George Sand

george111

ATHENA'NIN TORUNLARI

 

Çook çok eski yıllarda, mitoloji tanrısı Zeus’un zamanında yaşayan Tanrıça Athena, nasıl olmuşta o kadar eril tanrı varken “zekâ ve sanat” tanrıçalığını ele geçirebilmiş dersiniz? Şeytanlık olarak atfedilen dişi güçlerini kullanarak mı? Hayır. Hikâye şöyle geçiyor tarih öncesi dönemde:

 

Zeus, Athena’ya hamile olan Metis’i yutuyor. Athena, zamanı gelince, Zeus’un kafatasını adeta yararak içinden çıkıyor. Bir kadın tarafından doğrulmadığı için de “güç ve zekâ” yüklü kabul ediliyor. Yani, bir kadın bedeninden değil de, bir erkek beyninden çıktığı için bu tanrıçalığa layık görülüyor.

 

Şu kısacık hikâyeden de anlaşılacağı gibi, mitolojiyi yazan bir erkek. Hem de oldukça kabarık egolara sahip bir erkek.Yani taa o tarihlerden beri erkekler yazın konusunda deneyimli. Kadınların bu sanat dalıyla uğraşmalarının tarihi ise oldukça yeni. Kadınlar için yeni olan bu tarihin, eski sayılan isimlerinden biri ise 1800 yıllarının başlarında yaşayan George Sand.

 

Aurore Dupin veya herkesin bildiği adıyla George Sand, erkek ismiyle kitaplarını yayınlayan bir kadın yazar.1804 yılında Paris’te doğan Aurore, 20’li yaşlarının ortalarına geldiğinde “Bir erkek ismine ihtiyacım var, çünkü kadınları kimse dinlemiyor ve okumuyor” diyerek George Sand takma adıyla kitaplarını yayınlamaya başlıyor.

 

Aurore, aristokrat bir aileden gelen asker bir babanın ve mütevazi bir soy ağacına sahip olduğu için kocasının ailesi tarafından istenmeyen annenin tek kızları. “Babam, ailesinin önyargılarına karşı koyamasaymış, dünyaya gayrimeşru bir çocuk olarak gelecekmişim” diyor anılarında Aurore.

 

george222

Henüz 4 yaşındayken babasını kaybediyor. Babaannesi tarafından, Paris’e 250 km. uzaklıktaki Nohant kasabasında, baba annesinin malikânesinde büyütülüyor. Annesinden uzakta fakat çocukluğunun verdiği uçarılıkla bunun farkında olmadan geçiyor Aurore’nın çoçukluğu. Baba annenin ölümünden sonra, annesiyle yaşamak için Paris’e dönüş yapıyor. 17 yaşındaki Aurore, 13 yıl aradan sonra, beraber yaşamaya başladığı annesiyle, yılların araya koyduğu mesafeyi kapatamıyor ve hayat boyu gerçek bir anne-kız yakınlığına ulaşamıyorlar.

 

“Ben bir yazarım, yazan bir kadın değil”

 

18 yaşına geldiğinde, Baron Casmir Dudevant ile evleniyor ve Barones Dudevant ünvanını alıyor Aurore ve baba annesinden miras kalan malikânede yaşamak üzere Nohant’a dönüyorlar kocası ile. Biri erkek, biri kız iki çocukları oluyor bu evlilikten.

 

Evliliklerinin sekizinci yılında, Aurore 26 yaşına geldiğinde evini ve kocasını terk ederek Paris’e yerleşiyor. Bu tarihten ve bu karardan sonra 180 derece değişiyor Aurore’nın hayata bakış açısı ve hayatını yaşayış biçimi.

 

“Sandeau, bana soyadının yarısını verdi, çünkü yazmak için bir erkek ismine ihtiyacım  vardı. Kadınları kimse dinlemiyor”


Önce adını George olarak değiştiriyor ve kendisinden 7 yaş küçük olan yazar sevgilisi Jules Sandeau’nun soyadından kısaltarak türettiği Sand soyadını alıyor. Adını değiştirmesinin ve bir erkek adı seçmesinin sebebi; yazacağı kitapları bir erkek adı ile yayınlatarak, dikkate alınmasını ve önemsenmesini sağlamak. Bu konudaki duygularını şöyle dile getiriyor: “ Ben bir yazarım, yazan bir kadın değil. Sandeau, bana soyadının yarısını verdi çünkü yazmak için bir erkek ismine ihtiyacım  vardı. Kadınları kimse dinlemiyor.” Ve edebiyat dünyasına George SAND adını kalın harflerle yazdırıyor. İlk kitabı  “İndiana”(1832), evliliğinde mutsuz olan bir kadının, başka bir erkeğe âşık olmasının ve toplumun yargılarını hiçe sayarak kalbinin gösterdiği yoldan gitmesinin hikâyesidir. Ana fikriyle roman, kadının toplumdaki bağımsızlığı için bir başkaldırı niteliğindedir. 29 yaşında yazdığı “Lelia” adlı romanda ise kendisini anlatır. George, aynı yıllar Le Figaro’da yazmaya başlar. Ayrıca birçok dergi ve gazetede editörlük yapar. Ve bu onun, entelektüel dünyanın önde gelen sanatçı ve filozoflarıyla aynı ortamda bulunmasına vesile olur.

 

george333

“Acı Çekmemiş Bir Ruh Mutluluktan Ne Anlar”

 

Böyle diyor George Sand. Mutluluğu anlayabilmesi için ruhun acı çekmesi gerektiğini söylüyor. Ve aynı yıllar Fransız şair ve yazar Alfred Musset ile kısa ama fırtınalı ve üzücü bir ilişki yaşıyor. Bu aşk dramı, tarihten günümüze bir çok kitabın ve filmin konusu oluyor. Önce Alfred Musset “Zamanımızda Bir Çocuğun İtirafları” (1836) adlı kitabında anlatıyor bu mutsuz aşkı. Ardından George Sand “O Kadın ve O Adam” adlı romanında.

 

“Sevmek, iki defa yaşamaktır”

 

Chopin ve George Sand-Üretken Bir Aşk
1937 yılında tanıştığı Chopin ile 9 sene birlikte yaşıyorlar. Çok üretken bir aşk hikayesi bu. George, Chopin için adeta bir ilham perisi oluyor ve Chopin, en güzel bestelerini bu dönemde yapıyor. George Sand’in “Hayatımın Hikâyesi” adlı otobiyografisinden öğrendiğimiz kadarıyla, fırtınalı olmaktan öte dingin ve huzurlu bir ilişki bu.

 

“Tutku, insanın kendine güvenmesinden doğar”

 

Şöyle anlatıyor George Sand: “Bizim hikâyemizin romana benzer bir tarafı yoktu. Öylesine yalın, öylesine ağırbaşlı bir sahne içinde geçiyordu ki, birbirimizle hiç çekişmek durumunda olmuyorduk.” Bazen Paris’te, bazen Nohant’daki kır evinde ve bir dönem de Mayorka adalarında geçen 10 mutlu ve üretken yıl sonunda, aşkın büyüsü bozuluyor ve yolları ayrılıyor bu iki sıra dışı insanın.

 

1800’lü Yıllar İçin Devrim Niteliğinde Bir Yaşam Tarzı
Döneminin büyük fikir adamları ile arkadaştır George. Balzac, onu “Büyük bir yetenek” olarak değerlendirir. Gustave Flaubert ise, onu yaratıcılığından dolayı kutlar ve şöyle der: “Aklınıza gelen fikirler, bir şelale gibi zengin ve canlı. Bende ise incecik bir sızıntı gibi. Bir şelale oluşturabilmek için bir sürü hüner göstermek zorunda kalıyorum.”

 george555

Sadece yaşadığı dönemi değil, kendinden sonraki kuşakları da etkileyen George Sand, edebiyat dünyasında eserleri kadar yaşam biçimi ile de dikkat çeken bir yazar olmuştur. Özgürlüğüne düşkünlüğü, toplumun kadınlara koyduğu kurallara başkaldırması, evlilik dışı ilişkilerini çok rahat yaşaması, 1800’lü yıllar için erkeklere has bir uğraş olan yazarlıkla para kazanması, o yıllar için devrim niteliğindedir.

 

Ardında 50’ye yakın roman ve 20 tiyatro oyunu bırakarak, 72 yaşında ölür fakat Nohant’daki mezarı başında, Victor Hugo yaptığı veda konuşmasında onun “ölümsüz” olduğunu söyleyecektir.




Sayı 9 (Temmuz - Ağustos 2012)

Bu yazı 5813 defa okundu.