Bitmeyen Senfonik Drama : Ludwig Van Beethoven

‘Nesin sen, şans eseri doğmuş birisi. Ben, benim. Binlerce prens olabilir, ama Beethoven sadece bir tane’, Beethoven’ın saray mensubu için yazdığı bir mektuptaki bu cümle mahkemede onun maaşına mal olmuştur. 
 
Beethoven, Newton ve Napolyon ile aynı boylarda, 1.65m, kısa, tıknaz, geniş başı ve yaralı ve kırmızı yüzü ile çirkin görünüme sahip birisiydi (Figür 1). Samimi, acayip ve öfkeli bir davranış özelliği vardı. Kırk yaşlarında iken bir kez çok hiddetlendiğinde kardeşi Carl’ı yüksekten itmeye çalışmıştı. Üçüncü senfonisini bestelemeye başladığı dönemde, Napolyon kendisi için feodal zulümü yıkan, kralcılığa karşı kahramanlık simgesi idi ve bu nedenle bu bestesini ona ithaf etmişti. Ancak Napolyon kendisini imparator ilan edince Beethoven için artık bir diktatör haline döndüğünden hiç düşünmeden bu kararını değiştirdi. Napolyon’un ismini o kadar şiddetle silmişti ki senfoninin başlık sayfasında bir delik oluşmuştu. Bu sırada da hiddetle haykırmış: ‘O da artık sıradan bir insandan başka bir şey değil. O da insan haklarını ayaklar altına alacak ve sadece kendi istekleri için çalışacak. Kendini herkesin üstünde tutacak ve bir zalime dönüşecek’ demişti.

Figür 1
 
Beethoven, tartışmayı bile kabul etmediği sosyal görüşe sahip kendini beğenmiş, klasik bir Roman Katolikti. Diğer taraftan güçlü bir özgürlük savunucusu olup Avusturya toplumunda bulduğu feodal ayrıcalığa olan nefretini dile getirebiliyordu. Ailesine, arkadaşlarına, patronlarına ve yayıncılarına kötü davranırdı. Dış görünüşe önem vermeyen tamamen doğal bir insandı. Kendi tanımıyla beste dışında her şeyi kötü yapardı. Günlük hayatı ve ilişkilerini yürütmesindeki becerisinin tersine sanatı söz konusu ise idealist ve bilge idi (Figür 2).

Figür 2
  
Goethe, duyguları onun kadar yoğun, güçlü ve derin olan ancak bir o kadar da kendini kontrol edemeyen başka bir sanatçıyla karşılaşmadığını söylemiştir. Beethoven’u, dünyayı nefrete layık bir yer olarak görmekte hiç de hatalı bulmamasına rağmen, daha güzel hale gelmesi için de kendisi veya başkaları için bir şey yapmayan asi bir kişilik olarak tanımlamıştır.
 
Beethoven, 1770 sonlarında Almanya'nın Bonn şehrinde doğdu ve tüm yetişkin hayatı boyunca sağlık problemleri nedeni ile acınası bir haldeydi. Sağlığı ile ilgili veriler, söyleşiler, günlükler, kendi mektupları ve doktor arkadaşlarının raporlarından elde edilmiştir. O dönem Viyana patoloji müzesinin asistan patoloğu olan Dr Wagner’in (1800-1836) rapor ettiği Beethoven'ın Latince  postmortem bulguları 1956’da elde edilmiştir. Sonradan dünyaca ünlü anatomist olan Rokitansky (1804-1878), o dönem tıp öğrencisi iken, postmortem incelemeyi asiste etmiştir.
 
Beethoven’ın bozuk sağlığının nedenleri hakkında sadece spekülasyon yapılabilmektedir. Ayırıcı tanıda tartışılacak hastalıklar sağırlığını da açıklayabilmelidir. 1993’de Palferman, sarkoidoz tanısını ileri sürmüştür. Alkolizm, tüberküloz, sifiliz ve Whipple hastalığı da muhtemel tanılar arasında tartışılmalıdır deniliyor. Kemiğin Paget hastalığının basınca bağlı işitme sinirinde yaptığı hasarla da sağırlığı açıklanabilmekte. Sistemik lupus erimatozus tanısı da 16 ve 25 yaşındaki atakları için tartışılmıştır. Ayrıca portal venöz sistemde hipertansiyonla giden karaciğer sirozu da söz konusu. Makalelerde, yatağındaki saçlarda  bulunan yüksek oranda kurşun nedeni ile kurşun zehirlenmesi de Beethoven'ın birçok klinik yakınma ve bulguları için suçlanmış. Ancak bu hastalıklardan hiç biri tek başına yaşadığı bir çok hastalık bulgusu için yeterli bulunmamış. Daha yeni yayınlarda, en uygun tanının inflamatuar barsak hastalığı ile ilişkili immün aracılı progresif sensorinöral işitme kaybı olduğu kanısına varılmış. Beethoven'ın kendisi de, işitme probleminin karın hastalığından orijin aldığını iddia etmiş,  doktorların hastalığını anlamadığını ve kulak kanallarıyla ilgilendikleri için yanlış tedavi ettiklerini söylemiştir.
 
Bas şarkıcı olarak yetiştirilen Beethoven’ın büyükbabası, sonradan orkestra şefi oldu. Babası ise mahkeme şapelinde tenordu. 17 Aralık 1770’de baptist edilen Ludwig’in müzik eğitimi 4 yaşında başladı ve 11 yaşında iken mahkemenin asistan orgcusu olarak görevlendirildi. Ertesi yıl Bonn mahkeme orkestrasının klavsencisi oldu. 1787’de, 16 yaşında iken muhtemelen Mozart’tan (1756-1791) ders alabilmek için  Viyena’ya gitti. Bir seferinde Mozart, Beethoven için ‘ona iyi bakın, bir gün gelecek bütün dünya ondan bahsedecek’ demiştir. Ne yazık ki, Mozart'tan çok az sayıda ders alabildi ve taparcasına sevdiği annesi tüberküloz nedeni ile ölmek üzere olduğundan 2 hafta sonra Bonn’a geri döndü. Sonradan kardeşi Carl da tüberküloz nedeni ile ölmüştür. 
 
Hem Mozart’ı hem de Beethoven’ı etkileyen klasik dönemin ünlü Avusturyalı bestecisi, Franz Joseph Haydn’ın desteği ile Beethoven 21 yaşında iken Bonn’dan ayrılmış, bir daha da dönmemiştir.
  
Beethoven, işitme problemi olduğunu ilk kez 1801’de arkadaşı Karl Amenda’ya yazmıştır:  'Doğasıyla ve yaratıcılığıyla uyumsuz olarak Beethoven’ın çok mutsuz. Muhteşem yeteneğim olan işitmem çok kötüleşti. İşaretlerini hissettim ama daha önce bahsetmedim, şimdi artan bir şekilde kötüleşiyor.' Yine aynı yıl, Franz Wegeler'e bir mektubunda: 'İki yıldır acınacak bir yaşantıdayım, sağır olduğumu insanlara söyleyemediğim için tüm sosyal ilişkilerden kaçınıyorum' diye yazmıştır (Figür 3)

Figür 3
 
Duraklama dönemleri olmasına rağmen sağırlık ilerliyordu ve 45 yaşına kadar duvar gibi sağır hale gelmişti, artık müziği duyamıyordu. Sağırlık önce tiz seslere karşı ve sol kulakta başlamış ve kardeşine yazdığı vasiyette de ifade ettiği intihar düşüncelerine neden olan çınlama ve uğuldama yakınmaları da eklenmişti. Geri kalan hayatı boyunca kulak ve baş ağrıları, yüzde seyirme yakınmaları da yaşadı. Ayrıca, bu mektupta bulgularının gelecek nesillere yardımcı olabilmesi düşüncesiyle doktorlarından postmortem inceleme (otopsi) yapmalarını istiyordu. Bu vasiyet kardeşine mektup gibi yazılmıştı, ancak hiç bir zaman gönderilmedi, ölümünden sonra bulundu. Vasiyette şunları yazmıştı: 'Yalnız yaşamalı, toplum içine sadece çok gerekli ihtiyaçlar için sessizce girmeliyim. Sessiz konuşan birisini bazen güçlükle duyabiliyorum. Sesleri duyuyorum, ancak kelimeleri anlamıyorum. Yüksek sesle bağırılmasına ise tahammülüm yok'.
 
Viyena'nın 1809'da Napolyon tarafından bombalanması sırasında evinin bodrumuna inip kulaklarını yastıkla kapatmıştı ve 50'li yaşlarda iken gürültülü ortamlarda kulaklarını ara ara pamukla kapatmak zorunda kaldı. Kemik iletimi tamamen ortadan kalkmadan önce piyanonun karşısında dişleri arasında çubuk sıkıştırmayı ve kulak trompeti kullanmayı denedi (Figür 4,5).

(Figür 4,5)
 
Sağırlık, çınlama ve kulak ağrılarının yanı sıra ilk kez 19 yaşında iken kendisini rahatsız etmeye başlayan ve sonradan daimi olan diğer bulguları ise intestinal kolik ve diyareydi. Annesinin öldüğü 1787 yılında, 16 yaşında iken, astım olarak tanınan nefes almakta güçlükle giden ateşli bir atak geçirdi. Bu olayı takiben melankoli veya depresyon olarak adlandırılan hastalık nöbeti geçirdi. Yirmi bir yaşında, 1796'da Viyena'ya gittiğinde tüm hayatı boyunca kendisiyle birlikte olan abdominal bulguları devam ediyordu. Bu bulgular ülseratif koliti düşündüren bazen kanamanın da eşlik ettiği kolik ve sürekli bir diyareydi. Yirmi beş yaşında iken uzun bir yürüyüş sonrası ateş ve üşümeyle giden şiddetli tifüs olarak tanınan hastalık geçirdi. O dönemde tifüs bilinç bulanıklığı ile giden ateş anlamına geliyordu. Bu olaydan sonra bir çok soğuk algınlığı ve bronşit atakları, 1804'de şiddetli intermitent ateş, 1807'de parmak enfeksiyonu, 1808'de çene absesi ve 1813'de septik ayak geçirdi. 
 
Kardeşi Carl 1815'de tüberküloz nedeni ile öldüğünde Beethoven 45 yaşında olmasına rağmen yaşlı ve hasta bir adam görünümündeydi. Kronik bronşit ve balgamlı öksürüğü nedeni ile onun da tüberkülozlu olma ihtimali vardı. Bin sekiz yüz on altıda ağır bir romatizmal atak geçirdi, takip eden yılda da soğukla tetiklenen akut ataklar yaşadı. Bin sekiz yüz yirmi, 6 haftayı yatakta geçirdiği şiddetli eklem ağrıları ve cilt problemleri yaşadığı, sanat dünyasından arkadaşlarının onun için çok endişelendiği kötü bir yıl oldu. Elli yaşında, 1821'de, ölümünden 6 yıl önce, sarılığının çok şiddetli olduğu uzun süreli hastalık dönemi geçirdiği sırada şunları yazdı: 'Geçen yıldan bu yana sürekli hastayım. Yaz boyunca sarılığım oldu. Doktorun önerisi ile Eylül'de Saden'e gönderildim, ancak oradaki soğuk nedeni ile çok şiddetli diyare geçirdim ve Viyena'ya dönmek zorunda kaldım.'
 
Bir sonraki yıl, bir çok haftayı yatakta geçirdi, nezle bulguları yanında sağırlık, baş ve kulak ağrıları, diyare, kolik, iştahsızlık yanında plörezi (akciğer zarının iltihabı) geçirdi. 1823'de 9 ay devam eden parlak ışığı tolere edemediği (fotofobi), bu nedenle geceleri gözlerini bandajladığı ve karanlık odaya ihtiyaç duyduğu  ağrılı göz iltihabı oldu. 
 
Elli dört yaşında sağlığı oldukça kötü olduğu dönemde doktoru değişti ve Viyena Üniversitesi'nde profesor olan yeni doktorunun uyguladığı sıkı diyet kendisinde bir miktar iyileşme sağladı. Aylar içindeki bulguları değişkendi ve burun kanamaları, kanlı balgam, rektal kanama, bacaklar ve karında şişlik, kusma ve diyarenin eşlik ettiği titreme atakları gibi yenileri ekleniyordu. Bin sekiz yüz yirmi altıda Ocak ayından sonra, kardeşi Nikolaus Johann'ın Danube vadisine bakan evinde kalırken oldukça hastaydı ve String Quartet B-flat major opus 130'u bitirdikten sonra başka bir eser tamamlayamadı.
 
İki Aralık'da Viyena'ya döndüğünde, ateş, kan kusma, yan ağrısı, yüzde kızarma ve solunum güçlüğü yakınmaları ile pnömoni tanısı aldı. Dokuz Aralık'ta karında şiddetli ağrı ve sertlik, kusma ve diyare ile sarılık gelişti. Bu andan itibaren, idrar çıkışı azaldı, karında asit ve bacaklarda ödem gelişmesiyle durumu gitgide kötüleşti. Ölümüne kadarki 4 aylık süreçte, 1822'den bu yana tanıdığı ve Beethoven'ı ziyaretinden 20 ay sonra kendisi de ölen Franz Schubert dahil, bir çok ziyaretçisi oldu. Yirmi altı Mart 1827'de asit, artan sarılık ve belirgin zayıflama ile koma halinde, ölümünden 2 gün önce görüşme kitabına şunları yazmıştı: 'Plaudite, amici, comoedia finita est' (Arkadaş, oyun bitti). 
 
Otopside, işitme siniri olan akustik sinir atrofik ve myelinsizdi (ileri derecede küçük ve kılıfsız). Zayıf ve ödemli vücudunda cilde kanama nedeniyle peteşiyal cilt döküntüleri vardı. Göğüs kafesi boşluğu ve içeriği normaldi. Karın boşluğunda 8 litre kadar pas renkli asit sıvısı vardı, karaciğer normalin yarısı kadar küçülmüş, sert içerikli, yeşil-mavi renkteydi ve fasulye büyüklüğünde boğumlarla sarılıydı. Bu bulgular,  alkolizmle ilişkili mikronodüler siroz veya sifilizde görülen değişikliklerden farklı olarak post-hepatik makro-nodüler siroza uyuyordu.  Dalak, büyüklüğünün iki katı ve sertti, genişlemiş pankreas da kronik pankreatiti düşündürecek şekilde genişlemiş ana kanala sahip ve sertti. Mide ve barsaklarda önemli bir değişiklik rapor edilmedi, ayrıca barsak duvar kalınlığında artışın olmaması Chron hastalığını dışlıyordu. Böbrek içeriği kireçliydi ve bulgular böbrekte papiller nekroz ile uyumluydu. Bu bulgular azalmış idrar çıkışı ve diyabetes mellitus ile uyumlu olabilirdi. Diyabet, Beethoven'ın son 4 ayındaki susama ve zayıflamayı ve otopside bulunan muhtemel kronik pankreatiti de açıklayabilmekte deniliyor.  
 
Buraya kadar ne çok tıbbi terim, hastalık ismi kullandım, daha da kullanabilirim Beethoven ismi ile birlikte. Bazı terimleri özellikle olduğu gibi bıraktım, bazen de bırakmak zorunda kaldım. Burada amacım hastalıkları anlatmak değil zaten. Beethoven'ın yaşadıklarını biraz olsun zihnimizde canlandırabilmek. Hangi ara sanat yaptı, beste yaptı diyesi geliyor insanın. Sağır olduğu dönemlerde de beste yapmaya devam etmiş deniliyor da, bunun nasıl olası olduğu ve mekanizmasıyla ilişkili spekülasyon bile yok. Sadece takdir sözleri ve 'bak insan isterse neleri başarabilir' gibi alakasız, komik ders çıkarma yorumları var bu konuda.
 
Müziksel işitmenin temel prensipleri isimli bir makalede, bu konudaki test ve çalışmalar özetlendikten sonra müzikaliteye giden yoldaki en güçlü materyal iyi bir müziksel yetenek ve güçlü bir müziksel işitme algısıdır yorumu yapılmaktadır. Müziksel yeteneğin en önemli öğesi müziksel algılama ve bellek olarak karşımıza çıkıyor. Müziksel algılama da müziksel belleğe göre daha ön planda ele alınır ki algılama kapasitesinin zayıf olduğu durumlarda hatırlama göz ardı edilebilecek bir özelliktir denilmektedir. 
Sağır olmasına rağmen üretmeye devam eden Beethoven, sağırlıkla besteciliğin  oluşturduğu tezat hakkındaki bir soruyu şöyle cevaplar: 'Kalbim o kadar çok şeyle dolu ki, bazen sözcüklerin hiçbir öneminin olmadığını hissediyorum'.
 
Ben de, işitme dahil duyu organlarının sinir sistemi ve anatomik yolaklarını bilen bir nörolog olduğumu unutup biraz uçlara gitmek istiyorum. Yıllar önce 'the brain in the heart' (kalbin beyni) isimli bir konuşma hazırlamıştım. Aslında başlık ne kadar romantik gibi görünse de gayet bilimsel bir konuydu ve kalbin sinir sistemini anlatıyordu. Bu başlıktan ve Beethoven'ın sözlerinden hareket ederek diyorum ki kalbin ve duyuların fizyolojik sınırlar dışında da yönetimi var ve özel durumlarda bunlar mı çalışmaya başlıyor acaba! Beethoven'da da fizyolojik sınırlar dışında bir şeyler, bu muazzam eserlerin ortaya çıkmasını mı sağladı!
 
Duymayan bir kişinin dünyaca ünlü senfoni besteleri yapması konusu oldukça dikkat çekici, gerçek ötesi gibi. Bu konuda bilimsel bir açıklama bulmaya çok çalıştım. Ancak ne yazık ki, elde ettiğim kaynaklar Beethoven’ın işitme problemine neden olabilecek hastalık olasılıklarını tartışmakla yetinmiş. Küçük bir ipucu elde etmeye çalışırken John Hopkins Hastanesi’nde otolarengoloji- baş ve boyun cerrahisi profesörü Charles Limb’in beyin ve müzik ile ilişkili çalışmalarına rastladım. Öncelikle söylemek gerekli ki müzisyenlerin müzisyen olmayanlara göre müzik algısında beynin anatomik ve fonksiyonel yolakları farklılık gösteriyor. Limb, profesyonel caz piyanistlerinin piyano çalarken beyin aktivitelerini değerlendirdiği bir çalışmada yeni fikir akışının sağlanması için kısıtlayıcı impulsları kesmek için frontal lobun büyük bir kısmının devre dışı kaldığını tespit etmiştir. Kohlear implantlar uygulayan bir cerrah olan Limb, Beethoven’ın sağırlığı hakkında bolca teori söylüyor ancak en iyi veriyi temporal kemiklerin sağlayacağını belirtiyor. Ancak otopsi sırasında temporal kemiklerin çıkarıldığı ve sonrasında ortadan kaybolduğu, çalındığı, satıldığı veya tahrip edildiği için işitme kaybı konusundaki her teorinin spekülatif olacağını söylüyor. Limb’e göre şiddeti artan sağırlığın Beethoven’ın müziği üzerine etkisi dikkat çekici. Üçüncü senfoni yaratıcılığının coştuğu, delice beste yapmaya başladığı ve en verimli olduğu döneminin eseri. Bu senfoni, ilk kez notlarında işitme probleminden bahsettikten hemen sonra yazılmıştı. 
 
Limb, işitme kaybı ve bestelerinin zamanlaması arasında ilişki olduğunu, bunu çok çarpıcı bulduğunu ve ihmal edilemeyeceğini belirtiyor. Bir müzisyen için işitme problemi kadar kötü bir şey olamaz. Bunu farkettiğinde yoğun bir şekilde çalışmaya başlıyor. Ardı sıra şaheser besteler yapıyor ve beste stilinde evrimsel sıçrama ile müzik sınırlarını yıkıyor. O dönemde toplumun onun birçok eserini duymaya hazır olmadığını ancak Beethoven’ın bunu önemsemediğini söylüyor. 'Önemli olan kafasının içindeki müzikti' deniliyor (Figür 6).

(Figür 6)
 
Beethoven ile ilgili bir makale yazmaya karar verdiğimde sonuç hakkında tereddütlerim vardı. Dünyaca ünlü bir müzisyen ve bu üne tezat bir de sağırlık öyküsü var. Onun dünyasında kendimi yabancı hissedip hissetmeyeceğimi bilmiyordum. Dışarıdan bir izleyici gibi birinden bahsetmek pek tatmin edici olmuyor çünkü. Kaynaklarda onunla ilgili kafamda oluşan soruların cevapları yoktu ve bu konuda belki de yeni çalışmalar tasarlanmalıydı. Güzel bir tez konusu olabilirdi mesela. İşte kendimi bu konulara kafa yorarken buldum.  Yani onun dünyasına çoktan adım atmıştım. Medikal ve paramedikal kaynak araştırmalarıma rağmen yukarıda da belirttiğim gibi ne yazık ki işitme problemi olan bir insanın, bir dahi olsa bile, nasıl olup da dünyaca ünlü senfoniler yaptığını açıklayıcı veriler tatmin edici değildi ve yazımı ne yazık ki bu şekilde sonlandırmanın sıkıntısını hissederek uykuya daldığım, yazımı teslim etmeden bir gün önceki gecenin sonunda kurduğum alarm sesi ile uyandığımda ilginç bir rüyanın kalıntıları vardı aklımda: Araştırma görevlisi olduğum dönemdeki hocalarımdan birisine Beethoven'dan bahsediyor, son dönemlerde 'duvar gibi sağır olmuştu' tanımlamasını kullandıklarını söylüyordum. O da, 'bir de ''lens adam'' diye birinden bahsediyorlardı, sadece bir uydurmaymış, geçenlerde açıkladılar' dedi. 'Acaba Beethoven'ın sağır olması da benzer şekilde bir söylenti miymiş acaba', diye rüyada mırıldandığımı hatırlıyorum!
 
Her şeyi mantıksal zincirle veya mekanizmasıyla açıklayamayabiliyoruz ne yazık ki. Bazen de hayal-gerçek karışıyor! Kim bilir belki de, Ludwig Van Beethoven da yeteneğini ve yaşadıklarını bilimin ucu açık kalan kısımlarına ithaf etmekle yetinmemiz gerekebilecek bir sanatçıdır. 
 
 
 
Kaynaklar:
  • Keynes M. The personality, deafness, and bad health of Ludwig van Beethoven. J Med Biogr. 2002;10(1):46-57.
  • Karmody CS, Bachor ES. The deafness of Ludwig van Beethoven: an immunopathy. Otol Neurotol. 2005;26(4):809-14.
  • Hui AC, Wong SM. Deafness and liver disease in a 57-year-old man: a medical history of Beethoven . Hong Kong Med J. 2000;6(4):433-8.
  • Stevens MH, Jacobsen T, Crofts AK. Lead and the Deafness of Ludwig Van Beethoven. Laryngoscope. 2013;123(11):2854-8.
  • http://www.hopkinsmedicine.org/dome/0801/headliners3.cfm
  • Yayla F. Müziksel işitmenin temel prensipleri. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi: 28-38.
 



Sayı 23 (Kasım - Aralık 2014)

Bu yazı 7109 defa okundu.