Çem, Bağdaş , Geben… Dağlar Bizi Çağırıyor Çem, Bağdaş , Geben…
Yine görünüyor dağ yolları, Orta Asya’dan atalarımızı Anadolu’ya getiren genlerimiz kendini göstermekte. Pazar sabahı erkenden yollardayız. Sunbas, Memetli ve nihayet Çem. Çukurova’nın en janti kalesi bence Bağdaş Vadisi’nin bekçisi; Çem. Duvarlarında kaplanlar, ceylanlar; ana kapısında ayağa kalkmış iki aslan ve onları tutan birileri; sayısız kitabe ve haçları. Kitabeler ters çevrilmiş özel bir tutum mu var diye düşünürken Selami “Yandaki Bizans yerleşiminden taşımışlar; dekoratif özelliklerinden faydalanalım ama onları da onurlandırmayalım diyerek ters çevirmişler dedi.
Demek ki Bizans’ın yerini alan Ermenilerin, eski yerleşiklerle araları pek de kötü değilmiş. Öbür türlü olsa kırarlar veya yazılı kısmı içe yerleştirirlerdi.Çem iki bölmeli bir kale; alt kısmı daha iri ve göbekli taşlarla yapılmış. Üst katlarda Bizans etkisi daha eğemen, kazamatlarda tuğla gibi kullandıkları taşlardan ve Bizans’ın “ufak tefek taşlarından” anlıyoruz.
Çemin Yanı Başında Bizans Yerleşimi
Roma yerleşimlerinin düz ovayı tercih ettiği dönemler geçmiş. Havaların ısınması ve Toroslar’ın yükselmesi, artan bataklıklar ve sivrisineklerin artması Bizans’ın yüksekliklere yerleşim kurmasına neden olmuş. Çem kalenin yanı başındaki şehrin dış surlarını ilk kez fark eden Can oldu. Kazı yapılsa neler çıkar neler diye düşündük. Şehrin en sağlam yapısı, Bizans özellikleri taşıyan bir kilise.
İç kaledeki Ermeni kilisesinden farklı olarak apsisi dıştan poligonal, içerde perdahlanmış Çukurova mermeri taşlar kullanılmış, Asimetrik narteksi ve ince harcı ile Çukurova kiliselerinden farlılık göstermekte. Çiçekli dereden yukarıya Bağdaş yaylasına çıkıyoruz. Toros gibi, Bağdaş, Bahraz, Bakras sanki Ermeni Bagradit Ailesi’nin isminin günümüz kalıntıları gibi durmakta. İnsanlar ölüyor, aileler dağılıyor, uluslar siliniyor ancak konulan isimler ve arkalarındabıraktıkları eserler varlıklarını sürdürüyor.
En azından bir evim olmasının ardında da birazcık bu duygu yatıyor olmalı. Dağ, göl ve ırmak isimleri en fazla değişmeden kalmakta. Bağdaşın yollarındacoşkun akan suları görsek de erguvan çiçeklerini göremiyoruz. Olasılıkla zamanını kaçırdık. Her yerden şırıl şırıl sular akmakta. Bağdaş Esenli mevkiinde dağlara tırmandık. Yayınlanmamış bir kaleyi arıyoruz. “Keşke bir mimarımız olsa da çizimleri yapsa biz yayınlasak” diyor Dilek. Yol dik ancak inancımız ve inadımıza hiçbir şey dayanmıyor. Tipik bir kale kapısıyla içeri giriyoruz.
İç kalede surlara dayanmış bir kilise, doğuda küçük bir pencere, apsisin yukarısı kubbe, kenarda nişler ve bir batı kapısı. Bizans kiliselerinden farklılık göstermekte. Duvarlar acemi işi. İnce ve yüksek yapılmasının verdiği sıkıntı olasılıkla yakın zamanda yıkım getirecek.
Bağdaş, Beyoluğu, Çokak ve Geben. Assolistler sahneye en son çıkarmış. Güneşin batmasına az kalmış ve biz Geben’in eteklerindeyiz. Önümüzde dik bir yokuşve bizi engellemeye çalışan, insan gözüne batırılmış gibi duran dikenli tel kazıklar… Ören yerinin mülkiyeti kime ait; kim, ne için bu kazıkları diker. İnancımız ve inadımız dikenli telleri geçmeye de yeter, ancak yetmeyenler bu güzel kaleyi göremeyecek mi? Son zamanlarda bu tür uygulama moda oldu. Feke kalesinin çevresi de dikenli tellerle çevrili…
Geben kalesi 1097 tarihinde ilk haçlı seferleri sırasında haçlıların Göksun’dan Maraş’a inmelerini engellemiş. Kale, Danişment Beyleri’nin egemenliğindeymiş.Haçlılar daha kötü yol olan 28 km uzaklıktaki Şadalak Yolu’ndan Maraş’a inerek güç, zaman, para ve insan kaybetmişler.
Krallarına İhanet Ettiler
1139/40 yılları arasında da kale Danışmentli Emir Muhammed bin Gazi’nin yönetimindeydi. Kaleler bu dönemde sıkça el değiştirirlerdi. 1215 ‘de Baron Levon Cenevizlilerle ticaret anlaşmasını bu kalede yaptı. Anadolu Selçukluları, 1. Keykavus zamanında kaleyi kuşattı ve üzerlerine gelen güçlü Ermeni birliklerini yenmelerine rağmen kaleyi alamadılar. 1375 tarihinde son Ermeni kralı 5. Leon kaleye sığındığında, daha önce öldürtmüş olduğu bir generalin karısı tarafından Memluklulara satıldı.
Dokuz ay sürmüş olan Memluklu kuşatması kaldırıldı; kral zincirler içerisinde Kahire’ye götürüldü. Büyük fidyeler karşılığı kurtarıldı ve Fransa’ya gitti. Böylece Ermenilerin de Çukurova’daki krallık düşleri sona erdi. Yan yana duran Bizans ve Hetumid surlar mimarî farklılıkları göz önüne getirmekte; sarı, yeşil, parlak sırlı seramik kap parçaları eski hikâyeleri anlatmakta; olaylara karşıdaki yüksek dağ tanıklık etmekte; akşam kararmakta. Ve biz son kez kahramanları ve korkakları, galipleri ve mağlupları halay çekerek andık.
Mehmet Kobaner
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları