Evimiz Deniz'in İçinde
Yoğun çalışma hayatı içinde bunalmış, emekli olunca bir kıyı kasabasına yerleşip sakin bir hayat düşlemeyen kaç kişi vardır acaba bu dünyada? Çoğu düşlerin bir sahnesinde ise mutlaka bir yelkenli vardır…
Benim de düşlerimde bir yelkenli vardı… Çok şanslıydım! Daha emekli olmadan hayalimi gerçekleştirmiş, teknem Leyla’ya sahip olmuştum.
İçindeBodrum Limanına kayıtlı S/Y Leyla, 3 kamaralı, 12 m. boyunda bir yelkenli tekne…Bir ev ile karşılaştırırsak; 3 odalı, salon mutfak birlikte, 2 banyo WC’li, balkonlu, teraslı bir şey… Deniz manzaralı değil(!) bizzat denizin içinde… Motoru var. Değişik manzara istediğinizde demir alıp, havaya göre, motorla veya yelkenle başka bir yere gidebiliyorsunuz. Hani derler ya; “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır!” diye… İstediğiniz ferahlık ise; Vira demir!
Her Sefanın Bir de Cefası Vardır!
Hepimiz biliriz ki: “Her sefanın bir de cefası vardır!” Teknemizin sefasını sürmek için ona iyi bakmamız gerekir. Ben de bu bilinçle her sene, baharda 1 haftayı bakım zamanı olarak ayırırım. Bu yıl, 11 Mayıs sabahı Eşim Hülya ile birlikte Adana’dan yola çıkarak 1080 km. lik keyifli bir yolculuk sonrası Bodrum’a ulaştığımızda hava kararmıştı. Hemen ertesi sabah Bodrum Milta Marina’da bağlı olan S/Y Leyla’ya koştum. Sert geçen kış aylarının kirini saymazsak tekne çok iyi durumdaydı. Açıp havalandırdım. İçini, dışını iyice kontrol ettim. Görünür bir sorun yoktu.
“Tedbir ‘bir defa için’ alınır!” Olumsuz bir durumla karşılaşmak istemiyorsak; Düzenli ve devamlı bakım şart!
Suda kışlayan bir teknenin altı, zamanla deniz kabukluları ve yosunların yapışması ile “kekamoz” tutar. Bu olayı geciktirmek için su kesiminin altına “zehirli boya” olarak anılan kimyasal boya uygulanır. Bu işlemin yapılabilmesi için ise tekne karaya alınmalıdır. Teknenin boyu ve yapılacak işlere göre, 2 günden birkaç haftaya kadar karada kalmak gerekebilir. Ben, ekibi ve malzemeleri hazır bulundurup 2 günde işi hallettim… Cumartesi akşamı karaya alıp, pazartesi akşamı tekrar denize attık Leyla’yı. Bu zaman zarfında, tüm vanalar, çapa ve zincir kontrol edilmiş, statik elektrik ve yıldırıma karşı önlem olarak takılan tutyaları yenilenmiş, pervanesi parlatılmış, teknenin altı yıkanmış, zımparalanmış ve 2 kat zehirli boya atılmıştı. Salı günü de periyodik motor bakımı yapılıp yelkenler ve diğer takımlar donatıldı. Artık teknemiz tam donanımlı olarak seyre hazırdı…
Yelkenlide yaşam: Sonsuz özgürlükle, kaynakların hesaplı tüketilmesi arasında sürer gider…
Yacht Club’dan biraz bahsedecek olursak, değişik lezzetlerin sunulduğu restoranları ve ünlü sanatçıların performanslarını sunduğu sahnesi ile meşhur. Yılın 12 ayında çeşitli organizasyonlara da ev sahipliği yapıyor. 19 Mayıs Gençlik ve Atatürk’ü Anma Bayramında biz de korteje katılıp sonrasında Yacht Club’a geçip bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen “Bodrum Uluslar arası Caz Festivali” kapsamında harika bir konser izledik. Gecenin ilerleyen saatlerinde sahne alan Zeynep Casalini’yi, teknemizin havuzluğunda uzanmış dinlemenin keyfini ise hiç anlatmayayım…
Bodrum’da her beldenin pazar günü değişik… Kızılağaç Beldesi’nin pazarı ise Pazar günü… Pazardan aldığımız otlu peynirli nefis gözlemelere eşlik edecek içecekleri ve meyveleri alarak Kızılağaç’taki evimizden tekneye geçtik.
Artık iyice ustalaşmış olan Hülya’nın ve marina elemanlarının yardımıyla bağlı olduğumuz yerden ayrılıp limanın dışına çıktık. Güney-Güneybatı esen rüzgârla yelkenlerimizi doldurup Bodrum Boğazında, Doğu-Batı istikametinde bir aşağı, bir yukarı yelken yaptık. Acıktığımızı hissettiğimizde ise; Karaada’nın rüzgâr almayan kuzey kıyısına geçip yüzme ve yemek molası verdik.
Su, zannettiğim kadar soğuk değildi… Önce maske, palet, şnorkel ile dalıp çapa, zincir ve teknenin altını inceledim. Emeklerim boşa gitmemişti… Suya girerken kırılıp oynaşan güneş ışığı altında tertemiz ve pırıl pırıldılar. Sonra yoruluncaya kadar yüzdüm, yüzdüm… Kış boyunca kulaçladığım Atatürk Yüzme Havuzu’nun klorlu sularından sonra, Bodrum’un serin, tuzlu, berrak suları ilaç gibi gelmişti.
Yemekten sonra, beşik misali sallanan teknede hafifçe kestirdik… Güneş alçalmaya başladığında ise demir alma vakti gelmişti. Rüzgâr hâlâ kolayımıza idi. Yelken seyri ile aynı rotada birkaç volta atıp Bodrum Kalesi manzaralı fotoğraflar çektik. Tekrar yerimize bağlandığımızda bir dizi iş bizi bekliyordu… Tekne harici elektriğe bağlanacak ve tuzlu sudan arındırılacaktı. Yelken seyri esnasında yatan teknenin bordası ve sıçrayan sulardan ıslanan güvertesi kuruduğunda tuzlu kaldığından tatlı suyla yıkanması gerekiyordu. Ben elektriği bağlarken Hülya tekneyi yıkamaya başlamıştı bile.
Ne demiştik?
“Her sefanın bir de cefası vardı!”
Levent Arpaç
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları