Yaratılışın Doğası

6.Big_BangO’dur O, hiçlikten,

Hiç bir şeyden, her şeyi yarıp çıkaran *Fâtır…”

( Kur’an’ı Kerim )

* * *

Ecel gelince can bedenden ayrılır. Ten, eski bir hırka gibi bir yana atılır.

Topraktan gelen ten toprağa.

Ezelî nûrdan gelmiş olan ruh da kendi yerine gider.”

(Mevlâna Rubailer, 1210)

 

 

..................................................................................................................

1.Mevlana* Fâtır: Yaratan…Bir takım varlıkları yarıp parçalayarak yeni varlıklara ve oluşlara vücûd (varlık) veren. “

.............................................................................................................................

 

Değerli okurlarım, Stephen Hawking’e, “ Mutluluk nedir? “ diye sormuşlar.

Ünlü fizik bilgini,“ Benim için mutluluk, anlamaktır ” demiş.

Anlamak, yaşam maceramızın sebebi ve hedefidir.

Bizi ve tüm yaratıkları kuşatan kainat boşuna var edilmedi. Sahip kılındığı akıl ile sonsuzu algılayabilen insan sıradan bir yaratık değildir: İnsan kendini ve etrafını ( kainatı) sorgulayan doğanın sırlarını sorgulayıp anlamaya çalışan varlıktır.

Şöyle söyleyebiliriz; insanın dünya hayatı yolculuğu bir anlama (öğrenme, idrak etme, öğretme ve sınav verme) serüvenidir. “ Çünkü tüm yaşam bilgidir.Ve bilgi kavrayıştan idrakten doğar. Kavrayış ise bilgelikten...”

 


Bu serinin ilk iki yazısında mekânı (kainat) ve zamanı anlamaya çalışmıştık.


Bu konuları, insanı merkeze alarak, irdelemiştik.


Anlama yolculuğumuzun kainat ve zaman duraklarında karşımıza çıkan realite; sonlu bir alemde sonlu varlıklar olarak yaşadığımızdı.

2._Stephen_Hawking

Peki...uzay ve zaman, doğal varlıklar ve insan; nasıl var olmuşlar nereden çıkıp gelmişlerdi?

Yaratılmış tüm varlıkların içinde belirip görünür ve işlevsel hale geldikleri ortamın mahiyeti neydi?

 


Fizik bilimi, var oluşun (uzay – zaman evren ve insanın ortaya çıkışının)

hiçlik ( boşluk/vakum/yokluk) denilen ortamda gerçekleştiğini söylüyor.

Bu bilginin ışığında baktığımızda bir soru daha sorma mecburiyetinde kalıyoruz: “ Başlangıcı ve sonu olan varlıkların içinde belirdikleri bu hiçlik nedir? “

Konuya hiçliği anlamaya çalışarak girelim...

 

 

 

 

 

 

Hiçlik Nedir

3._Buyuk_patlama

Başlangıçta sadece O vardı.

Son sandığımız ise başlangıçtı…”

“ Hiçlik kavramı insan idrâkinin, aklının ve düşüncesinin tümüyle ötesindedir. O, ‘ bilinen ya da idrâk edilebilen tüm niteliklerin yokluğu ‘ olarak açıklanır. Bu kavram insan aklının ulaşamadığı ve asla ulaşamayacağı bir seviyeyi gösterir.

O tanımsızdır bilinen her şeyin ötesindedir. ”

Hiçlik, böyle açıklanıyor. Evreni anlatan bilgilere baktığımızda, karşımıza sık sık boşluk sözcüğü çıkar.

Peki, boşluk nasıl bir ortami ifade etmektedir?

 

Boşluk nedir; rüya mıdır gerçek mi?

 

*Big Bang kuramı evreni oluşturacak olan maddenin yoklukta

( boşlukta) bir zerrecik halinde belirdiğini anlatır.

*( Evrenin nasıl ortaya çıktığı konusu için önceki sayılarımızda yayınlanan Mekan ve zaman

Gizemi yazılarımıza bakılabilir.)

 

Peki yokluk ya da boşluk nedir?

Yokluk, ne madde ne de enerji yani hiç bir şey barındırmayan mıdır?

İçinde enerji ya da madde varsa; böyle bir ortama niçin yokluk ya da boşluk deniliyor?

Fizik, kuantum boşluğundan söz ediyor.

Bu boşlukta, kuantum mekaniğinin temel kavramı olan belirsizlik ilkesinin hüküm sürdüğünü bildiriyor. Bu ilkeye göre, “ En mükemmel boşluk bile, ne kadar maddeden yoksun olursa olsun, gerçekten tam olarak boş değildir.”

Soralım: “ Orada madde yoksa, ne var? “

Fizikçiler kuantum boşluğunu, “ Sürekli ortaya çıkan ve ortadan kaybolan parçacıklar denizi “ şeklinde anlatıyorlar; boşlukta sıfırın biraz üzerinde olan ölçekte bir enerjinin var olabileceğini, söylüyorlar.

Fizik Bilgini Stephen Hawking kuantum boşluğu enerjisini şöyle anlatıyor:

Evren madde içerdiği gibi ‘ boşluk enerjisi’, yani boş görünen uzayda bile var olan bir enerjiyi içerebilir. Einstein’ın ünlü E= mc kare formülüne göre, boşluk enerjisinin kütlesi vardır. Ancak boşluk enerjisinin etkisi maddenin tersidir. Madde, genişlemeyi yavaşlatır ve nihayet onu durdurabilir veya tersine çevirebilir. Buna karşın boşluk enerjisi genişlemenin ivme kazanmasına neden olur.../

İnsanı hayrete düşüren tek şey, boşluk enerjisinin farkedilmeyecek ölçüde sıfıra yakın olmasıdır. “

( Bkz: Stephen Hawking, Ceviz Kabuğundaki Evren adlı eser 3. Bölüm syf: 96-97.)

( E: Enerji M: Kütle C: Işık hızı)

 

Boşlukta beliren parçacıklar

Onlar hem var hem de yoklar...

7.Ruya_m-gercek_mi

Kafa karıştırıcı değil mi?

Fizikçiler, yokluk/boşluk diye tanımlanan bir ortamdan söz ediyorlar...O ortamda madde yok, diyorlar...Ancak, yoklukta, sürekli ortaya çıkan parçacıkların var olduğu bilgisini de anlatımlarına ekliyorlar.

Soralım: “ Parçacıklar varsa, sözü edilen ortam nasıl boş olabiliyor? “

Fiziğin verdiği cevap şöyle:

* “ O bir an içinde belirip aynı an içinde kaybolan parçacık çiftleri belirsizlik ilkesi nedeniyle varlar ve onlar sanal parçacıklardır. Sözü edilen o parçacık denizi şayet gözlemlenirse, sanal parçacıklar gerçeğine dönüşürler.”

* * *

İlginç, değil mi?

Sanki parçacıklara bakan göz (gözlemcinin nazarı) onlara kütle veriyormuş gibi anlatılıyor. Bu ifadeye göre sanal parçacık, gözlemlenince, gerçeğine dönüşüveriyor.

Bu nasıl oluyor?

İşte bu sorunun cevabı yok...

Fizik, bu kadarlığını söyleyip orada bırakıyor.

 

Devam edelim ve soralım:

 

Sanallarından gerçek parçacıkların ortaya çıkması için gereken enerji nereden temin ediliyor? “

 

Bilimin verdiği cevap şöyle:

* “ Enerji, bu parçacıkları yaratmak için boşluktan ‘ödünç alınır’ ve hemen hemen aynı anda geri verilir. Elektrik yükünün korunumu nedeniyle parçacıklar, zıt elektrik yüklü madde ve karşı madde çiftleri olarak yaratılırlar ve bu çiftler sürekli birbirlerini yok ederler.

Boşluk her an böyle sanal çiftlerle doludur. Bu çiftler yok olurken, atomların enerji düzeylerini etkileyerek bir anlamda imzalarını bırakırlar. “

* * *

Anımsatalım; boşluktan ödünç alınan enerji, ( sıfırın biraz üzerinde ) mevcut olduğu var sayılan kuantum boşluğundaki titreşimin enerjisidir.

(Enerji sıfırın biraz üzerinde değil de sıfır olsaydı, bu zaten yok demek olacaktı.)

Bu bilgileri bize fizik bilginleri veriyorlar.

Onların bu kabulüne göre; madde-karşı madde çiftleri, kuantum boşluğunda ortaya çıkıyorlar...var oldukları aynı an içinde birbirlerini yok ediyorlar...geriye de bir miktar enerji bırakıyorlar.

İşte o enerjidir, boşluk diye adlandırılan ortamdaki ışıma. Gerçek maddeyi oluşturan atom altı parçacıklar işte o arta kalan enerjiden ödünç alınanla oluşturuluyor.

* * *

Peki, konu açıklığı kavuştu mu?

Ancak şunlar söylenebilir:

Kuantum boşluğu, içinde enerjinin atom altı parçacıkların mahiyeti bilinemeyen bir biçimde belirdikleri ortamdır. ( Big Bang anında olan da herhalde bu durum olsa gerek?...)

Devam edelim...

Parçacıklar bir defa belirdiler mi; artık varlar...Çünkü madde ve karşımadde birbirlerini yok ederken atomların enerji düzeylerini etkileyerek imzalarını bırakıyorlar. Var olmasalardı, bir etki oluşturmaları söz konusu olabilir miydi? Olmazdı...

 

Demek oluyor ki kuantum boşluğunda atom altı parçacıklar halinde titreşen madde, hem vardır hem de yoktur...Bu nasıl oluyor!? Demeyiniz. Neden?

Çünkü aynı an içinde belirerek var; yine an içinde birbirlerini yok ederek yok oluyorlar. Kuantum fiziği kuramı, boşlukta, boşluk enerjisini oluşturan kuantların var olduğunu bildiriyor.

( Bkn: Stephen Hawking, Ceviz Kabuğundaki Evren adlı eser, syf, 97 )

 

Fizik bilginleri herhalde bu nedenle, aynı anda hem var hem de yok olduklarından dolayı o parçacıklardan sanal parçacıklar diye söz ediyor olmalılar.

Hani rüya ortamındaki görüntüleri hatırlamaya çalışırken yaşadığımız gibi bir durum bu...Rüyamızı anımsarken düşsel görüntüler hafızamızın ekranında belirdikleri o aynı anda silinerek idrâk alanımızdan hızla uzaklaşırlar ya...atom altı parçacıkların yokluk ya da boşluk denilen ortamda beliriş-yok oluş süreci de tıpkı onun gibi işte...Aradaki tek fark bunu düş ortamında görüyor değiliz; madde evreninin nasıl oluştuğunun öyküsüdür anlatılan...

Ve bu düşsel öyküyü bize masalcı dede değil fizik bilimi anlatıyor.

Bu sürecin verdiği sonuç hiç tartışmasız çok önemli:

Çünkü beliriş-yok oluş süreci sonucunda arta kalan atom altı parçacıkların meydana getirdiği madde ile günümüzdeki evren oluştu.

 

Anlattığımız süreç bize hangi gerçeği sunmuş oldu diye sorup baktığımızda şunlar görülüyor:

 

Boşlukta nereden geldikleri nasıl ortaya çıktıkları bilinemeyen madde ve karşı madde parçacıkları beliriyor.

 

İşte sır noktası burasıdır:

 

Işık çakmaları gibi belirip, belirdikleri anda da yok olan o atom altı parçacıklar var olmak için nereden geliyor, kaybolarak nereye gidiyorlar?

 

Hiçliği yarıp onları varlık sahnesine çıkaran Kudret nedir?

 

Değerli okurlarım modern bilim yukardaki soruya tatmin edici bir cevap veremiyor.

Fizik ve diğer bilim dalları ancak o, OL’ma/OL’uşma anından sonra neler meydana geldiğini kısmen anlatabiliyorlar...Velhasıl, hiçlikte ışıyarak belirip varlık sahnesine çıkan maddenin nereden çıktığına nasıl var edildiğine dair bilimin yapabildiği bir açıklama ortada yok.

 

Bir başka sır noktası da şudur:

 

Sanal atom altı parçacıklar, boşlukta belirip birbirlerini yok ederek kaybolurlarken...gerçek bir gözlemci onlara baktığında...ne oluyor, nasıl oluyor da o sanal parçacıkların bazıları gerçeğine dönüşüveriyorlar? “

 

Bilimin bu soruya verebildiği yanıt da kısa:

Sanal parçacıklar gözlemlendiğinde gerçeğine dönüşürler.”

Bunun “ Nasıl? “ olabildiği sorusu ise açıkta kalıyor. Bilim yalnızca neyin ortaya çıktığını söyleyebiliyor; ortaya çıkanın nasıl meydana geldiğini açıklayamıyor.

 

Evren, boşlukta belirip var olmuş, tamam...

Peki ya insan?

İnsan bu bilinmezler deryasının neyidir?

 

İnsan, kendini ve âlemleri keşfetme yolcusudur

 

Sonsuzu ve var oluşu sorgulayan insan, cevaplar yetersiz kalsa da

arayışına devam eder.

 

İnsan, âlemlerin fezasında sürecek olan yolculuğuna çıkarılırken yapayalnız ve bilgisizliğin karanlığında bir halde bırakılmamıştır: İnsana, doğayı, evreni ve kendini okuyabilme imkânı (yeteneği) verilmiş ve ona göklerden bilgi akıtılmıştır:

Göksel bilgiler İlahî vahy yoluyla peygamberlerin zihnine indirilmiş, onların tebliğatı ile de insanların tümüne iletilmiştir.

İnsanlar göksel bilgiyi nasıl alır?

Bunun yolu içimizdeki ışığa açılan pencereye yönelmekten geçer:

Gönlünü ve aklını Rabbi’ne açanlara ilham ve keşf yoluyla cevap veriliyor.

İnsanlar zihinlerine doğan bilgilere bu şekilde ulaşıyorlar.

Sufî literatürde bu yolla ulaşılana vehbî ( Allah vergisi) bilgi diyorlar.

Demek oluyor ki insana, yolu gösterici mahiyetteki bilgileri veren İlahî kaynak vardır; Vahy Kitabı Kur’an’ı Kerîm bunların başında yer almaktadır...

 

Vahy Kitabı ve İnsan

 

Kur’an, İlahî Kaynak’tan inen bilgi, haber, öğüt,

emir ve yasakları bildiren, “ OKU “ diye buyuran

kitaptır.

 

Değerli okurlarım,

Yazı dizimizin bu bölümünde yaratılışın (var oluşun ) doğasını anlamaya çalışacağız. Bu sebeple söze, hiçlik /yokluk/boşluk diye adlandırılan ortamı anlamaya çalışarak girdik. Çünkü Yaratıcı İrade’nin evrene yansıması olarak gözlenen tecelliler, hiçlik,

( yokluk ya da boşluk) diye tanımlanan ortamda belirerek

mevcûdâtı ( kainatta var olan şeylerin tümünü) oluşturuyorlar.

 

Big Bang kuramının anlattığı da aslında yukarda analizini yaptığımız süreçten ibarettir. Kuram, boşlukta beliren bir zerrenin şişip-genişleyerek evreni oluşturmasının öyküsünü anlatır; o zerrenin nasıl olup da var olduğunu nasıl ortaya çıktığını açıklamaz.

 

İnsan aklı, sonsuzu, zihninin ufku içine alır ve üzerinde düşünür, böyle yaparak sonsuzu sorgular, araştırır.

Bu anlama yolculuğudur...

Bu yolculuk sırasında cevaplar sorular karşısında azınlıkta kalmaya mahkumdur.

Çünkü her cevap, yeni sorular doğuran rahim gibi işlev görüyor.

Bilimsel cevaplar bu nedenle insanlara yetmiyor.

Çünkü onun ruhu bilgiye aç...İnsanın kendini içinde bulduğu

hayat macerasını anlamaya ihtiyacı var.

O, realiteyi (kainattaki gerçekliği) tüm boyutlarıyla bilmek istiyor.

İnsanı, kendini ve âlemleri keşfetme yolculuğuna çıkaran işte bu arayıştır.

Bu sadece merak kaynaklı bir arayış da değildir.

Kutsalı ve kendini bilme güdüsü, insan fıtratında yer alır.

İlahî Takdir tarafından konmuştur oraya...

Öğrenip-anlama ihtiyacı bu fıtrî güdünün etkisiyle ortaya çıkmaktadır.

 

İlahî Vahy yoluyla indirilen bilgiler, insanın yer yüzünde geçirdiği tekâmül süreçlerine paralel olarak, parça parça tebliğ edilmiş, son Resûl’e vahyedilen ayetlerle tamamlanarak kemâle erdirilmiştir.

İşte Vahy Kitabı böyle tamamlanmış, Yüce Kur’an böyle oluşmuştur.

Şimdi Kur’an’a gidelim...

Yaratılış hakkında Kur’an neleri haber veriyor birlikte görelim:

 

.........................................................................................................

.* Joseph Silk, Evrenin Kısa Tarihi, Kuantum Boşluğu Bölümü.

** Adı Geçen Eser, aynı bölüm

........................................................................................................

 

Kur’an ve Yaratılış

 

Kur’an yaratılış konusunda neler söylüyor?

Cevaplar için, Doç.Dr. Ömer Özsoy -Doç.Dr.İlhami Güler’in

Konularına Göre Kur’an “ adlı eserinin

Yaratılış ve Varlıklar “ bölümüne gidiyor sözü onlara bırakıyoruz:

 

Kur’an’a göre, kainatın yaratıcısı, sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi Allah’tır. Yaratma O’na aittir. Allah’ın yaratması, Kur’an’da ayrıntılarıyla ele alınan bir konu değildir. Kur’an’ın bu konuda sık sık tekrarladığı tek nokta, Allah’ın bir şeyi yaratmayı dilediğinde ona ‘Ol!’ demesinin yeterli olduğudur. “

 

Aynı bölümde konuya şöyle devam ediliyor:

 

“ ...bütün mahlûkatın aslı olan ilk şeyin *( heyulâ ) ‘yok’ tan mı yaratıldığı,

yoksa zât bakımından Allah’tan sonra, fakat zaman bakımından Allah ile birlikte ezelî mi olduğu sorunu da, tarih boyunca kelâmcılarla felsefeciler arasında tartışma konusu olagelmiştir.

Bununla birlikte yaratma/yaratış ile ilgili ayetlerin bütünü

göz önünde bulundurulduğunda, yaratılışın bir anda yokluktan varlığa çıkma şeklinde değil de, bir süreç içinde tedrici olarak gerçekleştirildiği şeklindeki yorumun Kur’an’daki anlatıma daha uygun düştüğü görülür.

 

Görmüyorlar mı, Allah yaratmaya nasıl başlıyor ve onu tekrarlıyor? Şüphesiz bu Allah’a kolaydır.” (Kur’an, 29 Ankebut; 19)

 

...............................................................................................................................

* Heyulâ: 1.Madde 2. Bütün cisimlerin ilk maddesi olarak var sayılan madde.

F.Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat

Mahlûk: Yaratık

...............................................................................................................................

 

Kur’an’da Allah’ın yaratma fiilinin nesnesi olarak anılan yeryüzü (el-ard)

ve gökler (es-semâvat) bütün yaratılmış varlıkları içermektedir.

 

Kur’an, yeryüzündeki bütün varlık kategorilerini/katlarını ( insan, hayvan, cinn, tabiat vb.) Allah’ın kudretinin ve iradesinin bir ürünü olarak yarattığını belirtir.

(Kur’an’a göre) Uzay sistemleri içerisinde güneş sistemi teşekkül edip, yeryüzü yaşamaya elverişli bir hale geldikten sonra yeryüzündeki

türler ve en son insan yaratılmıştır.”

 

4.Evren_renklerle_konusurYaratılışın Doğası

 

Âlemin, yani; gördüğümüz hissettiğimiz tüm varlıkların yaratılmış olduklarını; yaratış ve oluşun, ( biz insanların algısına göre) zamana yayılı süreçler zarfında meydana geldiğini; bu *yazı dizimizin önceki bölümlerinde aktardığımız bilgilerden öğrenip-anlamış bulunuyoruz.

........................................................................................................................................

* Üzerinde olduğumuz konu hakkında geniş bilgi için daha önce yayınlanmış, olan “ Mekan Gizemi” ve “ Zaman Gizemi “ başlıklı yazıları okuyabilirsiniz.

Yazarın adı üzerine tıklamanız halinde önceki yazılarına ulaşabilirsiniz.

..............................................................................................................................................

 

Demek oluyor ki söz konusu bilgileri biz insanlara Kur’an,

İnsan ve Kainat kitapları veriyor. İnsanların ürettiği bilgi (ilim) de esasen bu kitapların okunup anlaşılması sonucunda elde edilmiyor mu?

Bilim, fıtrat (yaratılış) düzeninde zaten mevcut olanı buluyor. Bulduklarını inceliyor, işleyişini anlıyor; sonra da ulaştığı bilgiyi yaşama aktarıyor.

Teknolojik gelişme ve üretim işte böyle ortaya çıkıyor.

Sözünü ettiğimiz bilgi edinme ( bilgi üretme ) süreci,

Kur’an’da buyrulan ilk emrin “ OKU “ olmasındaki hikmeti (İlahi sebebi) de çok güzel açıklamaktadır.

 

Yaratışın doğası nedir;

Yüce Kudret’in yaratma iradesi nasıl ortaya çıkıyor?..

 

Değerli okurlarım, Cenabı Hakk yaratmanın kendisi için çok kolay olduğunu Kur’an’da haber vermiştir.

 

Akıl sahibi insan Allah’ın yaratma kudretinin muhteşem işleyişini, kendini ve çevresindeki varlıkları gözleyerek, açıkça görebilir.

 

İnsan, doğa ve kainat, Allah’ın ayetleridir.

 

Varlık ve oluş, üzerinde düşünülüp anlamaya çalışılarak

gözlenmelidir ki, o ayetler okunup anlaşılabilsin.

 

İnsan böyle yapar, OKUR ise; Allah’ın yaratma iradesi ve kudreti sonucu olarak alemde beliren tecellileri kolayca izleyip anlayabilir:

 

İnsanlar ve hayvanlar çiftlerin birleşmesi ile üreyerek yaşam döngüsüne katılıyorlar.

Yaşam, doğum-ölüm süreci halinde devam ediyor.

Bitkilerde de işleyiş bu biçimde sürmektedir:

Tohumdan ağaca ağaçtan tohuma sürüp giden muhteşem bir

yaşam döngüsü bitkiler dünyasına varlık vermektedir.

 

Maddenin oluşumunda da benzer süreçlerin işlediğini modern bilim bize anlatıyor:

Zerreler ( atom altı parçacıklar) birleşerek atomları;

Atomlar birbirlerine bağlanarak molekülleri;

Moleküller de aynı yolla maddeyi oluşturuyorlar.

Madde daha büyük ölçeklerde birleşerek yoluna devam ediyor; gezegenleri, yıldızları ve galaksileri meydana getiriyor.

 

Doğada muhteşem bir denge düzeni var.

Bütün bu hareketi mümkün kılan...

Yaşam döngüsünü devam ettiren Kudret nedir?

Ve bu Kudret, varlıklar ( mevcûdat) alemine nasıl yansımaktadır?

 

Değerli okurlarım görüldüğü üzere herşey (mevcûdat), aynı döngünün parçasıdır...Ve yine mevcûdat, İlahi İrade’nin belirlediği yolu ( kaderi) takip etmektedir.

Gözlediğimiz ve bir parçası olarak içinde yer aldığımız bu işleyişi mümkün kılan, Cenabı Allah’ın yaratma iradesiyle ortaya çıkan tecellileridir;

Allah’ın şaşmadan ve değişmeden işleyen Sünnetullahı’dır.

 

( Kader: Değerli okurlarım Kur’an terminolojisinde kader; Allah’ın ezeli bilgisindeki hükmü demek olduğu gibi, Cenabı Allah’ın belirlediği / koyduğu / takdir ettiği ölçü anlamına da gelmektedir...)

 

Gelin değerli okurlarım bir de dini-mistik kaynaklara uzanalım, birlikte görelim onlar neler anlatıyor:

 

İslâm’a Göre

Yaratıcı Aktivite

 

Kur’an Allah’ın mekân ve zamandan, her türlü noksanlıktan münezzeh (arınmış) olduğunu bildirir.

 

Allah vardır, birdir, hem her yerdedir hem hiçbir yerde.

Hem saklıdır hem de apaçık.

“ O, paradoksların paradoksudur...”

 

Varlıklar ( yaratıklar) âlemi, Tanrısal iradenin isteğiyle

(OL... demesiyle) Cenabı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tezâhürü sonucunda varlık (vücûd) kazanırlar; “ Allah her an yeni bir iş ve oluştadır.”

Oluş ve yaratış süreci, tezâhür ve tecellilerle, kesintisiz devam eder.

 

Mevlâna bunu şöyle ifadeye almış:

Ant olsun Tanrı’ya sen önce O’nun sıfatlarından ayrıldın da geldin.”

( Gölpınarlı, Mevlana, 178 vd)

* * *

Muhyiddin Arabi “ Nurdan Damlalar ” risalesinde,

Alemlerin her an yok edilip Cenabı Allah’ın kudretiyle aynı an içinde yeniden yaratıldığını/var edildiğini ” söylemiştir.

 

Değerli okura anımsatmakta yarar var:

Günümüz fizik bilginleri de, yokluk denilen ortamda onların deyişiyle kuantum boşluğunda, madde-karşı madde atom altı parçacıklarının aynı an içinde var ve aynı an içinde yok olup kaybolduklarını anlatmaktadır.

 

Demek oluyor ki kainat aynasında görünenler Cenabı Hakk’ın, tezâhürler yoluyla yansıyıp-beliren (Zâtı’nın değil) kudretinin açılıp saçılmasıdır.

 

Oluş ve yaratış süreci bu şekilde devam etmektedir;

Yaratıcı eylemin doğası budur.

Elbette doğrusunu en iyi Cenabı Allah bilir:

 

Kur’an- Bakara Suresi 117. ayet:

O (Allah) bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca ‘ OL ‘ der, o da hemen oluverir. “

 

5.Hz_Musa_ve_10_EmirMusevi Mistisizmine Göre

Yaratılışın Doğası

 

Kabala düşüncesine göre:

*“ Tnrı, Tnrı’dır. O’nunla karşılaştırılabilecek hiçbir şey yoktur. Tnrı, Tnrı’dır. O, O’dur...”

*( Kabala geleneğinde Cenabı Allah’ın adını tam yazmıyor bir harfini eksik bırakıyorlar. Biz de örnek olsun diye o şekilde aktarıyoruz. F.A )

 

Kabala öğretisinde Yaratıcı tüm var oluş’un ötesinde kabul edilir.

Ve buna göre: O ne aşağıdadır ne yukarda, ne hareketlidir ne de sabit. O, hiçbir yerdedir. Yaratıcı Mutlak Hiçliktir.”

 

( Açıklama: Değerli okurlarım, buradaki hiçliği /hiçbir şeyi, YOK anlamında düşünmeyiniz; var ve soyut, maddeden mekândan münezzeh; hem her yerde ve her şeyde, hem hiçbir yerde ve hiçbir şeyde, şeklinde anlayınız .F.A)

 

Yüce Kur’an’da da Cenabı Allah’ın mekândan, biçimden, bir yerde bulunuyor olmaktan münezzeh (arınmış/uzak) olduğu; doğmamış doğurmamış ( İhlas Suresi) O’ndan bir parça kopmuş ya da (haşa) O, bir şeyden kopup ayrılmış olmadığı, hem her yerde hem de hiçbir yerde bulunduğu haber verilir. Görüldüğü üzere Tevrat’ın bildirdiklerinin bu bölümleri Yüce Kur’an’dan onay alır mahiyettedir.

 

Fiziksel ve ruhsal evrenleri (alemleri) yaratan Ain ( Hiçbir Şey ) Kabala mistizizminde sıfır kabul edilir...”

 

Başlangıçta sadece O (Ain) vardı.”

 

Hiçlik kavramı insan idrakinin, aklının ve düşüncesinin tümüyle ötesindedir. O, ‘ bilinen ya da idrak edilebilen tüm niteliklerin yokluğu ‘ olarak açıklanır. Bu kavram insan aklının ve düşüncesinin ulaşamadığı ve asla ulaşamayacağı bir seviyeyi gösterir. O tanımsızdır bilinen her şeyin ötesindedir.”

 

İdrak edilebilir bir var oluştan söz edebilmek için bu sonsuz derecede soyut kavramdan nispeten daha somut fiziksel alemlere yani ‘ Varlık’ kavramına geçiş olmalıdır.

 

Kabalistik öğretiye göre bu amaca yönelik olarak Yaratılış’ın var edilmesi sırasında, sonsuz derecede soyut olan hiçlikten ( Ain), yine sınırsız ama ona (Ain’e ) oranla daha somut olan Sınırsız Olana (Ain Soph) tezahür etmiş ve bunu da Sınırsız Işık ( Ain Soph Aur) izlemiştir.

 

Bu bir tezahürdür asla çoğalma değildir.

 

HİÇ ( Ain), Sınırsız Olan ( Ain Soph ) ve Sınırsız Işık ( Ain Soph Aur) farklı tanrılar ya da varlıklar değillerdir.

 

Peki nedir?

 

Bu, idrak edilemez Yaratıcı’nın, Yaratılış’ın var olabileceği ve insanın da bunu idrak edebileceği bir aşamaya ya da seviyeye doğru tezahürüdür.

 

İşte bu önemli nokta Kabala düşüncesinin temelini oluşturur: “ Her Şey Birdir “ ve yaratılış “ Bir Olan” ın çoğalması sonucu değil *tezahürü sonucu var edilmiştir.

Kabala mistikleri Tanrısal tezahürün aşama aşama cisimler alemine inmesini Yaşam Ağacı’nın dalları şeklinde açılıp saçılan sefirot adı veriilen bir şematik sistem ile anlatıyorlar.

 

Yaratılışın Doğası’na Bakış

 

Değerli okurlarım, yaratılışın doğası hususunda İslâm tasavvuf düşüncesiyle ile Musevi Kabala düşüncesi yer yer buluşuyor denilebilir:

 

Allah, aşkındır. Yani; insanın idrakinin ötesindedir.

Maddeden mekândan münezzehtir ( arınmıştır/uzaktır). O’na yaratılmışlık, bedenlilik, biçim, bir yerde bulunma gibi ve benzeri şeyler asla izafe edilemez.

Kabala düşüncesi Allah’ı, Hiçlik/Ain diyerek açıklamaya çalışıyor.

 

O halde varlık sahnesi ( kainat) nedir ve nasıl ortaya çıkıyor?

Kabala yorumcularına göre Tanrı, İlahî ışımasını sınırlıyor ( zimzum) vakumu, yani varlıkların tezahür edeceği boşluğu oluşturuyor.

 

İslâm tasavvuf düşüncesi ise bu durumu, BİR’in ( Vahdet’in) tezâhür ederek çokluk alemini (kesreti) oluşturması olarak açıklar:

 

Ant olsun Tanrı’ya sen önce O’nun sıfatlarından ayrıldın da geldin.” -(Mevlâna)

Her iki düşünce de, sonlu varlıkların ( insan dahil tüm yaratıkların), adına kainat ya da evren dediğimiz aleme, Cenabı Alllah’ın kudretinin tecelli ve tezahürleri yoluyla çıktığını söylemektedir.

 

Peki çağdaş bilim ( Big Bang kuramı ile ) evrenin var oluşunu nasıl açıklıyor, bir de ona bakalım:

 

Çağdaş bilimin verileri evrenin, boşlukta (hiçlik) sonsuz yoğunluk sıfır hacimdeki bir noktacık halinde belirdiğini (tezahür ettiğini), bildiriyor.

Evren başlangıçtaki o tekillik ( singularity )’den, yani; her şeyin bir arada/yekpare halde bulunduğu ortamdan başlayıp-çoğalarak günümüzdeki çokluk (kesret) haline ulaşmış:

Boşlukta tek bir zerrecik halinde beliren kozmik tohum, uzay-zamanı oluşturup başlatarak genişliyor, büyüyor…Böylece, trilyonlarca yıldız sistemi ve galaksilerin görkemli büyüklükleri ve zerreler aleminin sonsuz derinlikleri meydana geliyor.

 

Değerli okurlarım, tek taş pırlantayı işleyip fasedlerini oluşturmak gibi bir yaratıcı oluş bu; tek parça olarak tezahür eden alem (evren) bölünüp-birleşip çoğalarak (fasedlerinin meydana gevtirerek de diyebiliriz) kainat aynasına çokluk ( kesret) olarak yansıyor. Tek bir olan milyarlar trilyonlarca olarak görünüyor...

 

Değerli okurlarım görüleceği üzere yaratılışın doğasında işleyen sistem hep aynı: Zerreden (tohumdan) küreye- küreden zerreye devam eden bir süreçtir bu.

 

Hayata bakınız, söz konusu döngüyü hemen farkedersiniz:

İnsan da hayvan da bitkiler de tohumdan (zerreden) başlıyor...Tohum büyüyor gelişiyor türünü devam ettirecek tohumu üretecek hale geliyor son buluyor. Bitkisel yaşam döngüsünü artık yeni tohumlar devam ettirecektir..

Bitki bunu meyvasıyla ( tohumdan gelip tohuma dönüşüyle); insan ve hayvan da, tohumların birleşip çoğalması yani döllenme-doğum süreçleriyle gerçekleştiriyor.

Bu kadarla mı sınırlı?

Hayır.

Gök cisimlerinde de işleyiş aynı esaslar dahilinde sürüp gidiyor: Uzayda oluşan zerreler ( yıldız tozlarının meydana getirdiği bulutlar) birleşerek büyüyor, yeni gök cisimlerini, yıldızları, galaksileri meydana getiriyorlar...Yıldızlar çekirdek (nükleer) yakıtları bittiğinde patlayıp yıldız tozlarına dönüşerek son buluyorlar...O yıldız tozları tekrar nebulalar/bulutsular meydana getirerek yeni gök cisimlerini oluşturuyorlar.

 

Döngü bu şekilde devam ediyor, evren varlığını böyle sürdürüyor.

 

İşte değerli okurlarım bu, Yüce Tanrı’nın kudretinin tecelli ve tezahürleriyle devam eden yaratış / oluş sürecidir.

Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Günlük yaşamımızda kullandığımız elektrik enerjisi santrallerde üretilir, evlere bir şebeke ile dağıtılarak, kullanımı sağlanır.

Santraldeki enerjinin dağıtımını sağlayan ana şalteri indirdiğinizde, enerji akışı kesilir, ışıklar söner.

Cenabı Allah’ın yaratma kudretinin tezâhürü mevcudat/yaratılmışlar alemi üzerine bir an bile yansımasa her şey çöker, yaşam döngüsü durur.

Sonraki sayımızda “ Kur’an’da Anlatılan Tekamül Düzeni ve İnsan “ konusunu paylaşacağız. Hoşçakalın.

.................................................................................................................

*Tezahür: 1. Belirme, görünme, gözükme, ortaya çıkma, oluşma- BTS )

* Ahmet Akıncı - Kabala-Sınırsıza Yolculuk Kitabı, “ Kabala’da Yaratıcı Tezahür “ bölümü syf, 43.

................................................................................................................




Sayı 18 (Ocak - Şubat 2014)

Bu yazı 7253 defa okundu.