Tarihin İçinden Bir Adana Fotoğrafçısı Gaston Mızrahi
Adana’da Bu Beyefendi Sayesinde Herkes Daha İyi Görmeye Başlar
G nokta M... Yani Gaston Mızrahi... Ve yine yani 100 yıl öncesi Adanasını fotoğraflarıyla günümüze taşıyan, günümüzden de alıp yarına götürecek olan kişi...Öykü şöyle başlıyor: 1920’li yıllar, yer Adana. İçinde numaralı birçok gözlüğün olduğu tablayı taşıyan bir adam. Bir müddet sonra Yağ Cami yakınlarında bir kahvehanede bir köşe kiralar ve burada satmaya başlar gözlüklerini. Hatta, tellal tutarak reklamını bile yaptırır. Artık Adana’da herkes bu beyefendi sayesinde daha iyi görmeye başlar. İşler iyi gidince yine Yağ Cami yakınlarında bir dükkân satın alır ve optikçiliğin yanında eskiden beri uğraştığı fotoğrafçılığa da başlar. İşte bu kişi Gaston Mizrahi’den başkası değildir.Gaston Mizrahi’yi, en az kendisi kadar saygın olan en büyük oğlu Albert Mizrahi’ye ve onun zarif ve Adana sevdalısı eşi İvet Hanım’a sorduk.
Altınşehir Adana: Albert Bey bize babanız Gaston Mizrahi’yi anlatır mısınız.?
Albert Mızrahi: Babam Gaston M. 1898 yılında Selanik’te doğmuş. Sonra İzmir’e göç etmişler. Orada gözlükçülük mesleği ile uğraşırken bir taraftan da fotoğrafçılığa merak sarmış. 1922 yılında babası ve bir gözlük tablası ile Adana’ya göç etmişler.Bir kahvehanede köşe kiralayarak numaralı gözlük satışına başlamış.Hatta şehirde tellal bağırttırarak Adana’ya yaptığı satışı ilan etmiş.-Sizinle bir anısını da paylaşmak isterim.Bir gün uyanık görünen ama gözlük almaya niyeti olmayan bir müşteri gözlükleri denerken babam camı dahi olmayan bir çerçeve takmış. Müşteri, “Bununla yazıyı okuyabiliyorum ama; karşıya bakınca sadece bir it oğlu it görüyorum.” diyince bu sefer gözlüğü babam takmış “Haklısınız beyefendi ben de sadece bir it oğlu it görüyorum.” demiş.
A.A: Peki fotoğrafçılığa ne zaman başladı?
A.M: İşler iyi gidince Yağ Cami yakınlarında bir dükkan satın almış ve kayınbiraderi Moiz Meşulam Bey ile burada önce dükkanda yumak makara (yün iplik) satmaya başlamış ama bunları aldığı fiyata satmış, asıl karı bu malzemelerin getirtildiği tahta sandıkları işletip satarak yapmış. Bir taraftan da İzmir’den getirttiği fotoğraf malzemelerinin hem satış hem de çekim işlerini yapmaya başlamış. Babamın Adana’da saygın yere sahip olan Nuri Has ve Hacı Ömer Sabancı ile dostlukları da bu zamanlara rastlar. Dayım Moiz Meşulam ile fotoğrafçılık işini ilerletmişler ve Adana’nın o meşhur eski fotoğrafları bu dönemde bu ikili tarafından ortaya çıkmış. Hatta 17 Kasım1937 yılında Ata’nın, Adana’yı ziyaretinde garda trenin penceresindeki fotoğrafı dayım tarafından çekilmiştir.
Varlık Vergisi Nedeniyle Borcu Olan 55 Bin Lirayı, Evdeki Bakır Kapları Satmasına Rağmen Ödeyemedi
A.A: Kendi ailesini ne zaman kurmuş?
A.M: 1925 yılında Bulgaristan’dan, önce Konya’ya sonra Adana’ya yerleşen İda (Dudu) Hanım ile evlenmiş. Sırayla önce ben sonra da İsak, Yako ve Suzan doğmuşuz.
A.A: Gaston Bey bu arada Musevi cemaatinde de söz sahibi olan biriymiş. Biraz bundan bahsedebilir miyiz?
A.M: Babam Halep’ten bu tarafa tüm güney bölgesindeki Musevi cemaatinin Haham Başı idi. Sünnet, düğün, cenaze, doğum gibi olaylarda, tüm dini vecibelerde gerekli işleri o yapardı. Hatta Kızılay’ın düzenlediği toplu sünnet törenlerinde babam Türk çocuklarını da sünnet ederdi.
A.A: 1942 yılında çıkartılan Varlık Vergisi sizin ailenizi nasıl etkilemiş?
A.M: O dönemde çok zorluk çektik. Devlet aniden, gelen borç ve faizin hemen ödenmesini istemişti. Evdeki eşyalara haciz konmuştu. Kasalarımızı kapatmışlar ve mülklerimize ipotek koymuşlardı. Hatta Foto Rekor’daki kutu fotoğraf makinelerinin, dükkan dışında tezgahta, tellal tarafından, “Hiçbir şeye yaramazsa biber kutusu da mı olmaz!”diye bağırttırılarak satıldığını hiç unutmam. Bu dönemde babamın imdadına Adana’nın yerlilerinden Hacı Bahittin Akdağ yetişir. Babam düşünceli bir şekilde elinde Tevrat mezarlıktan dönerken, Bahittin Bey ‘neden düşünceli’ olduğunu sorar. Babam da mallarını bile satmalarına izin vermedikleri için varlık vergisi borcu olan 55000 lirayı ödeyemediğini, zaruri ihtiyaçlarını dahi evdeki bakır tencereleri satarak karşıladıklarını söyler. Bahittin Bey şaşırır ve hemen ertesi gün sattığı pamuğun parasını babama verir. Daha sonra babam toparlandığında bu borcunu bir arsa hediye ederek ödemek istese de Bahittin Bey kabul etmez. Mutlaka hediye etmek istiyorsa o sırada odaya giren oğlu Zahit Akdağ’a vermesini söyler.Zamanla bu kişi Adana belediye başkanlığı yapacaktır. Şu anda o arsa Atatürk Caddesinde Sular mevkine denk gelmektedir ve halen çok değerlidir.
A.A: İvet Hanım siz bu aileye 1950’li yıllarda İzmir’den gelin olarak 18 yaşında gelmişsiniz. Mizrahi ailesi nasıl bir aileydi?
İvet Mızrahi: Ben Adana’ya gelin geldiğimde tüm aile tarafından büyük bir sevgi ile karşılandım. Hatta öyle ki Adana’ya ilk gelişimde yaklaşık 50-60 kişi bizi istasyonda karşıladı. Kayınvalidem ve kayınpederim eşi bulunmaz insanlardı. Aynı avlunun içinde dükkana çok yakın bir yerde evimiz vardı. Evimizden hiç misafir eksik olmazdı. Hatta Adana’ya gelen gayrimüslim askerlerin yemek ve barınma ihtiyaçlarını kayınpederim karşılarmış. Evin salonunda sırayla askerlerin yattığını kayınvalidemden çok dinledim. Üç gelin altı torun uzun yıllar o evde mutlu yaşadık.
A.A: Albert Bey, o zamanlar Foto Rekor’da nasıl çalışırdınız?
A.M: Fotoğrafları atölye resmi olarak çekerdik. Şaselerimiz vardı, bunların çekim sonrası karanlık odada banyosunu yapardık. Castel kalemle rötuş yapardık. İsteyene bıyık, isteyene ben yapardık. Bir süre sonra ben kardeşlerimden ayrılarak Çakmak Caddesi’nde dükkân açtım. Bu dönemde dükkânda bir taraftan da turistlere yönelik hediyelik eşya satmaya başladım. Şimdi de Sun Sineması Sokağı’ndaki bu dükkanda sadece optikçilik yapıyorum. Kardeşlerimden Yako halen Foto Rekor’da çalışmaya devam ediyor diğer kardeşim İsak da Vali yolundaki dükkânında optikçilik yapıyor.
Bir Yere Vatanım Demek İçin Orada Doğmak Gerekmiyor
Adana’ya gönül vermiş Adanalıdan çok Adanalı olmuş öyle ki Cumhuriyetin 10.yılında taka çıkıp ATATÜRK’ün NUTUK’unu Adana halkına okumuş Gaston Mizrahi’yi, yine oğullarının ısrarına rağmen İstanbul’a gitmeyip Adana’da kalan büyük oğlu Albert Mizrahi ve gelini İvet Mizrahi’den dinledik. Ve anladık ki bir yere vatanım demek için orada doğmak gerekmiyor. Bunun en güzel örneğini bize Mizrahiler gösterdi. Teşekkürler.
Varlık Vergisi Nedir?
1942’ de İkinci Dünya Savaşı sırasında, gayrimüslimler için uygulamaya konulan olağanüstü bir servet vergisidir. Matraf, mükelef oranlarının gelişigüzel belirlenmesinden dolayı tepki görmüş ve kaldırılmıştır.
*Zahit Akdağ: 1951-1954 yılları arasında Adana Belediye Başkanıdır. Babası Mustafa Akdağ ile Gaston Mızrahi arasında yapılan para alışverişi daha sonra arkadaşlığa dönüşüyor.
Müge Köstem
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları