İNSAN HAYATINDA BİLİM VE (özellikle) SANATIN YERİ
Her ne kadar ''evrim''; biyolojide canlı türlerinin nesilden nesile katılsal/genetik değişime uğrayarak, ilk halinden farklı özellikler kazanması süreci olarak tanımlansa da, insanlığın varoluşundan beri süregelen ''evrim'' daha çok gelişme, gelişerek değişme ve yetkinleşme manasında kullanmaktadır.
İşte bu gelişim yolunda, her insanın kullanacağı en kıymetli iki anahtar bilim ve sanattır. Bilim ve sanat, Darwin'in de dediği gibi, bireyler hatta toplumlar için bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu kanatlar, her ikisinin de birlikte hareket etmesiyle bireyi, hatta toplumu gelişmişlikte uçurup götürebilcek güce sahiptir. Ve ne yazık ki kanadı kırık toplumlar tavuklar gibi sadece önüne atılan yem ile günü geçirmektedirler.
Bilim; zaten bizleri cehaletten, doğma ve boş inançlardan kurtaracak yegane araçtır. Ama peki ya sanat? Dans ederek mi kurtaracağız dünyayı? Resim, heykel, müzik, edebiyat, sinema olmadan da gayet sağlıklı ve belki de mutlu bir şekilde sürdürebilir insan, hayatını. Yaşamak, hayatta kalmak için değilse nedendir bunca yıldır bu sanatçıların çabası?
Aslında gelişmek ve kendini gerçekleştirmek için gereklidir sanat! Akil insan olabilmek için... İnsan aslında hayatta kalabilmenin çok ötesinde, kendi kendine gelişen, kendini geliştiren ve kendini aşma potansiyeli bulunan bir varlıktır. Bugün özellikle bilim sayesinde, yaşamak için ihtiyaçları giderilmiş olan insanoğlu, bir şekilde zaten hayatta kalabiliyor. Yaşıyor... Ama olmaları gereken şeye dönüşebiliyorlar mı? Kendilerini biliyorlar mı? Kendi potansiyellerini fark edip doldurabiliyorlar mı? Sadece birkaç kişinin fark yarattığı, gerisinin sürüler halinde devam ettiği bir insanlık var bugün... Potansiyelinden habersiz, varoluşuna kafa yormamış milyonlar hatta milyarlar...
İşte sanat bu yüzden var. İnsanı harekete geçirmek için... Kişiyi yola çıkartmak için... İnsana varoluşunun bilincini ve ilhamını yükleyip, insanın kendi potansiyelini keşfeden bir organizmaya dönüşmesini sağlamaya yardımcı olmak için var.
Sanat canımızı kurtarmaz ama kesinlikle varoluşumuzu kurtarır. Sanat, bizi yaşarken ölmekten kurtarır.
Peki nasıl yapar sanat bunu? Nasıl kendi potansiyelini farkettirir insana? Tabii ki verdiği İlhamla! Sanatın ilhamıyla dokunduğu her insan, içinde bulunduğu takipçilikten sıyrılıp olduğu kişiye dönüşmek için çabaya geçer. Ve işte asıl doğum, o çabada başlar. İçindeki kaşifle tanışır birey. Ve keşifçiliğini farkeden biri, asla sürüde bir koyun olmaz. ''İnsanlık'' aslında yıkmak zorunda olduğu bir hapishanededir ve bu hapishanenin duvarları savaşarak, kan dökerek yıkılmaz... Sadece ilhamla yıkılabilir... İlham ile yüklü olan birisi ne olursa olsun kendisini keşfetmek zorunda kalacaktır. Bize düşen tek şey ise ''ilham''a aracı olmaktır. Hem süregelen insanlık tarihinde hem de hala bugün, sanat adına hizmet eden yüzlerce, binlerce ilham hizmetlisi, insanı; kendisine hatırlatmak ve dönüşmekte olduğu parazitten sıyırıp, insan olma çabasına sokmak için çalışmaktadır. Ve dönüp de söyle bir geçmişe baktığımızda, aslında ''insanlık''; ilhama, yani bilime ve sanata hizmet edenler tarafından geliştirilmiştir.
Sadece kendisi için değil aynı zamanda çevresi ve tüm insanlık için yola çıkan aydın kişiler ise toplumların iki kanadı olan bilim ve sanatın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha farkına varmalıdır. Çünkü toplumlar yani ''insanlık'' ancak ve ancak bireylerin kişisel evrimi ile erdemlerle dolu bir dünyaya doğru yol alabilir.
Faydalanılan Eser: Azra Hohen - Pi
Mustafa Gökçen
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları