Tam Gün Yasası Sağlıklı mı?
Adana Tabip Odası Başkanı Rıza Mete, Adana Eczacılar Odası Başkanı Burhanettin Bulut ve Adana Diş Hekimleri Odası Başkanı Hasan Yaman ile Sağlıkta Dönüşüm Projesini ve Tam Gün Yasasını konuştuk
Sağlıkta Dönüşüm Projesi ve Tam Gün Yasasına göre herkes sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınacak, devlet ve özel sağlık kuruluşları arasında rekabet olacak, bu rekabet sonucunda hasta hakları ve hasta memnuniyeti daha fazla ön plana çıkacak, isteyen vatandaş istediği hekimi seçme ve istediği kamu veya özel sağlık kuruluşlarına gitme özgürlüğüne kavuşacak, SSK’ lılar da diğer hastalar gibi özel eczanelerden ilaç alabilecek, muayenehaneler kapatılarak hasta ile hekim arasındaki para ilişkisini ortadan kaldırılacak, sağlık ocakları ortadan kaldırılarak yerine 15 günde aile hekimi yapılan doktorlarla aile hekimliği sistemine geçilecek, ilaç fiyatları düşürülerek sağlık sistemindeki açıklar kapatılacak, ağız, diş sağlığı merkezleri açılarak halkın ağız ve diş sağlığı korunacak...
Hükümetin sağlıkta dönüşüm projesi adıyla hayata geçirmeye çalıştığı bu vaadlerden ne kadarı hayata geçirilebildi?
Konunun birinci derece muhataplarından Tabip, Diş Hekimleri ve Eczacıların temsilcisi
odalara sorduk...
Merak ettiğimiz onlar açısından bu uygulamaların Adana ve ülkemize ne getirdiği, vatandaşlar tarafından uygulamaların nasıl karşılandığı idi...
Yaptığımız toplantıda konu daha çok tam gün yasası ve onun hekimlere, diş hekimlerine ve eczacılara getirdiği mesleki zorluklar üzerine yoğunlaştı. Oda başkanları, sağlık hizmeti veren kurumların çok zorlandıklarını, yapılan politikarın tamamen vatandaşın populist memnuniyeti üzerine kurulması nedeniyle, sağlık hizmetini veren 100 bin doktor, 22 bin diş hekimi ve 22 bin eczacının zorda kaldıklarını söylediler.
Dr. Mete: Artık Kaliteli Sağlık Hizmeti Almak Mümkün Değil
Tabip Odası Başkanı Rıza Mete’ye göre artık kaliteli sağlık hizmeti almak mümkün değil. Çünkü sistemin özellikle sağlık çalışanlarını mağdur etme üzerine kurulduğunu belirterek önümüzdeki süreçte problemlerin daha da artacağını söylüyor.
Dr. Mete’ye göre sağlık sorunlarının çözümünün, doktora müracaat eden her vatandaşa reçete yazarak veya ilaç vererek sağlanamaz. Bunun gelecekte sağlıklı bir toplum oluşturmayacağını ve bu haliyle en pahalı sağlık sistemi olduğunun altını çiziyor.
“Giderlere bakmak bu açıdan önemli 2002 ile 2010 yılları arasındaki süreçte sağlıkta harcamalar 7 kat, tedavi hizmetleri için ilaçta pazar payı 4 kat büyümüş.
Bunlara rağmen sağlıkta halen tüketim çok olduğu için istenilen nitelik yakalanmış değil... Sağlık Bakanı sağlığı salı pazarında satılan bir mal gibi görüyor. Sağlık Bakanı’nın bu şekildeki yaklaşımı tabip odalarını ve Türk Tabipler Birliği’ni rahatsız ediyor. Aynı zamanda kullanılan üslup, vatandaşı kışkırtarak hekim-hasta çatışmasını doğuruyor. Bu da sağlığı kötü yönde etkiliyor“.
Dr. Mete Şöyle Devam Ediyor:
“Dünya Sağlık Örgütü’nün 1980 yılından beri, özellikle Latin Amerika ülkelerinde uyguladığı neoliberal politikaların bir yansıması olan, Sağlıkta Dönüşüm Projesi, aslında kaliteli bir sağlık hizmeti vaad etmiyor. Kamuoyuna sürekli olarak daha kaliteli ve daha ucuz sağlık hizmeti sunacaklarını belirten siyasilerin, kaliteden ne kastettikleri bir türlü netleşmiyor. Ucuz, kolay ulaşılabilen, doğru teşhis ve tedaviye yönelik bir yaklaşım mı? Yoksa otelcilik anlayışına paralel, ambalajlı bir tedavi yaklaşımı mı?
Bizce görülen, makyajı bol bir sağlık sisteminde yol alınırken, hastaların ancak kendi bütçeleri oranında iyi hizmet alabilecekleridir.
Geliri düşük kesimlere de eski SSK sistemi uygun bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığının yaptığı araştırmaya göre hastanelere gelen müşterilerin memnuniyet oranı %30-35’lerden, %60’lara çıkmasına rağmen sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve şikayet her geçen gün artmaktadır.
Vatandaş Sağlık Hizmeti Almak İçin Artık 4 Kalem Para Veriyor
Dünya trendine uygun, görülmemiş bir hızla “Sosyal devlet” tanımını tehdit eden, sağlığın sadece fatura bedelleriyle ifade edildiği bir yapı yaratılmıştır. Sürekli, bir şirket yönetim mantığı ile; sağlık harcamalarının düşürülmesi için tedbirler alınması, toplam sağlık harcamaları içindeki özel girişimlerin pazar paylarının artırılması hedefleniyor.
Vatandaş sağlık hizmeti almak için artık 4 kalem para veriyor. Vergi, prim, muayene farkı ve katkı parası...
Dr. Mete, yapılmak istenen ile, şimdiki uygulamaların tam tersi olduğunu belirterek SGK’ya bağlı olan SSK, BAĞKUR, emekli ve memurların, özel sağlık kuruluşlarından ancak para ile sağlık hizmeti alabildiğini belirtiyor. Bu sistemde yeşil kartlılar da sisteme sokularak özel sağlık kuruluşları hariç her taraftan sağlık hizmeti alacağı söylenmesine rağmen, 1 Ekimden itibaren yeşil kart süresi dolanlar artık hizmet alamıyorlar.
SGK sistemine girmenin yolu; valilik, kaymakamlık aracılığıyla, aile gelirinin altında kazancınızın olmasını belgelemek.
Yeşil kart artık kurumların tespit ettiği şartları sağlayanlara verilecek. Yeşil kartlılar artık her kart için 64 lira yatıracak.
Oysa ki sunulan programda vatandaşın cebinden para çıkmayacaktı!
Hekimler Açısından Durum Kötüleşiyor
Dr. Rıza Mete durumu hekimler açısından da şöyle değerlendiriyor.
“Hekimler açısında durum ise giderek kötüleşmektedir. Aile hekimliği sistemi oturdu gibi görünüyor ancak ilerleyen zamanda gelir kaybı başlayacak. Aile hekimlerine getirdikleri A, B, C sınıflaması ile hekimler ya fazla miktarda para harcayarak (bugünkü koşullarda 30-50 bin TL) A sınıfına ulaşmaya çalışacaklar ya da C sınıfında kalarak daha düşük maaşla çalışmaya razı olacaklar. Bu duruma göre aile hekimlerinin maaşlarında ortalama 1500- 2700 lira arasında kayıpları olacaktır.
Sağlığın bir ekip çalışması olduğu hastanelerde, hekimlere performans adı altında fabrikasyon usulü ne kadar hasta bakarsan, ne kadar ameliyat yaparsan o kadar ücret ödenmesi, hekimlerin birbirlerini rakip olarak görmesi, eşit işe eşit ücret alınmaması, alınan döner sermaye performans ücretlerinin emekliliğe yansımaması, diğer sağlık çalışanları ve hekimler arasında eşitsizlikler ve huzursuzluklar yaratılması sonucunda, bu ekip çalışması anlayışı bozulmuştur.
31 ocak 2011 tarihinden itibaren ise tıp fakültelerinde performans sistemine geçilmesi bilimsel çalışmanın önünü kapatarak, tıp fakültelerini de eğitim hastaneleri veya devlet hastaneleri seviyesine düşürecektir. Pratisyen ve uzman sayısını sürekli arttırma veya yurt dışından hekim getirme isteği ise tamamen hekim emeğini ucuzlatmaya yönelik bir politikadır.
Tüm Bunlar Sağlıkta Reform Sonucunda Yapıldı
Dr. Mete’nin halk açısından durumu değerlendirmesi şöyle;
“SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur; SGK adı altında birleştirilip, daha önce muayene için hiçbir ücret ödemeyen SSK’lı aktif çalışanlar, yeşil kartlılar, kamu çalışanları, emekliler ve aile bireyleri için, ilk uygulama olarak, muayene ücretleri; devlet hastaneleri için 3 TL, eğitim hastaneleri için 4 TL, üniversite hastaneleri için 6 TL özel hastaneler için 10 TL’ye çıkarıldı.
10 Temmuz 2009 tarihinde yapılan düzenlemeyle SGK’nın muayene ücretlerini arttırma yetkisi 10 katına çıkarılarak aile hekimliğinde muayene ücreti 2 TL yapıldı.
Ancak açılan davalar sonucu iptal edilmesine rağmen muayene ücreti devlet hastanelerinde 8 TL, eğitim hastanelerinde ve özel hastanelerde 15 TL olarak yaşamımıza ve kesemize zarar verdirilerek uygulanmaya başlandı. Tüm bunlar sağlıkta reform söylemleri ile yapıldı“.
Bir Hekim Günde 40-50 Hastaya Bakıyor
Diş Hekimleri Odası Başkanı Hasan Yaman ise konuşmasına konuya kendi alanları açısından baktıklarında uygulanan politikaların sonucunda halkın diş ve ağız sağlığının ileriki süreçte daha da bozulacığını şimdiden öngörülebileceğini belirtiyor.
2002’den önce var olan problemlerin sağlıkta dönüşüm planı ile düzeltilmesi gerekirken daha da arttığını, yeterli çaba sarfedilmediği sürece problemlerin sürekli artacağını belirten Başkan Yaman’a göre vatandaşların %95’inde diş problemi var. Üstelik gelecekte problemin nasıl olacağı belli değil. Çünkü son bir kaç yılda 123 tane ağız diş sağlığı merkezi açıldı. Bu ilk baklışta iyi gibi görünebilir. Ancak bir hekim günde 40-50 hastaya bakıyor. Dünya diş hekimler birliği ise bir hekimin bir günde en fazla 18 hasta bakabileceğini belirtiyor.
Bir Diş Doktoru Günde 40 Hastaya Baktım Çok İyi Diyemez
İyi muayene olmaya başlamadığı sürece yıpranma başlıyor tabi ki. Bir diş doktoru günde 40 hastaya baktım çok iyi diyemez. Bir diş dolgu süresi yarım saattir.
ABD, Almanya dahi bizim kullandığımız sistemi yapamadı. Sağlıklı bir diş ve ağız sağlığı için 6 ayda bir kontrolun şart olduğunu belirten Dr. Yaman, bu merkezlerde bu işin kontrolünün olamayacağını belirtiyor. Diş sağlığı için kişinin aynı doktora sürekli gitmesinin avantaj olduğunu oysa ki ağız sağlığı merkezlerinde iş yoğunluğu dolayısıyla böyle bir şansın olamayacağına vurgu yapıyor. Bunun dışında kamuda çalışan meslektaşlarımızın, diğer büyük bir sıkıntısı ise, performans sistemi nedeniyle yoğun bir iş yüküyle karşı karşıya olmalarıdır. Diş hekimleri çok fazla hasta bakmak zorundalar. Bu durumda doğal olarak yapılan işlerin kalitesi sorgulanır hale geliyor. Bundan hastalar da, hekimler de mağdur olabiliyor. Bir diş hekiminin günlük yapabileceği işin standartları bellidir. Bunun kat kat üzerinde iş istendiği zaman, hem fiziksel olarak, hem psikolojik olarak diş hekimleri de yıpranır. Bizim çalışma şartlarımız ağırdır. Dikkat edin; diş hekimleri çalışırken sürekli eğri büğrü pozisyonlarda, boynu, beli, omuzu, bileği, dirseği zorlayıcı pozisyonlarda çalışır. Bunlar da bizim tipik meslek hastalığımızdır.
Hemen hemen her diş hekiminin bu tarz sorunları vardır.
Çalışma Şartlarını Ne Kadar Ağırlaştırırsanız, Bu Tür Sorunlar da O Kadar Artar
Bizim görüşümüze göre ağız diş sağlığında koruyucu sağlık hizmetini devlet, tedaviyi ise özel kurumlar vermelidir. Özel muayenehanelerde ancak yüzde 30-40 kapasite ile çalışan diş hekimlerimiz, özel muayenehanelere sevk zinciri kurulamadığından, toplumumuzun ihtiyacı olan ağız ve diş sağlığı hizmeti, tam anlamıyla verilememektedir. Yani şu an ağız ve diş sağlığı merkezlerinde sınırlı sayıda hekim çok fazla sayıda hastaya bakarken, sayıları çok daha fazla olan özel muayenehanelerden yararlanılması düşünülmemektedir.
Yapılan araştırmalara göre, halkımızın yüzde 95´inde diş ve diş eti hastalıkları vardır. Bu durum, halkımızın özel muayenehanelerden hizmet satın alması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Türkiye´de diş hekimlerinin işe, halkımızın da ağız ve diş sağlığı için diş hekimine ihtiyacı vardır.
Burada yapılması gereken şudur: “Devletin aldığı ücreti, biz kendi ücretlerimizden düşerek hem isteyenin isteği yerden sağlık hizmeti alması sağlansın, hem de şu an iş yapamadan muayenehanesini kapatan diş hekimlerinin mağduriyeti giderilsin.”
Muayenehanesinde çalışan bir diş hekimini düşünün; sınırlı bir hasta potansiyeli var. Devlet, muayenehaneleri sağlık sistemine dahil edip yararlanırsa böyle bir sıkıntı kalmayacak. Böyle bir çalışma vardı ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın kararıyla bu da durduruldu.
Eczacılar Odası Başkanı Bulut:
Bu Şekilde Giderse Bir Çok Eczane Kapanır
Adana Eczacılar Odası Başkanı Burhanettin Bulut ise, bakanlığın sürekli olarak ilaçlarla yaptığı oynamalar yüzünden psikolojik ve maddi olarak sağlıksız bir tabloda olduklarını belirtiyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vatandaşa ilaç hizmeti vermemek için adeta direniyor.
Başkan Bulut’a göre her geçen gün artan ilaç fiyatı farkı ve katılım payının yanında birde vatandaştan (devletin görevi olan) muayene ücreti tahsil etmek durumu ile karşı karşıya kaldıklarını, artan reçete sayısı, düşen ciro, karlılık ve artan sabit giderlerle birlikte ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadıklarını söylüyor. Şu an 6.ooo civarında eczacının kredi kartları veya borçla işyerlerini çevirdiklerini, böyle giderse bir çok eczacının eczanesini kapatacağını beklirterek durumun ciddiyetini ortaya koyuyor.
Vatandaştan tahsil edilen “tedavi katılım payları”, “fiyat farkları” ve özel hastanelere uygulanan paket programlar ile adeta giderlerin büyük payı tahsil edilmiş oluyor.
İlaçta da benzer bir durum söz konusu. Her yıl sigortalıların ilaca ödediği bedel artarak devam etmektedir. İlaç ucuzlaması ile birlikte hastanın daha fazla pay ödemesi, sistemin ana mantığını oluşturmaktadır.
Sağlıkta Kişi Başı Harcama AB Standartına Ulaşmalı
Tabii şunu göz ardı etmemeliyiz. İlaç fiyatlarının düşürülmesi ve sağlık harcamalarında yanlış uygulamalardan vazgeçilmesi gerekliliği, başta Türk Eczacıları Birliği olmak üzere birçok sağlık meslek örgütünün başlıca tespiti ve politikası oldu. İlaç fiyat kararnamesi gereği en ucuz AB ülkelerinin ilaç fiyatlarını baz alan yaklaşım her zaman desteklendi. Ancak kişi başı sağlık ve ilaç harcamaları konusunda AB standartlarını kendi ülkemizden esirgememeliyiz. Burada rasyonel kararlar ile etik dışılık ve suistimaller engellenmelidir. Ancak bugün yapılan sağlığa ulaşımı zorlaştırarak tasarruf yapmaktır.
Hekim veya Eczacı Sayısı Arttırılması Sağlık Hizmetini İyileştirmez
Türkiye’de sağlık hizmetlerini iyileştirmenin yolu öncelikle yoksulluğu ve gelir dağılımındaki eşitsizleri ortadan kaldırmak ile olur. Oda başkanları, hekim veya eczacı sayısının arttırılmasının sağlık hizmetini iyileştirmeyeceğini, giderek hekim, eczacı işsizliği yaratacağını ve ucuz işgücü yaratarak özel sermayenin ihtiyaçlarının karşılanacağını düşünüyorlar.
Üç başkanla yaptığımız sohbet sonunda gördük ki; Adana’nın sağlık sorunlarının her alanda ülkemizin sağlık sorunlarıyla eş değer olduğu, hatta Adana’nın yoğun göç alması, gelir dengesi farklılıkları ile sorunların ve çözüm yollarının daha da zor olduğu konusunda hem fikirler. Uygulanan programların ulusal merkezi düzeyde yapılması nedeniyle Adana’ya özel sağlık sorunlarının tespit ve çözüm noktasında farklı tespit yapmak şimdilik mümkün görünmüyor. Çünkü her şey bakanlık tarafından otomasyona bağlanmış durumda. Sadece müdürlüklere veya sağlık kuruluşlarına gönderilen genelgeler doğrultusunda işlem yapılabiliyor. Şimdilerde inanılmaz bir çaba ile yurt dışından hasta transferi çalışması, yani sağlık turizmi ve sağlık merkezi oluşturma isteği göze çarpıyor. Bunlar elbette olumlu gelişmeler ancak Türkiye genelinde veya özelinde Adana ilinde yoğunluklu kamu hastanelerinin ve özel hastanelerin durumu, hasta kabul ile hekim oran sayısı, yatırılan ve cerrahi ağırlıklarına göre yapılan ameliyat, acil hasta bakma oranları, yoğun bakım şartları istatistiksel olarak karşılaştırmaları yapılamıyor. Şehrimizde genel eğilimin, yoğun ilgi ve çaba ile özel sağlık kuruluşlarına yönelme olduğu göze çarpıyor.
Oda başkanları, biz hekimler, diş hekimleri ve eczacılar olarak, bilgimizle, birikimimizle, deneyimimizle, piyasanın tanrılarına, özel hastane patronlarına değil, insanlara hizmet için varız diyorlar.