Kabe’nin Kapısına Dokundum
Her Müslümanın gönlünde ömür boyu bir kez olsun hacca gitmek, kutsal mekanlarda kutsal saydığı şeylere yakın olmak arzusu yatar. Belki de en çok istediği şeylerin başında; Kâbe’ye daha yakın olmak, örtüsüne, kapısına eliyle dokunabilmek, yüzünü sürebilmek gelir... Bense, hep içini merak ederim Kâbe’nin... Şimdi ne vardır içinde? Nasıl korunur? Temizliği yapılır mı? Yapılırsa kim yapar? Hatta biraz daha ileri gider; Cahiliye (putperestlik) döneminde var olduğu söylenen putlara ne oldu? Hepsi kırıldı mı? İnsanları kandıran bu şeyler, ne menem şeylerdi? Neye benzerlerdi? diye de sorarım. Henüz bana kısmet olmadı ama hacca giden veya Mekke’yi herhangi bir nedenle ziyaret eden kişilere sorduklarımdan aldığım cevap, Kâbe’ye yaklaşıp örtüsüne veya kapısına dokunmanın az kişiye, içini görmenin ise ancak parmakla sayılır çok şanslı kişilere nasip olabildiğidir.
“Kâbe’nin kapısına dokunmak için Mekke yerine Berlin’e giderseniz, emelinize daha kolay kavuşabilirsiniz”
Berlin’deki Türkiye
Ama bu yüce istek için Mekke yerine Berlin’e giderseniz, emelinize daha kolay kavuşabilirsiniz dersem… Bana inanır mısınız? Kâbe’nin kapısına veya örtüsüne dokunmak ve bazı kutsal eşyaları görmek, hatta o cahiliye dönemi putlarından bazılarını incelemek, şu an Berlin Bergama Müzesi’nde mümkün. Öncelikle, “şu an” kelimesine açıklık getirmeliyim zannederim. Bergama Müzesi (Pergamon Museum) olarak bilinen müzede, sanıldığının tam aksine, sadece Bergama’dan götürülen eserler yok. Bergama’nın neredeyse tamamı orada olduğu gibi, bugüne kadar gelebilmiş en önemli Babil kalıntısı sayılan Kral II. Nebulkazzer’in Sarayı da dahil, bir çok Babil ve Asur eseri de var... Daha bitmedi... Hitit İmparatorluğu’nun merkezi olan Çorum’un müzesi başta olmak üzere, dünyada başka hiç bir yerde olmadığı kadar Hitit eseri de Berlin Bergama Müzesi’nde... Bunların hepsi kalıcı sergiler ve hepsi de Osmanlı döneminde bizim topraklarımızdan alınıp buraya taşınmış. 2. Dünya Savaşı’ndan önce Truva Hazineleri de buradaymış, ancak savaşın galibi(!) Ruslar, onu ganimet olarak alıp Moskova’ya götürmüşler.
Cahiliye Dönemi Putları
Bergama Müzesi’nde bir de geçici, yani “şu an” gezilebilen sergiler var. Ancak geçici olmakla birlikte kısa süreli değil, aylarca açık kalan sergiler bunlar. Ben gittiğimde 3 adet geçici sergi bulunmaktaydı.
Birincisi; Bergama’nın, Türkiye’nin elinde kalan bölümünü de yapılan anlaşma uyarınca Berlin’e getirmiş sergiliyorlardı.
İkincisi; İslâm Eserleri Sergisi’ydi. Bergama’da olduğu gibi, o zamanın Türkiye’sinden taşıdıkları çok kıymetli İslâm eserleri vardı bu sergide... Ağzım açık kalarak gezdim.
Üçüncüsünü gezerken ise karşılaştığınız duyguyu kelimelerle anlatmanın imkânı yok... Arap Eserleri Sergisi olarak bilinen bu sunumda, Arap kültürüne ait arkeolojik buluntular sergileniyordu. Hani, Cahiliye Dönemi’ne ait merak ettiğim taş ve topraktan yapılmış sözde tanrılar var ya, onların da içinde olduğu bir çok arkeolojik buluntu... Arap Alfabesi’nin en eskisinden bugüne kadar süren gelişimini izleyebildiğiniz yazıtlar... Çeşitli kap veya kacak...
Huzur doldum... Küçüldüm, küçüldüm, ufacık oldum... Canım, Kâbe’nin aslını ziyaret etmek istedi birden...
Kâbe’nin Örtüsü ve Kapısı
Ama asıl duygulanmamı sağlayan yer ise, Kâbe’nin örtüsünün ve kapısının da sergilendiği kutsal emanetler bölümüydü. Bu emanetler arasında; kapının kilitleri, çeşitli taş yazıtlar, Hz. Osman’dan kalan Kur’an-ı Kerim ve benzeri şeyler bulunuyordu. Kâbe’nin örtüsüne veya kapıya dokunabiliyor, rahatlıkla fotoğrafını çekebiliyordunuz. Öğrendiğimize göre Kâbe, tarihi boyunca bir kaç defa tamirat görmüş ve restore edilmiş. Hangi döneme ait olduğunu belgeleyen fotoğrafı ile birlikte sergilenen bu eserler, böylesine bir restorasyondan sonraya kalmış, bunu da Almanlar alıp memleketine götürmüş olmalıydı. Sergilenmesinin sunuş tekniği de usta aydınlatmalarla yapıldığı için, eserlerin manevî büyüklükleri daha etkili oluyor ve özel bir duygu ile donatılmanızı sağlıyordu. Oradan çıkmak istemedim... Huzur doldum... Küçüldüm, küçüldüm, ufacık oldum... Canım, Kâbe’nin aslını ziyaret etmek istedi birden... Sadece ben değil, gezenlerin yüzlerine bakınca bütün ziyaretçilerin benzer duygu içinde olduklarını hissedebiliyordum. Çoğunun Hristiyan olduğunu bilmeme rağmen...
Kafam Karıştı
Orada biraz oturup düşündüm... Topkapı Müzesi’ne Kutsal Emanetler Bölümü’ne yaptığım ziyarette karşılaştıklarımı anımsadım... Bu koca müzedeki tüm eserlerin benim yurdumdan getirildiğini hatırladım... Almanlar veya başka birileri bunları buraya getirmeselerdi acaba benim yurdumda kalacak mıydılar sorusuna takıldım... Müzeyi gezen ziyaretçilerin sayısını ve hangi ülkelerden geldiklerini tahmin etmeye çalıştım... Kafam karıştı... Karışıklık hâlâ da devam ediyor. Ama biliyorum ki bir gün Kâbe’yi göreceğim.
Haluk Uygur
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları