Ezidiler Kimdir?
Irak ve Suriye’de devam eden savaş sırasında sık sık adı duyulan ve merak edilen bir cemaat var.... Ezidiler...
Çoğu kez çevrenizde Ezidilerin kim olduğunu soranları duymuşsunuzdur. Yezidiler ile aynı toplum dediğinizde anlam veren çıksa da, tarih boyunca çok iyi anlaşılamayan bir toplum olarak kalmış, maalesef Ezidiler...
Hatta bir çok kez haksız saldırılara da uğramış , kendini saklamak zorunda bırakılmış bir toplum olmuşlar ...
Ben ise ilk defa 1981 yılında askerliğimi yaparken tanımıştım onları. Çok sevdiğim bir askerim vardı, diğer askerlerin banyo yaptığı yerde yıkanmak istemezdi. Nedenini sorunca öğrendim... “Ben Yezidiyim komutanım. Biz inançlarımız gereği herkesin yıkandığı yerde yıkanmayız” demişti. Ama temiz olmaya hassas olduğu için de kendi olanaklarımı kullanarak onun banyo yapabileceği bir ortam sağlamıştım.
Askerlerin söylediğine göre bizlere benzemeyen başka davranışları da vardı ama gerekmedikçe ve o anlatmadıkça sormamayı yeğledim. Buna rağmen onun anlattığı kadarıyla da Yezidiliği tanımaya başladım. Arkadaşlığımız sırasında Melek Tavus’tan ve biz Müslümanların da yakından bildiği yaratılış teorisinin kendilerince yorumlanmasından bahsetti. Allah selametini versin genç yaşına rağmen çok olgun bir insandı, olaylara bilgece yaklaşırdı.
Azda ve Melek Tavus
İkinci kez 1998 yılında karşılaştım Yezidi kavramıyla. Yeniden Melek Tavus geldi bilgi dağarcığıma... İsterseniz konuyu daha derinleştirmeden şu Melek Tavus ve yaradılış öyküsünü bir hatırlayalım;
“Yüce Tanrı Azda (Yahut Ahura Mazda) önce Tavus isimli meleği yarattı. Onun arkasından da altı melek daha; Derdail, İsrafil, Cibrail, Azrail, Şemnail ve Nurail... En sonunda insanoğlunu yaratmaya karar verdi. Bu görevi yapması için de Melek Tavus’u görevlendirdi. Melek Tavus topraktan insanı yarattı. Ahura Mazda tüm meleklerine insanoğlu önünde secdeye varmalarını emretti. Bu aslında meleklerin insana tapıp tapmayacaklarını sınamaktan başka bir şey değildi. Melek Tavus dışındakiler, insan önünde secdeye varırken, Melek Tavus ‘Ben Ahura Mazda’dan başkasına secde yapmam’ diyerek sınavı geçti. Bunun üzerine Azda dünyanın yönetimini Melek Tavus’a bıraktı. “
Öykünün biz Müslümanların inandığı yaratılış teorisine (sonu dışında) benzerliği açıkça görülüyor değil mi? Ama onlar bu hikayede “Şeytan” isminin geçmesine şiddetle karşı çıkıp, Yüce Tanrıdan başkasına tapmayan varlığa “Şeytan” denmesini günah sayıyorlar.
Bana Yezidi gelenekleriyle İslamın bazı öykülerinin benzemesi şaşırtıcı gelse de 1998 yılında onlarla ikinci karşılaşmam sırasında işin sırrını öğrenme fırsatı buldum.
Zerdüşt ve Şeyh Bin Misafir
1998 yılında henüz Mardin tanınmamış bir kentken, Mardin’i tanıtmak için yapılan atakta ben ve bazı arkadaşlarım da görev almıştık. O yıllar defalarca Mardin ve çevresine giderek fotoğraflar çekerken dağ köylerinde tanıdım Yezidileri, yeniden...
Yezidilerin tanrısının Azda (diğer ismiyle Ahura Mazda -Ezida), onun dünyadaki halefinin Melek Tavus olduğunu askerdeki arkadaşımdan öğrenmiştim. Gerçek anlamda bir peygamberleri olmasa da iki kişiliğin öncülüğüne önem verdiklerini ise bu gezilerde öğrendim; Biri hepimizin yakından tanıdığı Zerdüşt... Diğeri ise 1075-1167 yılları arasında yaşamış ve İslam bilimi okumuş (Adevi tarikatının kurucusu) bir sufi.... Şeyh Adi Bin Misafir...
Babek
Aslında Yezidilik; Zerdüşt dinine bağlı Babek isimli bir asiyle beraber memleketlerindeki derebeye karşı ayaklanıp, Hakkari ve yöresine göçen, bu göç sırasında Şeyh Adi’nin lideri olduğu Adeviler ile karşılaşınca onlarla ve yine buralarda yaşayan Sabi dinini benimsemiş Kürtlerle karışan bir toplumun oluşturduğu karma (mozaik) bir din... Biraz Zerdüştlük, biraz İslam biraz da Hristiyanlık var içeriğinde...
Bu mozaik nedeniyle de her üç inanışın etkilerini Yezidilikte görebiliyorsunuz. Toplumun iki de kutsal kitabı var: Biri “Tanrısal Açıklama Kitabı” da diyebileceğimiz Kitab-el Cilve, diğeri ise “Kara Kitap” olarak tercüme edebileceğimiz Meşhef Reş... Yezidi olmayanların bu kitaba bakmaları daha Kitab- El Cilve’nin ilk satırlarında yasaklanmış. Dolayısıyla dini ayinlere girmek de yabancılar için yasak...
Yezidi Yasakları
Kitapları başka şeyleri de yasaklıyor elbet...
En başta “Şeytan” kelimesini ağzına almak yasak... Hele onu Melek Tavus’la eşleştirmek tamamen men edilmiş. Örneğin Kitab- el Cilve’nin 4. Bölümünde “(...) Yabancıların yaptığı gibi sakın, adımı ya da bana yakıştırılan adları ağzınıza almayın, yoksa günaha girersiniz (...) “ diye yazmakta.
Yezidiler için kuru fasulye yemek de yasak... Nedeni (ne kadar gerçek bilemiyorum) çok önem verdikleri Kral Khass’un adını anımsatması.
Mavi giymek de Melek Tavus’un maviyi sevmemesi nedeniyle yasak...
Yunus peygambere saygısızlık etmemek için balık da yemedikleri söyleniyor. Demek ki Yunus’u da peygamber kabul ediyorlar.
Ceylan, helvacı kabağı ve horoz yemek de yasak.... Çünkü Melek Tavus’un sembolü horoz veya Tavus Kuşu... Aksine horoz veya tavus kuşu figürleri ayinleri sırasında kutsal saydıkları simgeler.
Ne kadar doğru bir bilgi bilemiyorum; ayakta işemek, Müslümanların tahretlendiği yerde banyo yapmak da yasak.
Ama en önemlisi eşini aldatmak, yalan söylemek, adam öldürmek, hile yapmak baş yasaklardan...
Başka bir dine geçmek de, başka dinden biriyle evlenmek de yasak. Hatta kendi içinde bulunan bir kaç sınıftan (Şeyh, pir, kawal, fakir, koçak, fakriyat, mürit ) birine mensup olanın, diğer sınıftan biriyle evlenmesi de günah sayılıyor.
Okur-Yazar Olmak ve Atatürk
Okur yazar olmak yasak değil, ama başka dinlerin okuluna gidip dönmek yerine, bir dönem çocuklarını hiç okula göndermemeyi yeğlemişler. Bu yüzden de okumuş insan sayıları, son zamanlarda hızla artmakla birlikte, az.
Bu konuda tarih boyunca en rahat oldukları dönemin Türkiye Cumhuriyeti Dönemi olduğunu liderleri Muaviye Bin İsmail El Yezidi’nin şu cümlelerinden çıkarabiliriz;
“Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu cumhuriyet Türk halkının tarihinde tamamen yeni bir bölüm açtı. (...) Ortadoğu’da ilk defa din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını sağladı (...) Atatürk’ün eğitim reformu biz Yezidilere, döndürme denemelerinden korkmadan, çocuklarımızı köylerimizdeki devlet okullarına göndermemizi olasıllaştırdı.” (Erol Sever- Yezidilik ve Yezidilerin kökeni)
Yezidilerin merkezi veya haç için gittikleri yer Hakkari yakınında, ama şuan Irak sınırları içerisinde kalmış olan Laleş Vadisi... Bu vadi içinde bulunan eski bir Nasturi tapınağının içinde Şeyh Adi’nin türbesi ve kaynağının Mekke’deki Zemzem suyundan geldiğine inanılan bir havuz bulunuyor. Çocuklar bu havuza sokularak vaftiz ediliyor. Erkek çocukları ise arkasından sünnet edilmekte. Ezidi inancına göre bir erkek ölene kadar sünnet olmamışsa eğer, gömülmeden önce sünnet edilerek defnediliyor. Sünnet edilirken çocuk bir Müslüman yakınının kucağına verilerek, kirve yapılıyor.
Laleş Vadisi’ndeki Yezidi İbadethanesi (Şeyh Adi’nin Türbesi)
Yezidi mi?... Ezidi mi?...
Son zamanlarda isimlerde yapılan değişikler çok olunca bu kavram da tartışılmaya başlandı. Eskiden “Yezidi” olarak bilinen toplum, belki de “Yezid” kavramının Müslümanlarca kötü yorumlanmasından kaynaklanarak “Ezidi” olarak anılmaya başlandı. Bu yorumum ne kadar doğru bilmiyorum ama tanrılarının isminin “Azra” olması da, onlara “Azidi –Ezidi” denilmesine yol açmış olabilir.
Her neyse.... İster Yezidi, isterse Ezidi ... Ben son söz olarak; “İnandıkları soyuta hiç karışmadan” söylemek isterim ki , benim tanıdığım kadarıyla Ezidilik de; “iyiliği, temizliği, yalan söylememeyi, birbirine yardım etmeyi” öneren saygı duyulması gereken bir inanış.
Yararlanılan Kaynaklar;
Yezidilik ve Yezidileri Kökeni- Erol Sever- Berfin Yayınları- 1996
Güney Medya Gazetesi-Saygı Esin-Sayı 175-176
Haluk Uygur
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları