Çiçeklerin Efendisi: Admi Efendi (1818-1900) ve Şükufename
Yazının başlığına baktığınızda ister istemez bir sinema filminin adını çağrıştırıyor gibi gelebilir.Evet,gerçekten bir kahramanımız var… Ama bu bir edebiyat kahramanı,ne yazık ki Adana tarihinin anılarında,Tepebağ’ın arka sokaklarında kaybolmuş,tekrar keşfedilmeyi ve kendisine hak ettiği değerin verilmesini beklemekte…
Admi yada Ademi Efendi kim midir?Admi Efendi 1818 yılında yılında Urfa’nın Akçakale ilçesinin Harran bucağına bağlı Bozhöyük köyünde doğmuştur.Ailesinin kökeni Oğuzların Kayı boyuna bağlı Karakeçili yörüklerinden olan Kurucabey aşiretidir yani bir Türkmen çocuğudur ve her ne kadar daha sonra Osmanlı’da devlet memuriyeti için Adana ve çevre ilçelerine gelmiş olsa da konar-göçer kültürü tabiri caizse genetiğinde vardır.Asıl adı Mehmet yada Muhammet’tir(Daha sonra divan şairi olduğu için Udmi yani yok,hiç anlamında mahlasını kullanıyor ve Osmanlı belgelerinde bu ismi geçiyor).İlk öğrenimini Urfa’da tamamladıktan sonra 1853 yılında Osmanlı Devletinde Urfa İdare Meclisi katipliği görevine başlıyor,1856 yılında akrabası olan şair Muhammet Salih Sami vefat edince yerine Urfa Tahrirat Müdürü(Özel kalemi) olmuştur.Edebiyatla ilişkisi ise 1840 yıllarda başlamıştır ve eseri Şükufename’ye ilk şeklini vermiş hatta gittiği İstanbul’da eserini bastırmak istemiş fakat rağbet görmeyince bastıramamış,eserini daha da geliştirmeye karar vermiştir.1873 yılında ise Memuriyet sebebiyle öncelikle Kozan,Adana,Silifke,Payas’a gitmiş ve daha sonra tekrar Adana’ya dönerek tahrirat müdürlüğü yapmıştır.Döndüğü zaman Adana Valisi Mahmut Nedim Paşa’ya daha geliştirdiği eserini sunmuş,takdir görmüş ve 29 sayfalık şiir kitabının ilk basımı 1873 yılında Adana’da yapılmıştır daha sonra 1875 yılında İstanbul’da bir daha basılmıştır.(Orijinal baskılar İstanbul Millet Kütüphanesinde bulunmaktadır).Bunun haricinde Admi Efendi,araştırmacı Taha Toros’a göre ilk matbaa baskı makinesi’nin 1868 yılında ısmarlanması ve ermeni asıllı Agop Usta tarafından Adana’da kurulması hakkında verdiği bilgi sonrasında,Vilayet Gazetesi olarak bilinen 5 Mart 1873 tarihinde yayın hayatına başlayıp haftalık ve 4 sayfa olarak çıkan,aynı zamanda Adana’nın ilk yerel Gazetesi olan “Seyhan” gazetesinin yazarlığını ve yazı işleri müdürlüğünü de Sahip ve Mümtaz Efendilerden sonra 1886 yılında emekliye ayrılana kadar sürdürmüştür.Osmanlı arşivlerinde 1896 yılında ailesine maaş tahsis edilmesine rağmen kaynaklara göre 1900 yılında Adana Tepebağ’da vefat etmiş ve buraya defnedilmştir.(Mezar yerinin bilinmesinin nedeni babamın büyük büyük dedesi olmasıdır ve maalesef Tepebağ’da şalgam deposu olarak kullanılan bir evin avlusunda bakımsız,korunmasız durumdadır).Manevi şahsiyetinden dolayı,1919 yılındaki Ermeni olaylarında şehit olan Adanalılar yanına defnedilmiş ve Tepebağ mahalle sakinleri tarafından her zaman bir ziyaret kabul edilmiştir.
Peki “bu kadar başımızı ağrıttın Şükufename isimli eserin özelliği nedir?”dediğinizi duyar gibiyim.Şükufe farsça çiçek,name de kitap manasına gelmektedir yani çiçek kitabı…Tarih boyunca milletimiz yaşadığı coğrafya’da çiçekle içli dışlı olmuş dini inancında,mimarisinde,sanatında,edebiyatında,müziğinde,süs eşyasında ,giyiminde kullanmış hatta bir siyasi devire(Lale Devri) bile bir çiçek adı vermiştir.Dini inancımızda toplumumuz Tanrı’nın varlığının Simgesinin çiçeğini Lale,Son Peygamber Hz.Muhammet’in varlığının simgesini Gül olarak kabul etmiş ve imkanı nisbetince bahçesinde bu çiçeklere yer vermiş,kokusuyla ve görüntüsüyle mest olup kendince ilahi aşkını yaşamıştır.Admi Efendi de bağlı olduğu sufi hayat tarzından ve hafızlığından dolayı çiçekleri bir remiz kabul etmiş altına inanç unsurunu saklamıştır.Bunu yasemin,nergis çiçeğinin içi hoş eden kokusundan etkilenerek söylediği; ”Nazarı başka serve bağlamışız ,geçmişiz yasemin kadlerinden” ve ” Humâr-ı dîde-i cânân ile olan sermest,çemende nergise rağbet eder mi bilmem ya” beyitlerinden anlayabiliriz.
Çiçek kültürümüz üzerine yazılmış çeşitli kütüphanelerde ve koleksiyonlarda divan ve yazma kitapların harici yaklaşık 300 civarında eser olduğu belirtilmektedir.Bunların en önemlileri ise el yazması 24 tane Şükufename genel adında olup çiçeklerin biyolojisi ve yetiştirilmesi ile ilgili eserlerdir ve genellikle mensur(düzyazı) şeklindedirler.(Bu eserlerden en önemlileri olan 9 adet Şükufename,Pr.Dr.Nurhan Atasoy ve Dr.Seyit Ali Kahraman tarafından hazırlanan “Osmanlı Çiçekçileri ve Çiçekleri” adlı eserde bir araya toplanmış 24 mayıs 2014 tanıtımı yapılmıştır).Bunların haricinde olan Admi Efendi’nin Şükufenamesini Akademik bir çalışma olarak günümüz türkçesine çeviren ve anlatan Gazi Üniversitesi öğretim Üyelerinden Pr.Dr.Nazım Hikmet Polat beydir.Kendisinin verdiği bilgiler ışığında size eseri anlatacağım.Şükufenameyi yukarıda bahsettiğim diğer eserlerden ayıran en önemli özellik Manzum(şiir) şeklinde yazılması ve 31 adet çiçek üzerine yazılan şiirlerin yanında,bir tabloya yerleştirilmiş çiçek adlarının(solda) ebced hesabına dayanılarak anlaşılabilen bilmece şeklinde matematiksel zekaya dayanan satranç veya sudoku mantığıyla oynanan bir oyun yapılmış olmasıdır bu eserin başka bir örneği yoktur.
Hatta Geleneksel Türk sanatları olan kaatı,tezhip,minyatür ve hat sanatına hayat öpücüğü vererek kaybolmasının önüne geçen,sanatkarlar yetiştiren meşhur sanat adamı ve tıp doktoru Ord.Pr.Dr.Süheyl Ünver(sağ alt resim) bile Admi Efendi’nin Şükufenamesi için;”Urfalı Udmi Efendi’nin Şükufenamesi çok hoştur.Bu eserin mühim kısımlarını aynen yazacağız.Adeta bilmeceler,muammalar tertip etmiştir” diyerek hayranlığını belirtmiş,Milli Mecmua’da 1926 yılındaki “Tarihimizde Lale Merakı” isimli yazısında bu eserden bahsetmiştir.Bahsedilen söz konusu tablo (5x18=90) hanelidir,5 sütunun 16 satırına yani 80 kutucuğa 31 adet çiçek adı yerleştirilmiştir.Alttaki iki satırda ise altı harf ve bunların ebced hesabındaki değeri verilmiştir.
Admi Efendi’nin açıklamalarına göre,iki kişiden biri kutucuklardaki çiçek isimlerinden birini aklında tutarak,bu çiçeğin kaçıncı satırlarda veya sütunlarda bulunduğunu söyleyecek,karşısındaki ise son satırda ilgili sütunlardaki rakamlara bakarak (onları toplayarak), hangi çiçeğe isabet ettiğini bulacaktır.
Yine matematiksel oyunların yapıldığı,divan ve halk edebiyatında örneğini bulunmayan 4x4 şeklinde bir tablo var.Bu tablo 6 mısrayı alt alta getirince ortadaki hali alıyor.soldan sağa,sağdan sola,yukarıdan aşağı,aşağıdan yukarı ne yönden okursanız okuyun ortadaki tabloda gözüken anlam bütünlüğü bozulmayan manzumeler ortaya çıkıyor. Bu manzumelerin daha önce örneği görülmediği için ve tariflenemediğinden satranç denilen kalıbın altına sokulmaktadır.
Admi Efendi 1868 yılında eserini tamamlarken yine bir matematik oyunu yapmayı ihmal etmemektedir.Son iki beyitte kendinin ve eserinin adını verip bir tarih manzumesi ile bitiriliyor;
Yazıp şevk ile nevk-i kilk-i hikmet bâğ-ı vahdette
Bu nev âsâr-ı Udmî’ye Şükûfenâme nâm oldu
Bu zîbâ nüshaya imlâ ederken bir güzel târîh
Bi-hamdillah Şükûfenâme-i Udmî tamâm oldu
Bu tamiyeli tarihin ebcetle hesabı şöyle: (2+8+40+4+1+30+30+5) +(300+20+6+80+5) +(50+1+40+5) +(70+4+40+10) +400+40+1+40) +(1+6+30+4+10) = 120+411+96+124+481+51 =1283. Buna hemzeyi (1) ve ilk mısradaki “imla ederken (bir)” işaretinden dolayı toplamda (2) ekleyip 1285’i buluyoruz. Daha önce söylediğimiz gibi eser Hicrî 1285 (1868)’te yeni bir şekle kavuşturulmuş,tamamlanmış ve Hicri 1290 (1873)’te Vali Mahmut Nedim Paşa tarafından Adana’da bastırılmıştır.
Şimdi size sormak istiyorum;
Uzun yıllar Adana ve çeşitli ilçelerinde kısaca Çukurova coğrafyasına Ziya Paşa ve diğer valilerle beraber çalışarak memuriyetiyle hizmet etmiş,Adana’nın Vilayet gazetesi olan ilk yerel gazetesi “Seyhan” gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü,yazarlığını yapmış,Edebiyat dünyamıza Şükufename adında eşi görülmemiş matematiksel oyunların yapıldığı ve çiçekler üzerine yazılmış 25 kıymetli el yazması eserden biri kabul edilen şiir kitabı hediye etmiş birisine mezarının Tepebağ’da şalgamcı deposu olarak kullanılması vicdana sığar mı?Bu insan Adana’nın bir değeri değil midir?Mezarının bulunduğu yer koruma altında değildir burası restore edilerek ve aşık olduğu çiçekleriyle ve şiirleriyle bezenerek kültür turizmine kazandırılamaz mı?Yahut Adana’da bir sokağa ismi verilen Şinasi Efendi gibi bir sokağa adı verilip,sevdalısı olduğu 31 çiçeği ( 1. aşk, 2. gül, 3. hüsn-i Yusuf, 4. karanfil, 5. karagöz, 6. yasemin, 7. merde-gûş, 8. sünbül, 9. anber-buy, 10. şakayık, 11. lâle, 12. nemnem, 13. fulya, 14. reyhan, 15. mentur, 16. leylâk, 17. benefşe, 18. zambak, 19. hünkârbeğendi, 20. nergis, 21. sûsen, 22. erguvan, 23. sadef, 24. balıkağzı, 25. zerrinkadeh, 26. ıtırşah, 27. şebbû, 28. horoz, 29. rub‘iyye, 30. kadife, 31. hatmiye.)dikilerek bu çiçeklerin altına şiirleri yazılamaz mı?
Uzun yıllar Adana ve çeşitli ilçelerinde kısaca Çukurova coğrafyasına Ziya Paşa ve diğer valilerle beraber çalışarak memuriyetiyle hizmet etmiş,Adana’nın Vilayet gazetesi olan ilk yerel gazetesi “Seyhan” gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü,yazarlığını yapmış,Edebiyat dünyamıza Şükufename adında eşi görülmemiş matematiksel oyunların yapıldığı ve çiçekler üzerine yazılmış 25 kıymetli el yazması eserden biri kabul edilen şiir kitabı hediye etmiş birisine mezarının Tepebağ’da şalgamcı deposu olarak kullanılması vicdana sığar mı?Bu insan Adana’nın bir değeri değil midir?Mezarının bulunduğu yer koruma altında değildir burası restore edilerek ve aşık olduğu çiçekleriyle ve şiirleriyle bezenerek kültür turizmine kazandırılamaz mı?Yahut Adana’da bir sokağa ismi verilen Şinasi Efendi gibi bir sokağa adı verilip,sevdalısı olduğu 31 çiçeği ( 1. aşk, 2. gül, 3. hüsn-i Yusuf, 4. karanfil, 5. karagöz, 6. yasemin, 7. merde-gûş, 8. sünbül, 9. anber-buy, 10. şakayık, 11. lâle, 12. nemnem, 13. fulya, 14. reyhan, 15. mentur, 16. leylâk, 17. benefşe, 18. zambak, 19. hünkârbeğendi, 20. nergis, 21. sûsen, 22. erguvan, 23. sadef, 24. balıkağzı, 25. zerrinkadeh, 26. ıtırşah, 27. şebbû, 28. horoz, 29. rub‘iyye, 30. kadife, 31. hatmiye.)dikilerek bu çiçeklerin altına şiirleri yazılamaz mı?
Son olarak bakın eserinde Admi Efendi ne demiş;
“Şükûfenâme-i Udmî Efendi bir güldür
Çemen-sitân-ı maârifte tâze sünbüldür
Gül-i merâmına bâd-ı hazân dokunmaya hiç
Bu gülşen içre öte hoş sadâlı bülbüldür”
Günümüz Türkçesine çevirecek olursak anlamı şudur;
“Udmi Efendi’nin çiçek kitabı bir güldür,
İrfan bahçesinde taze sünbüldür,
Gül derdine sonbahar rüzgarı dokunmasın hiç,
Bu gül bahçesi içinde öten hoş sesli bülbüldür”
Eser veren sanatçı kendisi yok olsa bile eserinin her zaman yaşamasını ve yaşatılmasını ister...
Bu aşamada ilgili makamların mezar yerini öncelikli olarak koruma altına alması talebimizdir ve gereken başvurular tarafımızca yapılacaktır. Böyle bir şairi ve eserini öncelikli olarak mezarını koruma altına almak suretiyle başlanıp yaşatılması çok mu zor? Bence çok zor değil ya sizce?
Ekremciğim sendeki asaletin kaynagı budur anlaşılan. En az senin kadar müteessir oldum. Ecdadımızın kıymetini bilseydik bu durumda olmazdık. Buranın kamulaştırılarak düzenlenmesi gerekir. seni destekliyorum.