Martı Sesine Doğru Seyhan Nehri’nde Bir Gezinti

Sonbahar bitti, kış geldi. Bugün hava yağmurlu ve sisli. Çay bahçesinden yükselen müziğe doğru  adımlarımı yönlendirdim. Bu havada salep ne de güzel gider. Pazar gününün gazetelerini aldım, acaba gezgin bugün nereyi yazmış merak ediyorum. 
 
Ama ondan önce dostlarıma merhaba demeliyim. Geldiklerini biliyorum ama iş güç derken bugünü buldu onlara kavuşmam. 
Martılara karşı aşırı bir ilgim var. Sebebi nedir derseniz bende bilmiyorum. Ne çok şarkıda şiirde öyküde geçer martı.
 
 
O kadar insana yakınlar ki, akrobatik gösterileri ile hem gözlerimize hem de yüreklerimize hitap ediyorlar. Hiç yalnız martı görmedim, hep sürü halindeler. Çok akıllılar, aykırı davrananları sürüden attıklarını duymuştum. Bir parça ekmek istedim garsondan.  Bir martı bir başka martının yanına gelmesi üzerine gagasıyla diğer martıyı saf dışı bırakıp yemeği kapma telaşında. Birbirlerini incitecekler. Oysa  o kadar çok kişi ekmek atıyor ki, hepsine yeter. 
 
Aklıma Martı Jonathan Livingston geldi.
 
Bu kitabı ben ortaokuldayken almıştım. O yaşlarda şimdi anladığım şeyleri anlayamazdım elbet ama, yine de ucundan köşesinden bir şeyler kapmış olmalıyım ki, uzun süre etkisinden çıkamamıştım. Lisede tekrar okuyup yine çok sevmiş, üniversitede de bir kez daha okumuştum. Aynı kitabı neden üç kere okuyorsun diye düşünebilirsiniz ama, Martı Jonathan Livingston her okuyuşunuzda bir şey daha katıyor ruhunuza.
 
Martılar sadece yemek bulmak için uçarmış. Jonathan ise, diğer martılardan farklı bir martı. O uçmayı her şeyin önüne koyarak yeteneklerini zorlamayı, özgürlüğü hissetmeyi ve yaşamın mükemmelliğini anlamayı istiyor.
 
Martılar gece uçamaz derler, Jonathan yine de dener. Yükseklerden denize dalınmaz derler, Jonathan canı yana yana defalarca denize dalar. Bir gün yükseklerden denize dalmanın daha verimli olduğunu keşfeder, diğer martılardan daha çok balık yakalayabileceğini öğrenir. Martı Konseyi kendisini çağırdığında övgü beklerken, sürüden atılır ve yalnız kalır. Ama Jonathan özgürlüğün sembolüdür ve bunların hiçbiri onu yıldırmaz.
 
Farklılıkların korkutucu kabul edildiği toplumlarda, aramızdaki Jonathan Livingstonlara yazılan bu fabldan, söylediklerimi özetler nitelikte olan küçük bir alıntı vermek istiyorum: "Kanat ucunuzdan kanat ucunuza, bedeninizin tümü aslında düşüncelerinizin somutlaşmış biçimidir. Düşüncelerinize vurulan zinciri kırın, göreceksiniz ki, bedeniniz de zincirlerini koparıp atacaktır."
 
“Sen şimdi benim uçabileceğimi mi söylemek istiyorsun?”
“Ben senin özgür olduğunu söylüyorum.”
 
Yeni yılda kendi kanatlarınıza misinalar bağlamayın, bağlanmasına izin vermeyin, diyelim ki oldu yardım isteyin…


Fotoğraflar: Pelin Emrahoğlu

 



Sayı 24 (Ocak - Şubat 2015)

Bu yazı 4718 defa okundu.