Mehmet Akif Ersoy'un Oğlu Emin'in Acıklı Öyküsü

makif_3sf_copy__

Emin babası ile birlikte o yılların onurunu ve zorluklarını yaşamış birisi. Maalesef daha sonraki yıllarda başına gelmedik kalmamış.

İstiklal Marşı’nın kabulünün 90. yılı kutlanıyor bu yıl. Vatan şairi anlatılıyor yeniden… Marşın güftesi tartışılıyor, o zamanlar önerilen diğer güfteler gündeme geliyor. Tüm güftelerin birlikte çalındığı konserler düzenleniyor… Altınşehir Adana olarak biz de konuyla ilgili bir çalışma yapmak istedik; ancak “marş ve güftesi” gibi çok işlenen ve tüm benliğimizle benimsediğimizden olacak  gereksiz bulduğumuz konulara girmek yerine, pek bilinmeyen, ama buna rağmen ülkemizin bir hatası olarak kabul ettiğimiz acıklı bir öyküye parmak basmak istedik.

Emin Akif Ersoy,Vatan Şairinin Büyük Oğlu

Dergimizi konuyla ilgililenmeye yönlendiren de Çetin Altan’ın Emin Akif Ersoy ile alakalı yaşadıkları. Altan şöyle bahsediyor olaydan: “Yıl 1966 sonları. Bir öğle sonrası odamdayım. ‘Sizi biri görmek istiyor.’ dediler. ‘Buyursun’ dedim. İçeri tıraşı uzamış, üstü başı bakımsız, yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. ‘Hazır ol’u andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla; ‘Bendeniz Mehmet Akif’in oğluyum.’ dedi. Bir anda ne olduğumu şaşırdım. Eski bir dostluk havası yaratmak istercesine; ‘Oooo buyurun, buyurun, nasılsınız?’ dedim. O, tavrını bozmadı… ‘Rahatsız etmeyeyim. Sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim.’ dedi. Gökler mi tepeme yıkıldı, yer mi yarıldı da ben mi yerin dibine geçtim, doğrusu allak bullak oldum. Ve tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkartıp uzattım. O, bükük boynuyla, ‘Siz ne münasip görürseniz.’ dedi. Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime. ‘Durun bakalım neyimiz varmış’ gibilerden cüzdanı açtım, içinde ne varsa çıkardım, fazla bir şey de yoktu. Bir iki adım attı. Sanırım sadece bir 10 yahut 20 lira aldı. ‘Çok çok teşekkür ederim, rahatsız ettim.’ dedi ve çıktı.

Aradan bir ay geçti geçmedi, gazetelerde küçük bir haber ilişti gözüme: “Beşiktaş’taki çöp bidonlarından birinde Mehmet Akif’in oğlunun ölüsü bulundu.”1908 doğumlu Emin Ersoy, Mehmet Akif Ersoy’un en büyük oğlu. Ayrıca şairin Cemile, Feride ve Suad isimli 3 kızı, Tahir isimli bir oğlu daha var. Mehmet Akif, Kurtuluş Savaşı yıllarında (24 Nisan 1920) Anadolu’ya geçerken, o zamanlar 12 yaşında olan Emin’i de yanına alarak gitmiş. Yani Emin babasıyla birlikte o yılların onurunu ve zorluklarını yaşamış biri. Ama maalesef daha sonraki yıllarda başına gelmedik kalmamış.Mehmet Akif, davetli olarak Mısır’a gidince (1923 ve sonradan 1924), zannederim başıboş kalmaktan dolayı Emin içki ve esrara alışıyor. Sergüzeşt bir hayata başlıyor.

Şair bu kötü durumu öğrendiği zaman evli olan kızlarını ülkede bırakarak, iki oğlunu ve karısını yanına aldırıyor. Orada onların iyi bir eğitim almalarını sağlıyor. İkisi de Arapça ve İngilizceyi ana lisanları gibi öğreniyorlar.1934 yılında Emin askerliğini yapmak üzere ülkeye dönüyor ve Kırklareli’nde askerliğini yaparken yine başı belaya giriyor. İsterseniz bu konudaki öyküyü de  “150’liklerden Antakyalı Ali İlmi Fani”nin 1935 yılında Rıza Tevfik’e yazdığı mektuptan okuyalım:“Bir gün elime Bereketzade Cemil Beye hitaben yazılmış bir mektup tutuşturuyorlar. İmzaya baktım, ‘Kırıkhan hapishanesinde mevkuf Mehmet Akif Beyin mahdumu Emin.’ İçini okudum. Diyor ki, ‘Kırklareli’nde vazife-i askeriyemi ifa ediyordum. Arapça bildiğim için ara sıra arkadaşlarıma Kur’an okur, ayetleri tefsir ederdim.

makif_3sf_copy___

Bu hareketim irtica mahiyetinde görüldü. Divan-ı Harb’e tevdi olundum ve tevkif edildim. Tevkifhaneden şimdi benimle beraber bulunan çavuşumun delalet ve himmetiyle firar ettik. İstanbul’a geldik, oradan bir vapura atladık. Mersin’e çıktık. Mersin’den yaya olarak Adana üzerinden Antakya’ya gelirken yoldaki karakolhanedeki jandarmalar halimizden şüphelendi, pasaportlarımız olmadığından her ikimizi de Kırıkhan kazasına gönderdiler. Şimdi bizi Türkiye’ye iade edecekler. İmdadımıza yetişiniz.’Maalesef imdatlarına yetişemedik, çünkü mektup yazılıp elden ele bana gelinceye kadar günler geçmiş, kendileri de hududu aşmıştı.

Bilmem ne ceza verecekler? “Emin Ersoy’un bundan sonraki hayatı hakkında fazla olmasa da bazı bilgilere ulaşıyoruz. Bir şekilde hapisten kurtulan Emin İstanbul’a gidiyor, ama iş bulamıyor. Sabahçı kahvelerinde ve hamamlarda yatıyor. Alkol almayı ispirto içmeye kadar götürüyor, esrar parası için hamallık yapıyor. 1939 yılında polis onu esrar içerken yakalayınca akıl hastanesine gönderiyor. Daha sonraları da cezaevine bile giriyor. İlerleyen yıllarda onu bulan baba dostlarından biri, Bursa’daki Atatürk çiftliğinde işe sokuyor. Ve bu arada evleniyor. Esrar içmeye devam ediyor mu bilmiyoruz ama 1963 yılında onu işten çıkarıyorlar, böylece sefil hayatı yeniden başlıyor.

1966 yılında karısı da ölünce sokaklara düşüyor.İçki ve esrar bağımlılığı nedeniyle 1966’da da bir müddet akıl hastanesinde kalan Emin Ersoy aynı yılın Kasım ayına oradan çıkınca Tophane’de bir kamyonetin karoserinde yatmaya başlıyor. Muhtemelen de bu dönemde tanıdığı kişilere gidip yardım istiyor.Çetin Altan’ın anlattığı öykü de o döneme ait olsa gerek.Ülkemizin iftihar kaynaklarından biri olan, Vatan Şairimizin çocuklarından birinin öyküsü bu ne yazık ki… Diğer çocukları ne olmuş. Üzgünüz ki, onlardan bazılarının öyküsü de en az Emin’inki kadar hüzünlü... 


O öyküleri gelecek sayılarda birinci değilse bile yine de konu etmek üzere burada ara vermek isteriz; ama herkesin bu hüzünlü öyküden alacağı bir ders olduğunu ummaktayız.




Sayı 4 ( Eylül - Ekim 2011 )

Bu yazı 25286 defa okundu.