Çocuk İstismarı

Bütün çocukları sırtlayıp güzel yerlere götüresim var!
 
İnsanlık adına utançların en büyüğü ile karşı karşıyayız. İstisnasız her gün bizi derinden yaralayan çocuk istismarı haberlerine rastlıyoruz gazetelerde ve televizyonlarda. Bunlardan en acısı cinsel istismardır. İzledikçe veya okudukça hissettiğim duygular; dehşet, iğrenme, öfke, yapanı parçalama isteği ve çaresizlikten ibarettir. Bu tür iğrenç ilişkilerin her gün açığa çıkması, çok sayıda hasta, sapık kimselerin aramızda dolaştığını gösteriyor.
 
Giderek endişelerimiz artıyor.
 
Çocuk tacizi dünyanın en büyük yüz karalarından biridir. Küçük bir yavrunun hayatını ömür boyu karartan, asla onarılmayacak fiziki ve ruhsal yaralar açan, itaat, korku, günah ve yalanın arkasına saklanmış aşağılık bir eylemdir. 
 
 
Aslında genel olarak bir “insanlık” sorunuyla karşı karşıyayız. Dünyanın her yerinde büyük bir sıkıntıdır. Evde, işte, okulda, hastanede, sokakta, camide, kilisede! Yani, insan denen yaratığın olduğu hemen her yerde var. Basına yansıyan haberler buzdağının sadece görünen kısmıdır, gerçekte olanın binde biri bile değildir. Taciz, tecavüz, ensest aslında cinayetten sonraki en ağır suç olarak kabul edilir. Ancak dünyanın her yerinde üstü örtülmeye çalışılır. 
 
Biliyorsunuz, bu seneki “En iyi özgün senaryo” ve “ En iyi film” dalında Oscar ödülünü gerçek bir olaydan alıntılanan ve rahiplerin çocuk ve gençlere yönelik istismar vakalarını işleyen  “Spotlight” filmi aldı. Filmin yönetmeni yaptığı konuşmada “Vatikan’a kadar yolunu bulur bu ses” diyerek, dünyaya önemli bir mesaj verdi. 
 
Film, bu olayın dehşetiyle birlikte susturulan avukatlar, sessiz kalan aileler, istismara uğrayanların sapabileceği yanlış yollar, önyargılar ve duyarsızlık üzerine o kadar güzel işlenmiş ki. Acaba bu film ülkemizde yapılabilir mi! diye düşünürken, gazetede Hacettepe Üniversitesi’nde rektörlük tarafından bu filmin gösteriminin engellendiği iddiasının olduğu haberi okudum!
 
Biz izlerken veya okurken tahammül edemiyoruz. Duymaya, görmeye, dinlemeye dayanamıyoruz. Televizyonda görünce kanal değiştiriyoruz, konusu açılınca "ağır" geliyor.
Adli Tıp’ta çalışan bir doktor tanıdığım  "buna daha ne kadar dayanabilirim" dediği dosyalar olduğunu, herkesin bunları duyması, bilmesi gerektiğini ama hiç kimsenin dinlemek istemediğini söylüyor.
Hayat yeterince zor değil mi? Bir de bunları taşımak istemiyoruz. Üstelik hiçbir şey olmamış, olan biten son derece normalmiş gibi hayatımızı devam ettiriyoruz.
 
 
Şimdi bizi insan yapan duygularımıza ne oldu? Onu sorgulamak istiyorum.
 
Resmi verilere göre son 14 yılda çocukların cinsel istismarı yüzde 434 artmış. Korkudan baskıdan dolayı saklananlar düşünüldüğünde tablo çok karanlık. Resmiyete dökülmeyen, aile arasında, toplum arasında bir şekilde görmezden gelinen binlercesi var inanın. Uyuşturucuyla tanışma yaşı ilköğretime kadar inmiş. Maalesef çocuk istismarı gibi en utanç verici toplumsal suçların başında gelen bir konuda, ülkemizde alınmış ciddi tedbirler olmadığı gibi, niyetinde olmadığını anlıyoruz. Bu nedenle rahatlıkla kadınlarımız öldürülüyor, çocuklarımıza tecavüz ediliyor.
 
Olayın sosyolojik yönü ise çok derin
 
Ülkemizde çocuk evliliğine izin verildiği müddetçe çocuk istismarı yolunun hep açık olduğunu görüyoruz. Medeni Kanun’un acilen değiştirilmesi gerekiyor.   
Çocuk gelinler ülkemizde çok normal bir gelenekmiş gibi görünüyor. Peki ya tacizci akrabalar? Baba, ağabey, amca, dayı, dede tecavüzlerinde olay hasbelkader yargıya intikal etmişse, yargı “küçük yaşta evlenebildiğine göre, aynı yaşlarda yaşayacağı bir cinsel ilişkiye de rıza gösterebilir” diyebiliyor.  12 yaşında bir kız çocuğu düşünün kendi rızası ile babası veya dedesi yaşında adamla evlenir mi? Buna izin veren, zorlayan, göz yuman kim varsa hepsi suçludur, ahlaksızdır, iğrençtir ve cezalandırılmaları gerekir. Dünyanın pedofili dediği hastalık suç olarak kabul edilirken, bizim ülkemizde 'çocuk gelin' deniyor.

Resim: Ayber Hastürk
 
Amcasının tecavüzüne uğrayıp ailenin namusunu kirlettiği gerekçesi ile hakkında ölüm kararı verilen Meryem ile, onu öldürmekle görevli askerden yeni dönmüş akrabası Cemal’in, Zülfü Livaneli’nin müthiş kalemi ile yazılan hikayesinin filmini izlemiştim, “Mutluluk”. Ancak biz kötülüğün cezasız kalmadığını filmlerde görmeye devam ediyoruz.
 
Tacizin diğer ağır mağdurları olan erkek çocukların bedenlerine, aile fertlerinden veya akrabalardan yetişkin erkeklerin (kadın akrabalar da olabiliyor) el yordamıyla yaptıkları şakalar, çocuğun cinsel istismarı değil de nedir? Ne yapan cinsel tacizin ve ileride oluşabilecek etkilerinin farkındadır ne de çocuk mağdur edildiğinin. Ancak çocuk büyüdüğünde bu tecrübeleri ona örnek olacak ve başkalarının bedenini kullanma hakkını bulacaktır. Bu kişilerin ileride adalet sisteminde görevli olduklarını düşünürsek, verecekleri kararlarda mağduru değil kültürü savunmakta bir sakınca görmeyeceklerdir. Öyle de olmaktadır. 
 
Bir insanın yaşayabileceği en büyük yıkım
 
Ülkemizin çocuk cinsel istismarında dünyada üçüncü olduğunu bilelim. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi aile içi şiddeti önleyemediği gerekçesi ile tazminata mahkum etmiştir. Aradan geçen zamanda bir gelişme olmadığı yönünde de rapor yayınlamıştır. Türkiye’de böyle bir gelişmenin olabilmesi için 4-5 nesil geçmesi gerekiyor. Nedeni ise geri kalmışlık ve tutuculuktur. Ayrıca Türkiye’de yasalar uygulanmıyor. Bizim yasalarımız cinsel istismarı caydırıcı değil teşvik edici maalesef. 
 
Aslında derdimiz sadece yasaların uygulanabilirliği de değil. Türkiye’de  sosyal, kültürel ve ekonomik sebeplerden dolayı aile içi şiddet ve istismar korkunç boyutta. Toplumumuzda ataerkil bir yapı baskın. Kadın ailenin namusu ve malı gibi görülüyor. Bu nedenle töre ve namus cinayetleri çok sık işleniyor. Kendi ayakları üzerinde duramayan kadın, çocuklara karşı işlenen cinsel suçların bir kısmında suça ortak oluyor. Yani, iki erkek bir kız çocuğunu 5 yıl boyunca cinsel istismara uğratan kocasına göz yumuyor. Kızına “dişini sık, ne olacak ki” diyecek kadar zayıf. Bu toplumda birçok aile çocuklarıyla hala aynı odada uyuyor. Beş yaşındaki oğluna porno izletenler var. “Erkek adam bunları yapar” diyerek çocuğunda onarılmaz derin yaralar açtığını bilmeyecek kadar cahil. 
 
Bu durumda aslında cezaların pek bir şey ifade etmediğini görüyoruz. Eğitim ve vicdani değerler o kadar önemli ki. Vicdanları kara insanların yüzleri kararır mı? 
 
Böyle korkunç bir ülkede yaşıyoruz. 
 
 
Evden kaçan çocuklar
Evden kaçan çocukların çoğu aile içerisinde şiddet ve tacize uğruyor. Evden kaçıp 6 yıldır sokakta yaşayan ve bir daha ailesini görmek istemeyen bir erkek çocuk "Neden kaçtın?" sorusuna "Anlatamam" yanıtını veriyor.
Ekonomik sıkıntıların oluşturduğu huzursuzluk, şiddet, özellikle kız çocuklarını evden kaçmaya veya erken evliliğe yönlendiriyor.
Aile içindeki tacize ve tecavüze, çocuk kaçıranlara, organ mafyalarına gereken cezalar verilmedikçe, insanların ekonomik sıkıntıları, işsizlik sorunları çözülmedikçe yaşanan bütün sorunlar çocuklara yansıyacak ve çocuklar evlerinden kaçmaya devam edecek.
 
Neler yapılmalı?
Amerika’da 13 eyalette ve bazı Uzakdoğu ülkelerinde, müebbet hapis cezasına seçenek olarak, kişi suçu ikinci defa işlemişse hadım etme cezası uygulanıyor. O zaman suçu işlemeye meyilli kişi 10 defa düşünüyor, yani ağır ceza caydırıcı olabiliyor.
Ülkemizde ise tecavüz mağdurlarının yaşlarının büyütülerek ceza indirimi uygulamasını adaletimiz onaylıyor.
Bu tür suçların ceza indirimlerinden yararlanmaması için kamuoyu oluşturmak gerekiyor.
Suçluların isimleri gizlenmemeli, fotoğrafları her yere basılmalı, en ağır cezalar verilmeli ki caydırıcı olsun.
 
Kendi çocuğumuz dahil tüm çocuklar, eğitimli ve varlıklı ailelerin çocukları da dahil olmak üzere bütün çocukların tacize uğrayabileceğini bilelim.  Ağzından salyalar akan sapık gibi düşünmeyin onları. Akıllı, saygı gören, hatta sizin de tanıyıp sevdiğiniz insanlar pek çoğu. Paranoyak olmayalım ama bu ihtimali asla yok saymayın.
 
Durum gerçekten çok vahim.
 
Duvar
Yılmaz Güney’in yazıp yönettiği Duvar filmini mutlaka izlemişsinizdir. Kendisinin de tanık olduğu çocuklar koğuşunda çıkan bir isyanı konu edinmiştir. Çocukların daha güzel bir cezaevi hayali ile yanıp tutuştuğu sahne yürekleri parçalar.
Aslında kendilerinin de mağdur olduğu ve istismara uğrayan bu suçlu çocuklar için, biz de birçok yerden maddi destek alarak, çok sayıda, sürekli kontrol edilen ıslah evleri açamaz mıyız? Bu çocukları topluma kazandırmak için daha fazla çaba sarf edemez miyiz? 
 
 
Duvar filminin 2012 versiyonu olan Pozantı Cezaevi’ndeki ve bu durumun benzeri birçok ıslah evindeki çocuk tecavüzlerini unutmuş olamazsınız. En yakını ise şu an gündemde olan kanunsuz açılmış, kontrolsüz vakıf evlerindeki çocuk istismarlarıdır.
O çocukları gerçekte kimse umursuyor mu?
Cezaevleri, ıslah evleri, vakıf evleri ne derseniz deyin, ayrı bir suç üretme merkezi olarak çalıştıkça, mağdurlar ve cinsel istismarlar yayılarak büyümektedir. 
 
İster aile dışı ister aile içi olsun, istismar edilen, tecavüze uğrayan kimselerin yaşadıkları ruhi sarsıntı hayatlarının geri kalan kısmında tamir edilemeyecek boyuttadır. Düzgün denetlenen, işini ciddi yapan uzmanların çalıştığı yardım kurumlarımız olsa ve bu kurumlara ulaşabilme durumları reklam, afiş, pano gibi materyallerle çocuklarımıza öğretilse. 
 
 
Çünkü onlar çocuk;
Kendilerine inanılmayacağından korkarlar
Başlarının belaya gireceğinden korkarlar
İstismarcının tehditlerinden korkarlar
Nasıl anlatılacağını bilmeyebilirler
Cinsel davranışların yanlış olduğunu bilmeyebilirler
Arkadaşları tarafından dışlanabileceklerinden korkarlar
İstismarcıyı korumak isteyebilir, sevebilir, ama yaptıklarını sevmezler
Homoseksüel olarak adlandırılabileceklerinden korkarlar
Büyüklerle cinsel konuları konuşmaktan utanırlar, korkarlar
 
Kalkınmada geri kalmış bölgelerimizde kadınlarımızı bilinçlendirmek için kampanyalar başlasa. Her yere ulaşsak, birbirimizi aydınlatmaya başlasak. “Töreye hayır” diyerek bu kadınlara destek olsak. Bunun için bir hamle yapsak, silkinsek. Örgütlü kadın dernekleri kurulsa, bağışlar toplansa, Anadolu’yu karış karış gezsek. Kadınlarımızı bilinçlendirip, güçlendirsek. 
 
İzin verirler mi acaba!!!

 
Suçluların davranış bozukluklarını tedavi yoluna giden bir sistem var mı? Ya da onların çocuklarla yakın çalışmalarını engelleyen. Bunları yapmak hiç zor değil. 
 
Tacizciler kesinlikle deşifre edilmeli ki biraz da olsa caydırıcı olsun. Korkmayın deşifre edin. Ama korunacağımız yasalar yok veya bürokratik engeller var, değil mi?
 
10-12 yaşındaki kızları artık evlenilecek kadın olarak gören zihniyetten kurtulmak gerekmiyor mu?
 
Taciz şikayet konusu olduğunda Adli Tıp’tan  11 ay sonrasına randevu alırsak, rapor 1 yıl sonra mahkemeye giderse, hukukun güvenilirliği nerede kalır? Tıpkı anlatılan örnekte olduğu gibi. Lüks bir sitede oturan ve kızları havuzda komşusunun tacizine uğrayan aile, hukukun bu kadar geç işlemesinden, adamın dışarıda olmasından, mahkemeye gelgitlerden ve çocuklarının her defasında sorgulanıp daha fazla örselenmesinden dolayı, “şimdiki aklımız olsa yargıya gitmezdik, orman kanunlarıyla hallederdik” diyor. Yani hukuk adaleti sağlayamıyor.
 
Siyasetin kadın ve çocuk karşıtı söylemlerden artık vazgeçmesi gerekiyor.
İsyan etmemek mümkün değil ve sonu da geleceğe benzemiyor. 
Daha kaç nesil heba edeceğiz?

 
Bitti mi? Peki ya savaş ve sömürü?
Avrupa Polis Örgütü Europol, son 2 yıl içerisinde 10 binin üzerinde göçmen çocuğun, Avrupa Birliği ülkelerine geldikten sonra kaybolduğunu açıkladı ve bu çocukların çeteler tarafından seks işçiliğine ve köleliğe zorlanabileceği uyarısını yaptı.
Uluslararası sivil toplum kuruluşu Çocukları Kurtarın (savethechildren) ise sadece 2015 yılı içerisinde 26 bin civarında çocuğun Avrupa ülkelerine yanlarında anne ya da babaları olmadan geldiğini söyledi.
Geçmişe baktığımızda en güzel, en mutlu anlarımızın çocukluk olduğunu görüyoruz değil mi? Karşılıksız sevildiğimiz tek dönem.
Peki ülkelerindeki savaştan kaçarak, bilmedikleri ülkelerde yaşam mücadelesi veren çocuklar, büyüdüklerinde geçmişten neyi hatırlayacaklar?
Çalınan çocukluklarını…
 
Soruyorum
Fuhuşun, dilenciliğin, organ mafyasının, kötü işçiliğin elindeki köle çocuklar, kurtarılamaz mı?
Özellikle Afrika’da, Ortadoğu’da askerlik yaptırılan çocuklar, engellenemez mi?
Kimsesiz çocuklara bakan kurumlara, işini seven, eğitimini almış, sevgi dolu sabırlı insanlar getirilemez mi?
Yetersiz beslenme ve bakımdan dolayı ölen çocuklara dünya kaynakları yetmiyor mu?
Milyonlarca çocuk bu iğrenç çarkın içinde sömürülmektedir. 
 
Dünya acılar içinde kavruluyor…
 
Lütfen çocuklarınıza sahip çıkın. Hepimizin ilk görevi çocuklarımızı korumaktır.  Gözlerimizi açalım.  Bir çocuğun tacize maruz kalmayacağından hiçbir zaman emin olamayız. Bundan dolayı aileler çocuklarını tacize karşı eğitmeleri gerekiyor. Okullarda yaş gruplarına göre eğitimler verilmesi gerekiyor. Çocukların zorunlu din dersine değil, zorunlu kendini koruma dersine ihtiyacı olduğu zamanlardayız.
Ülkemiz maalesef eğitimsiz, sanatsız, kültürsüz, duyarsız bir toplum olarak giderek çamura batıyor. Doğayı mahvediyoruz. Güney Doğu’da savaş halindeyiz. Sanat, bilim ve teknolojiden giderek uzaklaşıyoruz. Tüketimin esiri olmuş amaçsız gençlerimizin beyinleri kitle iletişimleri ile uyuşturulmuş. Ama hiçbir şey yokmuş gibi yolumuza devam ediyoruz.
 
Dünya gerçekten kötü bir yer…
 
Bütün çocukları sırtlayıp, çılgın tüketim kalıpları dışına çıkararak, sağlıklı beslenebildikleri, hayal kurabildikleri, sanat ve felsefe ile iç içe eğitim olanaklarına sahip, huzurlu ve mutlu olacakları güzel yerlere götüresim var.
 
Bu onların en doğal hakkı değil mi?

Maya Sanat Galerisi: Akdeniz Efsaneleri Resim Sergisi
 
"Yazım, hukukçu, doktor, eğitmen görüşmelerim, gazete haberleri ve kendi hislerim doğrultusunda kaleme alınmıştır."
 
Fotoğraflar: Pelin Emrahoğlu
 
 
 
 
 
 



Sayı 32 (Mayıs - Haziran 2016)

Bu yazı 5301 defa okundu.