Çukurova’nın İlk Camisi

Mescid-i Aksa  Misis

Nazar Süleyman

 
Çukurova'ya Müslüman-Türklerin kalıcı yerleşmesi Harun Reşit'in komutanı Nazar Süleyman liderliğinde M.S. 791 yılında gerçekleşmişti. İlk zamanlar yaptıkları belli sayıda seferden sonra, 5000 kişiyle Adana, Tarsus ve Haruniye'ye yerleşmeyi uygun gördüler. Bu dönem Çukurova'sında gördüğümüz Abbasi mimarisi onların eseridir. İslamiyetin daha çok insana ulaşması için yoğun çaba içinde oldukları dönemde bu dönemdi. Topraklarının uç noktalarına yaptıkları camiler, mescitler halkı islam dinine davette önemli rol oynuyordu.
 
Uzaklara inşa edilen bu camilere de Mescid-i Aksa yani uzaktaki mescit, cami adı veriliyordu. Mescid-i Aksaların yapılması, o bölgede müslüman nüfüsün azlığının da bir göstergesiydi. Kudüs'e 702 yılında yapılan Mescid-i Aksa  en ünlü Mescid-i Aksa'ydı. Kudüs'ün şu anki yoğun Müslüman nüfusuna baktığımızda ise, ilk dönem müslüman komutanların ne kadar etkili politikalar uyguladıklarını görmüş oluruz. Kudüs'ten Çukurova'ya geldiğimizde ise, hemen bir yıl sonra, yani 703'te Misis Mescid-i Aksa'sını ve müslümanlığın yayılmasındaki etkin rolünü görüyoruz...
 
O zamanlarda da gösterişli camilerin, mescitlerin, türbelerin, sarayların yapılması İslam dünyasında tartışma konusu olmuştur. Osmanlı döneminde de tüm sarayların, türbelerin hatta görkemli camilerin yıkılması gerektiğine inanan radikal gruplar çıkmıştır. Günümüz Müslüman dünyasında da bu tarz eleştiri ve yıkım taraftarlığını görmekteyiz.
 
Bu konuyu Hz. Ömer ve Muaviye'nin gerçek bir hikayesi üzerinden irdelemek istiyorum. Halife Hz. Ömer'in bir sarayı yoktur ve bir gün Vali Muaviye'yi teftişe gider. Muaviye kendisini pek gösterişli karşılar ve sarayında misafir eder. Gösterişten hiç hoşlanmayan Hz.Ömer Muaviye'ye serzenişte bulunur. Bunun üzerine Muaviye "Rum diyarında insanlar gösterişten hoşlanır, devletin ve İslamiyetin gücü böyle güzel binalar yaparak kabul ettirilir."der. İbni Abdilber ve Zehebi'ye göre, Hz. Ömer saray ve gösterişli binaların yapımını bundan sonra kabullenir.
 
Büyük olasılıkla Muaviye, Bizans İmparatorlarının rakiplerini ve müttefiklerini etkilemek için neler yaptıklarını duymustu. Basit çoban yaşantısını öneren İsa peygamberin öğretilerinin aksine Roma ve Bizanslı yöneticiler görkemli yaşamın insanları etkilediğini fark etmişlerdi.
 
Yine hikaye odur ki; kendilerine din arayan Rusların Hristiyanlığı kabul edişleri de böyle bir etkileşimle olmuştur. Ayasofya’da ziyaret ettikleri, altın sırmalı kıyafetleriyle kubbeden aşağıya bir melek gibi inen dönemin patriğinin gösterisinin görkemi, kendilerine din arayan Ruslar üzerindeki etkisi inanılmaz olmuştur. Eğer gösteriş ve görkem bir inanışın kabulünü bu derece etkiliyorsa, kabul edilip edilmeyeceğini okuyucunun anlayışına bırakıyorum.
 
Misis Akropolü'ne döndüğümüzde,  böyle bir caminin yapılmasına Rumlar ses çıkarmadılar.  Yapımda çalışan Rum taş işçileri caminin yanındaki eski kilisenin taşlarını kullandılar. Caminin yapımından çok memnundular, çünkü bir ölçüde güvenliklerini bu camiye borçluydular. Misis Cami'nin Akropole yapılması siyaseten Müslüman Türk güçlerinin etkinliğinin göstermekteydi. Böyle bir cami yapmakla, görsel şöleni manevi şölenle birleştirip, insanların Müslümanlığı kabul etmesini sağlamaksa ayrı bir başarıydı.
 
Benzer bir olayı da, Memluklu padişahı Türk Baybars'ın memleketi Kırım'da bir cami yaptırmasında görürüz. Bu görkemli caminin yapımı, Rum diyarında İslamiyet tercihini artırmıştır.
 
Misis'deki Mescid-i Aksa kayıtlardan varlığını bildiğimiz, şimdilerde ise Yüreğir Belediyesi'nin kazılarıyla temellerinin bulunduğunu duyduğumuz cok önemli bir zenginliğimizdir.
 
Ve Çukurova'nın ilk Camisi olma ünvanına sahiptir...
 



Sayı 24 (Ocak - Şubat 2015)

Bu yazı 4656 defa okundu.