Özgecan'ı Kim Öldürdü?

Geçen gün Adana'da arabamla bir ara sokaktan ana caddeye çıkmak istemiştim. Yeşil ışık yandı... Ancak öbür taraftan gelen otomobil durmayacakmış gibi bir hızla üstüme doğru gelince, kısa bir müddet geçmekte tereddüt ettim. Ara sokağa verilen yeşil ışık süresi az olduğu için de, bu tereddüt sırasında kırmızı ışık yeniden yandı. 
Ancak kırmızı ışık yanmadan önce arkadan bir korna sesi geldi ki sormayın gitsin! Eli kornalı şoförlere alışık olduğumuz için önemsemediysem de, kornayı çalan şoför arabasını benim arabanın hizasına getirerek, camı açtı ve veryansın etti. Neredeyse dövecek... 
Üzücü olanı ise; bu şoför Adana'nın en bilinen taksi duraklarından birinin arabasını sürüyordu. Yani bir anlamda kamu görevlisiydi.
 

Düşündüm

Bir an düşündüm... Bu bir taciz midir diye... Ve düşünmeye devam ettim, acaba dışarıdaki bir arabada değil de kendi arabasında olsaydım ve bir nedenle bana yeşil ışıkta geçemediğim için kızdığı kadar kızsaydı acaba ne yapardı? Sadece bağırmakla kalır mıydı?
Düşünmeye başladın mı duramıyorsun.... Tabi ki benim başıma gelenler Özgecan'ın başına gelen kadar uç noktada değil ama mesele toplumsal taşımacılık görevi yapan birinin diğer insanları taciz etmesiyse, hiç şüpheniz olmasın ki bu Adana'nın ve Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir.
Yine hiç şüpheniz olmasın ki bir kamu görevi için görevlendirilmiş o şoförün psikolojik yapısı, müşterisinin maruz kalacağı muameleyi de belirler.
İşte bu yüzdendir ki insanların en çok yüz yüze olduğu kamu görevlisi olan, toplumsal taşıt görevlilerinin eğitilerek (ama bu da yetmez seçilerek) göreve getirilmesi gerekir. İşte gördüğünüz gibi düşünmeye devam ettikçe vardığımız sonuç da değişiyor.
Öyleyse biz de düşünmeye devam edelim;
 

Beğenmiyorsan İn Abla!

Şimdi bir kez daha düşününüz.... Adana'dan kalkıp, 1 saatlik bir uçuşla İstanbul'a inen uçağı kim yönetiyor. Üç yüksek tahsilli pilot... Ayrıca  iki misli kadar yüksek tahsilli hostes de pilotlara yardımcı oluyorlar.
Ama Adana'dan kalkıp, tam 12 saat süren bir yolculukla, İstanbul'a varan bir yolcu otobüsünü kim yönetiyor? Ağır vasıta ehliyeti olan, ilk okul mezunu (adı kaptan) bir şoför... Başka bir ilkokul mezunu da ona yardım ediyor. 
Veya gün boyunca şehrin yoğun trafiğinde iğneyle kuyu kazar gibi yolcu taşıyan dolmuşları düşünün...  Ehliyeti olan bir çocuğu dolmuşun üzerine çıkartın mı yeter!.. Artık canımız “Beğenmiyorsan in abla” demeye şartlanmış bir kişiye emanet. 
Yanlış anlaşılmamak için burada bir açıklama yapmalıyım... Bu satırları ilkokul mezunlarını küçümsemek için yazmadım. Veya değerli şoförleri... Sadece insanın mesleğini uygularken  eğitimin ne kadar önemli olduğunu düşünmeye başladım da!... Bu vesileyle sizlere düşündüklerimi aktarmak istedim.
 

Şoförlük Yüksek Okulu

Ama eğitimden kastettiğim sıradan, herhangi bir okulu bitirmek değil şüphesiz...
İsterseniz gelin birlikte düşünelim... Böylece kast ettiğimi açıklayabileyim... 
Bir okul olsa... İsmi Ulaştırma Yüksek Okulu... Veya daha basit bir isim... Şoförlük Meslek Yüksek Okulu... 
Bu okulda fizik öğretilse... Mezun olan şoför ıslak zeminde, sürtünme katsayısının azalacağını öğrenerek, yağmurlu havalarda frenlerinin daha az tutacağının yorumunu yapmaz mı? 
İlk yardım anlatılsa...  Can kurtarma kat sayısı yükselmez mi? 
Mekanik bilgisi verilse... Makineyi meydana getiren parçaların yıpranmasının önemi daha iyi kavramaz mı? 
Yabancı dil öğretilse... Gittikçe turist cenneti olan ülkemizde işe yaramaz mı? 
Trafik bilgisi verilse... Genel kültür artırılsa... En önemlisi hukuk öğretilse... Başkalarının hakkının da önemli olduğu, yolların kralının kendileri olmadığı gerçeğiyle yüz yüze gelseler... “Beğenmediysen in abla!” diyebilirler mi? Korna çalarak yol alabilirler mi? İstedikleri yerde sürat yapıp, istedikleri yerde zırt diye durabilirler mi?
 

Kaç İş Bulamamış Yüksek Okulu Mezunu... Kaç Yüksek Okul Bitirmemiş Şoför...

Ve düşünmeye devam ediyorum...Günümüzde bir çok genç bitirdiklerinde asla alanlarında çalışamayacakları bir yüksek okuldan mezun oluyorlar... Binlerce Hungaroloji mezunu var... Çalışacak kadro ise en fazla on tane... On binlerce Ziraat Mühendisi, öğretmenlik, banka memurluğu, ilaç reklamcılığı, sigorta satıcılığı yapıyor...Fen Fakültelerinden mezun olanların ne yapacakları bile belli değil... 
Ama bir düşününüz!!!
Ülkemizde kaç şehirler arası otobüs... Kaç dolmuş... Kaç taksi... Kaç kamu hizmeti yapan araç var? Bu kadar gencin eğitim yaptıkları alanda iş bulamadıkları ülkemizde, yüz binleri bulan ticari şoförlüğü eğitim almamış insanlar yapıyor. Hem de hiç bir denetim olmadan. O gün boş olanın direksiyona geçmesi biçimindeki bir iş düzeniyle... Önceden kaçakçılık mı yaptı... Darp suçunu mu işledi araştırılmadan. Şizofren mi, psiko-sosyal bozukluğu mu var bilinmeden...
 

Cinayetler Devam Ediyor, Biz Park Açıyoruz!

Yeniden Gizemleri, Özgecanları, yakılarak öldürülmüş, elleri kesilerek cesedi ormana bırakılmış adı meçhul kadınları düşünüyorum... Arkası kesileceğine, basında duyuldukça artan cinayetleri düşünüyorum... Bir de alınan önlemleri...
Yöneticilerimiz onların anısını (!) yaşatacak parklar, anıtlar (!) açıyor. 
Acaba bu anıtları (!), parkları (!) açana kadar,  ticari şoför yetiştirmeye odaklı çok sayıda “Ulaştırma Yüksek Okulları” açsalar... Şuan ticari araba süren şoförlerin de hakkını yememek koşuluyla; diyelim ki 2018 yılından itibaren (aynı uçaklarda olduğu gibi) ticari araçları sadece ulaştırma yüksek okulunu bitirecekler kullanabilecekler şartını getirseler... Her aracın sağlık ve sabıka kontrolü yapılmış kadrolu şoförleri olsa, aracı her önüne gelen kullanamasa... Araçlar belirledikleri güzergahtan dışarı izin almadan çıkamasalar... Olmaz mı?
Elimde olmadan düşünmeye devam ediyorum... Bu dediklerim yapılmış olsaydı, acaba ÖZGECAN HALA YAŞIYOR OLABİLİR MİYDİ?
Bu soruyu daha geçen aylar öldürülen Gizem için anıtsal (!) parklar yapan, Özgecan için de bunları yapmayı vaat eden yöneticilerimize soruyorum.
Özgecan'ın anısını yaşatmak için park yapıyorsunuz...Yani geleceğe bir  işaret bırakmayı arzu ediyorsunuz;
Bir düşünün... Mersin'i gezen bir turist, Özgecan Parkını görecek ve soracak... 
“Bu güzel kız ne yapmış da adına park yapmışlar”
Onun beklentisi bir spor  başarısıdır veya sanat ama...
Bizim verebileceğimiz cevap şu olacak? 
“Biz bu güzel kızı, taciz edip, yaktık da!”...
Lütfen dünyaya bakınız... Onlar sanatçıların, bilim insanlarının, kahramanların anıtlarını dikiyorlar, insanların onları örnek almasını istiyorlar.
Sizlerin diktikleri anıtlardan ise Manisa'da karısını yakan sapık, Bursa'da kurbanının ellerini kesen hasta ruhlu katil örnek alıyor, haberiniz ola!
Düşünüyorum da acaba okulları açmak yerine, yapılmış parklara ad verme kolaycılığına kaçan yöneticilerin  Özgecanların ölümünde az da olsa rolü yok mu?
 



Sayı 25 (Mart - Nisan 2015)

Bu yazı 5545 defa okundu.