DELİ DAHİLER
Evet, dahilerin bir de deli tarafı olduğunu biliyorum.
Evet, deli olarak nitelendirilen insanların, Freudyen bir tanımla id yani alt benlik düzeyinde hareket ettiklerini, ego veya süper ego kullanmadıklarını tahmin ediyorum.
Evet, dahi olarak nitelenen insanların da ego veya süper egoya pek itibar etmediklerini, bu yüzden deliler ile örtüşen tarafları olduklarını düşünüyorum.
‘ Deli mi, dahi mi ’ yazı dizisinin bu sayıdaki portresi, sadizmin isim babası, sadizm kelimesinin soyadından türetildiği, Fransız düşünür Marquis De Sade.
İşte bu sadece güdüleriyle hareket eden, aykırı karakter, tam da deliler ile dahilerin kesişme noktasında duruyor.
Bir kelimeye isim babalığı yapmak elbette onurlu bir iş ama sadizm gibi duyanı irkilten bir kelimeye isim babalığı yapmak ve bunu haklı temeller üzerine oturtabilmek, savunabilmek sanırım kolay bir iş değil. Sade, bunu başarmış, inandığı gibi yaşamaktan, felaketine neden olsa da vazgeçmemiş ve bu yüzden hayatının üçte birinden fazlasını parmaklıklar arkasında geçirmiştir.
MARQUİS DE SADE
Sade, 1740 yılında Paris’te aristokrat bir ailenin oğlu olarak dünyaya geliyor. 10 yaşına geldiğinde, öğrencilerin kırbaçlanarak cezalandırıldığı katı bir Katolik okuluna gönderiliyor. Mezun olduktan sonra orduya katılarak yüzbaşı rütbesiyle savaşa gidiyor. Savaş sonrası, 23 yaşına geldiğinde ise, ailesinin baskısı ile, sevmediği bir kızla, Paris parlamento başkanının kızı ile sınıfsal bir evlilik yapıyor.
‘Benim Tanrım doğadır’
Buraya kadar her şey normal, işte ne oluyorsa bundan sonra oluyor. Sade’ın hayatı boyunca sürecek tutuklanma, hapishane ve akıl hastanesi dönemi başlıyor. Suçlamaların nedeni ise, evine aldığı dilencilerle, hayat kadınlarıyla ve hizmetçilerle, aşırı dozda şiddet içeren cinsellik dolu partiler yapması. Bu şiddet dolu partilerden sonra hastanelik olan kadınların yaptığı şikayetler sonucu hapsediliyor sık sık. Ancak serbest bırakıldıktan sonra her şeye aynı şiddetle yeniden devam ediyor.
Hapishanede, karısına yazdığı bir mektupta şöyle yakınıyor;
‘Düşünce tarzımın onaylanamaz olduğunu söylüyorlar. Onu değiştirmek benim elimde değil, elimde olsaydı da yapmazdım. Felaketime yol açansa benim değil, başkalarının düşünme tarzı.’
Olgunluk Dönemi ve Yasak eserler
50’li yaşlara gelmesine, şişmanlığına ve sağlığının bozulmasına rağmen, Sade hala beğenilir. Hem de hem kadınlar, hem erkekler tarafından.
Karısı, kız kardeşiyle ilişkisini bilmesine ve yıllarca hissettiği utanç ve psikolojik eziyete rağmen, onu sevmeye devam eder. Ve üç çocukları olur.
Ölümünden 13 yıl önce, 61 yaşında yatırıldığı Charenton akıl hastanesinde, 13 yaşındaki bir kızla 4 sene süren bir ilişki yaşar.
Peki Sade’ın 1800’lü yıllardan günümüze unutulmadan gelmesinin sebebi, yaşadığı bu hayat tarzı mı?
Sade, hapishanede kitaplar yazmaya başlıyor. Erdemin ahlaksızlık, ahlaksızlığın ise erdem olduğunu savunan, şaşırtıcı, pornografik ve Fransa’da bile yıllarca yasaklı kalmış olan kitaplar.
Bu kitaplardan en ünlü ikisi ‘Justine’ ve ‘Sodom’un 120 günü’.
Romana adını veren Justine, ailesini erken yaşta kaybettikten sonra erdemli bir hayat sürerek geçimini sağlamaya çalışan, ama çırpındıkça dibe vuran bir genç kız. Roman, erdemi yerip, kötülüğü yüceltiyor.
Sodom’un 120 günü ise, dört zengin adamın, yanlarına hizmetçilerini ve genç erkekleri alarak, 120 gün boyunca, ıssız bir kalede oynadıkları bir oyunu anlatır. Bu dört adam, yanlarında getirdikleri insanları birbirleri ile cinsel ilişkiye zorlar, birbirlerine işkence yaptırtır ve nihayet oyun, bir cinayetle sonlandıktan sonra, sosyal ve statülü hayatlarına geri dönerler.
Deli mi Filozof mu?
Şurası kesin ki Sade ismini günümüze taşıyan onun özel hayatındaki tercihleri değil, aykırı bir fikir adamı olması. Sosyal kurallar çerçevesine oturmaması, güdüleri ile hareket etmesi, Tanrı tanımaz olması ve sivri dili.
Vurgulanması gereken önemli nokta; bir düşünür olduğu için, özel hayatının bu derece göze batması. Aslında aykırılığının köreltilmek istenmesi ve bu yüzden özel hayatı ile cezalandırılması.
Bir deli veya fikirleri uğruna yıllarca hapis yatmaktan çekinmeyen bir filozof fakat şurası kesin ki yaşadığı dönemde çok tartışılan Sade, günümüzde de etkisini sürdürmeye devam etmektedir.
Vasiyetinde, yakılmak istediğini belirtmesine rağmen, Charenton’a gömülür. Daha sonra, kafatası incelenmek üzere topraktan çıkarılır.