Elbiseye Hayat Verenler… Ruh Verenler…

Elbiselere, kıyafetlere hayat verenler elbette kumaşını üretenler, çizen ve tasarımını yapanlar, dikenlerdir;  fakat ruh verenler giyenlerdir.
 
(Bu zarafet cümbüşünü fotoğraflayanları, belgeleyenleri de unutmamak lazım tabii ki.)
 
Eskiyi özlüyoruz çünkü maddeden öte ruhlar önemliydi, şimdilerde tam 180 derece değişmiş durumda, maddesellik, sadece şekilsellik ön planda. Bu da bizi, bizden uzaklaştıran en önemli unsur.
 
Eskinin insanı, modası, elbisesi, fotoğrafı… O günler geri gelmeyecek ama buradan şöyle bir hatırlamak ve hatırlatmak istedim o günleri yaşananları, yaşatanları.
 
Gösterişsiz sade şıklık, fakat ruhlardaki büyük asalet ve ışıltı her şeyi farklı kılıyordu.
 
Saç kesimi, kullanılan takılar, gözlükler, fularlar ayakkabılar vbg. Birçok şey için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Kullanılan ürünleri, kullanan kişinin kendinden bir organı gibi gördüğümüz an o kişiyle özdeşleşmiş oluyor ve unutulmazlar arasına girip hafızlarımızda canlı kalıyorlar.
 
Bir anlamda günümüzün “markalaşma” sürecinin kısa bir özetidir aslında bu “ruh vermek” meselesi. “Özgün kişi ve kişilik” haline gelmek, getirilmek. Kısaca; Kendine has olmak, kimseye benzememek, kendi özelliğiyle ön plana çıkmak demektir. Ve bunu başaranlar içimizde yer ediyorlar, hep hatırlanıyorlar ve hatırlanacaklar.
 
Ünlü Fransız şarkıcı Mireille Mathieu’nun, Charlie’nin Melekleri dizisinden Farah Fawcett ‘in, meşhur manken Twiggy’nin saçları unutulabilir mi?
 
Marlyn Monre’nun, Audrey Hepburn’un, Liz Taylor’un, Bridget Bardott’un Grace Kelly’nin, Clark Gable’ın,  Love Story filminden Ali Mac Graw’ın stilleri, John Lennon’un gözlükleri hala gündemde.
 
Bizlerden ilk aklıma gelenler ise Barış Manço, Zeki Müren, Emel Sayın, Bedia Akartürk, İlhan İrem.
 
Sadece kıyafetlere, objelere değil; şarkılara, filmlere, oynadıkları karakterle ruhlarını üfleyenler hep hatırlanacaklar. 
 
 “Moda değişir, sadece Stil aynı kalır “ ünlü modacı Coco Chanel yüzde yüz haklı değil mi?
 
Centilmen erkekler ve zarif kadınlar da zamanda ve çevremizde hiç kaybolmasınlar.
 
Bu kez “az söz çok fotoğraf”, fazla söze zaten gerek yok.

 
Sevgim ve Saygımla



Elbise tek başına çok gösterişsiz, bir de Marlyn Monre’nun üzerinde görünce farkı anlıyoruz.
  

Marly’nde mi güzel, sağdaki manken kızın üzerinde mi? 


Andrey Hepburn'un meşhur filmi  “Breakfast at Tiffany(Tiffany’de Kahvaltı)” filmindeki siyah elbisesi, ağızlıklı sigarası, meşhur topuzu, eldivenleri, kolyesi… Ve sağda cansız manken üzerinde içi boş, cansız bir elbise, o kadar.


Audrey Hepburn, yine siyah ve beyaz sade mi sade, detaysız iki elbisesi ile üstelik beyaz olanı Oscar töreninde giymiş, çok basit ama içindeki insanın ruhu ile güzelleşmiş bir kıyafet.


Yukarıda: Galler Prensesi Diana’nın 1981 yılında Prens Charles’la evlenirken giydiği gelinlik.
Manken üzerinde hiçbir şey… Ama ya Prensesin üzerinde?
 
 
Aşağıda sırasıyla: Fransız şarkıcı Mireille Mathieu’nun, Charlie’nin Melekleri dizisinden Farah Fawcett ‘in, meşhur manken Twiggy’nin saçları…




Grace Kelly gelinliği içerisindeki o dupduru güzelliğiyle tüm kadınlara ilham kaynağı. 


Love Story filminden Ali Mac Graw ‘ın sade uzun saçları, Natalie Wood’un küpeleri… Yine aynı duruluk, ruh ışıltısı, söyleyecek söz yok.
 

“The Beatles” grubunun üyesi “John Lennon” ve gözlükleri, hala ve hala gündemde ve moda, ama ona yakıştığı gibi kimselere yakışmıyor.


Ve bizim “Barış Manço’muz. Saçları, bıyık tarzı, kıyafetleri, kemeri, kolyeleri, yüzükleri… O hala bizlerle…
 
 
 



Sayı 22 (Eylül - Ekim 2014)

Bu yazı 4346 defa okundu.