulu acılar büyük yalnızlıklar kemirmiş içimi benim
yaşamsız şarkılar-asırlık çınar gövdeleri gibi boşum
 
senin sevilesi gerçeklerin var
üstelik türkülerin güzel
bırak bildiğince dönsün boşlukta dünya
uzat öpülesi ellerini şiirlerden
bana gel
 
şuramda büyük yaralar var
türküler söylediğin gibi değil artık-ölüyorum
ben özlemiyle dağları eritecek adam
kar yollarda donunca üşüyorum
 
şuramda büyük yaralar var
türküler bildiğin gibi değil artık-ölüyorum
ah  kollarımı bağladılar diyorum
kollarımı bağladılar
kırık çemberlere benzedi gözlerimde mutluluk
dönemiyorum
 
 
 
- 3 -


 
üç sabah öncesi yorgun kaldırımlara yağmurlar düştü
yan sokaklarda gitar sesleri geliyordu.
bir duvar kenarında ince parmaklarını düşündüm
bu yok olası zehir-zıkkım ayrılığı düşündüm…
“ geleceğim “ diyordun, eylül yollara düşer - düşmez geleceğim,
ilk yaprak sarısını parmaklarından öpeceğim diyordun
eylül takvimlerde biteli aylar oluyor.
artık ağaçlar da yapraklarını taşıyamaz oldular.
üstelik benim bütün parmaklarım da sarardı şimdi. hergün beş paket
sigaranın yüz karası. zehirli hançerler gibi saplandı bağrıma ayrılık.
bu bekleyiş başsız çıbanlar gibi öldürecek beni, gel artık…
 
şimdi ay senin yollarında uykulu
benim yollarımı karanlıklar tutmuş-gelemiyorum
türküler gibi akıyor içime kahvesi gözlerinin
kutuplara yollamışlar dudaklarımı
öpemiyorum
 
ben bir başına garip kişi sevdiğin
gözlerini koyacak yer bulamıyorum
geceyi arıyorum yakışır diye
sevgin tutmuş yüreğimi, tutmuş sevgin ellerimi
yapışmış apaydın aşkın gözlerime
arasam da karanlığı bulamıyorum
 
senin ellerine ağlamak var şimdi
senin parmaklarına
senin gözlerine ağlamak var erkeklikten utanmasam
şimdi tüm sevgileri darağacına çekmek var
tüm ayrılıklara küfretmek var inan bana
bir yakalarsam
 
1959
ERDOĞAN BENER BENLİOĞLU
 
 
 
 
 

Bir Zamanlar Adana

 
Değerli okurlarım, 
Erdoğan Benlioğlu’nun 1959’da 17 yaşındayken yazdığı bu şiir bir çok dergi gazete ve seçkide yayınlandı, dilden dile dolaştı. Şiirin yazıldığı, sevda masalının yaşandığı ellili altmışlı yıllardaki Adana; nüfusu ve  yerleşim alanı daha küçük bir kentti, ama, çok daha doğal ve güzeldi. 
O yıllarda orta öğretim yapılan az sayıda okul vardı: Tepebağ ve İstiklal Orta Okulları, Kız Lisesi, Kız Enstitüsü, Erkek Lisesi bir de Öğretmen Okulu, o kadar…
O günlerde gençler kolayca bir arayla gelemezlerdi. Güneyli sevdalar uzaktan bakışmalarla kaçamak buluşmalarla yaşanırdı. Aşk mesajları sevgiliye çoğu zaman pembe kağıda yazılmış özenle katlanmış mektuplarla ulaştırılırdı. İlk bakışmalar ya okul çıkışlarında, ya sinemada, ya da yollardaki karşılaşmalarda olurdu.
 
*   *   *
 
Sanatsal etkinliklerin nabzı ise Belediye Şehir Tiyatrosu Salonu’nda atardı. 
Belediye Binası’nın yanında kır bahçeleri vardı. Adanalılar orada buluşurdu, tabii gençler de…
O bahçelerde konserler verilir, tuluat tiyatroları izlenirdi. 
Ali Kaptıkaçtı’yı ( Şenozan) ilk o bahçede dinlemiştik. 
Hayri Küçük Tiyatrosu’nu da orada  ve *Emirgan Bahçesinde izlemiştik. 
*( Emirgan Bahçesi, Atatürk Caddesi üzerindeki TRT arsası üzerindeydi) 
Şehir Tiyatrosu sanatçıları, lise çağındaki gençlerin sanat rehberleri gibiydiler.
Sahneye koyacakları amatör oyunlara yönetmenlik yapar yardımcı olurlardı. 
Rahmetli Nejat Uygur da o yıllarda Adana’daydı; Adanalı gençlerin Nejat abisiydi.


 
*   *   *
 
Yukarıda “ Bir Şapka Dolusu Yağmur “ başlıklı şiirini paylaştığımız Adanalı Şair  ve Tiyatro Sanatçısı Erdoğan B. Benlioğlu ayrılmaz arkadaşı Erdoğan Evren ile birlikte sanatsal etkinliklerin öncü isimlerindendiler:  Edebiyat günleri düzenler, tiyatro oyunları sahneye koyar, sanat dergisi çıkarırlardı. ÇIRA adlı sanat dergisi onların öncülüğünde çıkarılmış ve uzun süre yaşatılmıştı. 

 

"Yıllar Ve Yıllar Geçti Zamandan…

Nice Sevdalar Ve Dostluklar Anılarda Kaldı Şimdi"

 
Yaşam ilk gençlik yıllarındaki haliyle sürüp gitmiyor. 
Zaman nehri insanları koynuna alıyor yaşamın zorlu kavşaklarına sürüklüyor. 
Yaşam mücadelesinin sert kayalarına vuruyor.
Duygu dolu ilişkiler yerlerini çıkar kavgalarına kırgınlıklara bırakıyor. 
Nice sevdalar sönüyor, nice dostluklar yıkılıyor.
İlk gençliğin saf ve temiz toprağında yeşeren pembe düşleri, mavi umutları 
hayat mücadesinin gri bulutları örtüyor. 
 
*    *    *
 
Geçmişe bakıyor o yaşam enerjisiyle dopdolu gençlerin bir çoğunun anılarda kaldığını 
hüzünle görüyorum. Onlar artık siyah-beyaz fotoğraf karelerinde yaşıyorlar. 
Hayatta olanlar ise şimdi yaşamlarının sonbaharındalar.
 
*    *    *
 
Peki, öykümüz nasıl bitti, sevdalılar ne yaptılar?
Değerli okurlarım o güneyli sevda masalı mutlu sonla bitti. 
İstasyon kalabalıklarında birbirini arayan kalpler kavuştu. 
Yuva kurdular, evlat yetiştirdiler, hayattalar.
Eylül yollara düştüğünde…Sarı yapraklar uçuştuğunda…
Kalplerinde o  aynı heyecanla anılara dalıyor, yeniden genç oluyorlar.
 
*    *    *
 
Değerli okurlarım, bir başka Adana öyküsünde buluşmak ümidiyle 
sevgi ve esenlikle kalınız.  
 
Aralık – 2014 - Fevzi Acevit
 



Sayı 24 (Ocak - Şubat 2015)

Bu yazı 5091 defa okundu.