Petersburg’dan Adana’ya… Hermitage’dan İssos’a... Kentler ve Müzeler

Baltacı Mehmet Paşa mı çapkın, yoksa Katerina mı?

Petersburg’da bizim, Baltacı Mehmet Paşa nedeniyle yakından bildiğimiz Kraliçe Katerina’nın, Hermitage (Hermitaj) isimli bir sarayı var….
Hermitage’ın anlamı “inziva” demek… Yahut “Kafayı dinlemek için gözden ırak bir yerde istirahata çekilmek” gibi bir şey… Tabi inzivaya çekilen kişi, Katerina gibi onlarca sevgilisi olan birisi ise, bu işin yalnız olmayacağı da aşikar.
Bu saklı gizli bir şey değil… Ruslar kraliçeleriyle övünüyorlar. Övünmeleri tabi ki Katerina’nın yönetsel olarak başarılı olması… Ancak bizlere ters gelse de çapkınlığından ve onlarca sevgilisi olmasından da gurur duyuyorlar.
Katerina mı Çapkın
Yoksa Baltacı mı?
Yaşamda hiçbir zaman doğru tek değildir diye düşünürüm. Herkesin doğrusu durduğu yere göre değişir haliyle... Biz Prut Savaşı’nı anlatırken dudak kenarımızdan gülerek, Baltacı’nın çapkınlığına (tabi ki Katerina’nın da alımına) gönderme yaparız, Ruslar ise çapkın olanın kraliçeleri olduğunu anlatır, ama asıl sırrın Baltacı’ya verilen rüşvette saklı olduğundan dem vururlar.
Bakın şu işe…
Nereden başladım nereye geldim…
Amacım günümüzde müze olan Hermitage Sarayı’nı anlatmaktı. Katerina’nın aşklarına veya Baltacı’nın uçkuruna takılıp kaldım.

 

Leonardo’dan Picasso’ya Hermitaj…
En iyisi yeniden bir yere takılmadan konuma döneyim. Bu müzeye ancak sabah erkenden kuyruğa girip ve tam iki saat bekledikten sonra girebiliyorsunuz. Tabi ki böylesine çok olan ilginin nedeni Katerina’nın sevgilileri ve kendine özgü inzivai yaşamı değil. Müze ağzına kadar sanat eseri dolu, izleyicileri çeken bu…
Sanat eseri deyince sıradan bir şey zannetmeyin ama…
Siz bir Leonardo Da Vinci’ye dokundunuz mu hiç? Veya Mikelangelo’ya dokunacak kadar yaklaşabildiniz mi? Söyleyin bana aynı anda kaç Picasso’yu yan yana gördünüz. Otuz dersem, Katerina’nın sevgililerinden bahsediyorum zannetmezsiniz değil mi?

 

Manet… Degas… Rambrant…
Van Gogh… İlle De İssos…
Picasso’dan başka... Manet... Gougin.. Chagal... Degas... Veya Rambrant.. Renoir... Van Gogh...
Devam etsem şaşırırsınız. Denilen o ki bir tablonun başında sadece bir dakika dursanız, Hermitage’ı ancak üç ayda gezebilirmişsiniz. Sadece bir günü olan ben ise, mecburen en önemlilerinin önünde durarak gezimi tamamladım.
Ancak bu kadar önemli eserler arasında ilgimi çeken önemsiz(!) bir seramik tablo vardı. Tablonun başka bir örneğini daha önceleri Napoli’de gördüğüm için hemen hatırladım. Hatta kötü bir kopyası da Ankara Polatlı’da Gordion Müzesi’nde bulunuyor.
Bu tablo Büyük İskender’in İssos şehrinde Pers İmparatoru Dara’yı yenmesini anlatıyor. Yani İskender’i, Büyük İskender yapan savaşı konu etmiş.
Tabi şimdi siz tablonun niçin benim ilgimi çektiğini merak ediyorsunuz… İssos Şehri neresi biliyor musunuz? Adana’ya sadece 90 kilometre mesafede, Erzin yakınlarında bir antik kent…
Erzin’in 1938 yılına kadar Adana’ya bağlı olduğunu düşünürseniz, Petersburg’daki Adana tablosu dememin nedenini de anlarsınız.

 

İskender Büyük mü?
Madem konu Adana’dan ve Çukurova’daki bir antik kentten açıldı, günümüzde Hatay ili sınırları içinde olan İssos Antik Kenti’nden bahsetmem yerinde olacak. Tabi İssos’dan bahsedince, konumuzun içerisine İskender ve Dara da girer.
Tarihçiler ve edebiyatçılar genellikle Yunan Yarımadası’na torpil geçerler. Onların kahramanlarını ve onların eserlerini evrenselleştirirler.
Bu yüzden Mekodonya İmparatoru İskender’i hepimiz tanırız. 30 yaşında ölene kadar birkaç sene hüküm sürmüştür, kendi ölür ölmez de imparatorluğu dağılmıştır ama yine de önemli bir komutan olarak bilinir İskender. Ömrü kısa olunca inşa etmek yerine, sadece fethetmeye, dolayısıyla ancak yıkmaya vakit bulabilmiştir.

 

Dara ise Büyük!..
Dara ise binlerce yıllık Pers  .  İmparatorluğu’nun kültürel gelenekleri üzerine kurulu tahtına çıktıktan sonra, geriye günümüze kadar kalabilen eserler üretmiş bir yöneticidir.                                                                                                     Her ikisinin de dünya egemenliği uğruna yapamayacağı bir şey yoktur. Nitekim bu ihtirasları onları Antik Klikya’nın önemli kenti İssos’un önlerinde karşı karşıya getirir.
Özüne bakarsanız bu savaş, iki dünya devini karşı karşıya getirdiği için, zamanının bir dünya savaşıdır. Ve  uğruna destanlar yazılıp, sanat eserleri üretilecek kadar önemli bir olaydır…  Nitekim öyle olmuş, savaşın anısına bir çok eserler yapılmış.
Katerinalar Yerine
Baltacı Mehmetler  Yetiştirdik!


İşte benim aslını Napoli - Pompei’de gördüğüm (milattan önce ikinci yüzyıla ait), Katerina’nın Sarayı’ndaki İssos Savaşı tablosu da bunlardan biri… Philip’in oğlu İskender’i, Büyük İskender yapacak kadar önemli bir kenttir İssos… Kültüre gönlünü vermiş kişilerin görmesi gereken kadar da büyüktür.
Günümüz İssos Harabeleri’ni görmek isterseniz, Adana-İskenderun Yolu’nun Erzin kavşağından, Erzin’e doğru değil, batıya, demiryoluna doğru yönelmelisiniz. Unutulmuşluğun sonucu silinme tehlikesi içine girmiş bilgilendirme levhası, bölgede olduğunuzun işareti olacaktır.
Eskiden görkemli oldukları belli olan su kemerleri, bölgeye geldiğinizi bu işaretlerden daha açık söyler aslında. Kentin kalıntılarını, başakların yüksek olduğu bir mevsimde değilseniz, civardaki tarlaların içinde aramalısınız. 2000 yıl önce ya bir antik yolun kenarlarını süslemiş, ya da bir tapınağı ayakta tutmuş olduğunu zannettiğim, dizi dizi dizilmiş sutun başlarının topraktan çıkmış uçlarını görünce, siz de tarihte olmuş olan depremleri hatırlayacaksınız. Ve hemen içinizden, şurayı 2 metre kazıversek, kimbilir nasıl bir uygarlık ile karşılaşırız diye düşüneceksiniz.


Unutmayınız ki bölgemizin kültürel birikimi binlerce yıla dayanıyor. Öyleyse biz de niye bir Hermitage yok? Yoksa Katerinalar yerine, Baltacılar yetiştirmeye başladık diye mi?

 

Yazı ve Fotoğraf: S. Haluk Uygur




Sayı 3 ( Temmuz - Ağustos 2011 )

Bu yazı 6437 defa okundu.