İcazet Usta - Çırak İlişkisi

usta111

Sözlükte “su akıtmak; helâl kılmak, izin vermek, onaylamak, geçerli kılmak” gibi manalara gelen cevz kökünden türeyen icazet, “su akıtmak” şeklindeki anlamından hareketle “Bir hocanın veya üstadın ilmini talebesine aktarması” manasında terimleşmiştir.

 

Genel manada icazet; izin, ruhsat, müsaade, ilim veya sanat tahsilini tamamlayan talebelere imtihanla verilen şahadetname, diploma manalarına gelir. Hüsn-i Hat sanatında ise bir üstâddan, hocadan yazı sanatının usul ve kaidelerini meşk ederek o sanatın tüm inceliklerini görmesi, yeterli olgunluğa eriştiği zaman, hocasının izni ile mezun olup; sanatını icra ederek eserlerinin altına imza koyabilme yetkisinin alındığı belgeye izinname, icazetname yahut kısaca icazet (diploma)  adı verilir.


Asıl Ders Talebeliğe Kabulden Sonra Başlar
Talebenin yazmış olduğu levhanın altına yazarak, “Artık, yazdıklarının altına ketebe (imza) koymaya ve başkasına da ders ve icazet vermeye izin verildiği” beyan ve tasdik edilirdi. Bu sebeple, icazet almayan bir kimse veyahut hocasından imza atabilir izni almamış kişi yazıları altına kendiliğinden imzasını koyamaz, yani koyup da yazısını cemiyete ve sanata mal edemezdi.

 

Kendisini, ne bir sanatkâr-sanatçı olarak tanımaya ve tanıtmaya; ne de başkasına izin ve icazet vermeye salâhiyetli görebilirdi; aksi takdirde resmen sorumlu olurdu.  Bundan maksat, sanatın şerefini ve sanatkârların hukuk ve haysiyetlerini ve cemiyet içindeki mevki ve kıymetlerini korumak, sanatın kötüye kullanılmasına ve gerilemesine, estetik kıymetlerin ehliyetsiz ellerde oyuncak olmasına yer vermemektir.


Sanat veya meslek öğrenmek isteyen talebe, ders almak istediği hocanın kapısına gider; hocasından ilim ve sanat talep eder veyahut kendisini hocaya birileri önerir. Hoca talebesinin çalışmalarına bakar, uygun görürse bir süre azmini dener ve sonra talebeliğe kabul eder. Asıl ders talebeliğe kabulden sonra başlar. Hüsn-i hat sanatı, Tezhip sanatı, Ebru sanatı ve Minyatür sanatı gibi sanatlarımızda da bu durum böyledir. Bunların içinde sistem olarak yüzlerce yıldır hiç değişmeyen ve halen günümüzde de uygulanan alanlardan bir tanesi Hüsn-i hat sanatıdır. Bu sanat hoca gözetimi olmadan öğrenilmesi neredeyse imkânsız gibidir. O yüzden bu sanatı öğrenmenin sırrının hocanın öğretişinde ve çok çalışmakta gizli olduğunu söylerler.


Talebelik, günde üç-dört saat’lik bir çalışma ile 7–8 yıllık uzun ve meşakkatli bir yolculuktur.


Talebe yaptığı meşk çalışmalarını, düzenli olarak hocasının uygun gördüğü zamanlarda gösterir. Hocası çalışmalara bakar altına hatalarını gösterir, tarifler yapar. Bu sistem yüzyıllardan beridir değişmeyen bir metoddur. Talebe hocasının kalem tutuşunda, el hareketlerine ve anlatış biçimindeki tarifleri en ince ayrıntısına kadar kavramaya çalışır. Bu, talebenin yeteneğine göre, günde üç-dört saatlik bir çalışma ile 7–8 yıllık uzun ve meşakkatli bir yolculuktur.

 

Edep, İlimden Önce Gelir
Talebe her zaman hocasına karşı edepli, itaatkâr ve sözünden çıkmayan bir üslûp ve davranış içinde olur. Edebin ilimden önce geldiğini bilir ve ona göre olumlu davranış biçimi ve ahlâk tavırları sergiler. Hocasından aldığı ilim sayesinde geçimini sağlayacak ve payeler kazanacaktır. O yüzden hoca kıymeti ve önemi çok büyüktür. Bu olumlu davranışları aynı şekilde icra ettiği çalışmalarına ve sanatına da yansır. Hocası hakkında zerre kadar olumsuz söz sarf etmez. Onun sözünden dışarı çıkmaz.  Hatta ve hatta ondan işittiği azarın bile kendisi için bir ders olduğunu bilir. Onun izni olmadan ders veremez. Ondan aldığı ilmi olumsuz yönde kullanamaz. Bir anlamda icazet,  yaptığı ve yazdığı işin yanında talebenin kişiliğine de verilmektedir.


Gözlerimi hocamın eline ve kalemine, kulağımı diline, gönlümü yazıya verdim. Bir harfi en güzel yazıncaya kadar bıkmadan usanmadan yazdım, yazdım, yazdım...

usta222

Hat sanatının büyük ismi Kıbletü’l-Küttâb Şeyh Hamdullah (1436–1520): Yazıda başarımın sırrını soruyorlar, onlara: “Gözlerimi hocamın eline ve kalemine, kulağımı diline, gönlümü yazıya verdim. Bir harfi en güzel yazıncaya kadar bıkmadan usanmadan yazdım, yazdım, yazdım...” diyerek hoca ve çok çalışmanın hat sanatında başarılı olmak için vazgeçilmez iki önemli unsur olduğunun altını çizer.İcazet alan talebenin tek gayesi öğrendiği sanatı hakkı ile yapmak ve o alanda ciddi özgün eserler vermektir. O sanata hizmet etmek ve öğreterek gelecek kuşaklara sağlam şekilde emanet etmeyi sağlamaktır.


Sabır ve Azim
Talebe kişi, hoca olduğu zaman da talebelerine doğruyu öğretmek, aldığı ilmi hakkı ile aktarmak, onlara şefkatli, hoşgörülü, sabırlı olmak zorundadır. Hat sanatını icra eden kişide aranan en büyük özellik, sabırlı ve azimli olması, çok etüt ederek çalışması, araştırıp incelemesidir. Bu aslında her sanat alanında da geçerlidir.


İcazetten sonra hoca-talebe münasebeti bitmez. Talebe her fırsatta hocasına devam ederek eksiklerini tamamlar. Zaman içerisinde bıkmadan usanmadan büyük ustaların eserlerini de tetkik ederek kendini geliştirmeye çalışır. Hocasını bırakmaz ve ikisinden biri vefat edinceye kadar bu münasebet sürer.


“Sanat ustasız öğrenilmez.” Hz. Mevlâna


Hz. Mevlâna : “Sanat ustasız öğrenilmez.” diyerek hocanın ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmektedirler. Günümüz sanat dünyasında onca hengâmenin içinde bu özelliklere uygun talebe ve hoca bulmak belki zor ama hâlâ hakkı ile bıkmadan, her türlü zorluğa rağmen öğreten hocalar olduğu gibi canla başla öğrenmek isteyen talebeler de yok değildir. Dileğimiz hocalarına lâyık talebelerin ve sanat erbabı kişilerin çoğalmasıdır.




Sayı 9 (Temmuz - Ağustos 2012)

Bu yazı 6715 defa okundu.