Yaratılışın Tezahürü ve Adam Kadmon (İnsan-ı Kâmil - 5)


İnsan,

Hakikati seçip anlayabilmek için;

Göklere de bakmalıdır,

Kendi özbenliğine de.

Fevzi Acevit

 


İnsan Denen Gizemli Varlık

İnsan, hayatın sırlarını sorguladığında, gözlerini gökyüzüne çevirmiştir.

Semanın lacivert göğsünde ışıldayarak kayan yıldızlara bakmış...

Onların, öte âleme geçenlerin ruhları olduğunu, düşünmüş, öyle inanmıştır.

Yıldızlara bakarak, geleceği görmeye, olaylara anlam vermeye çalışmıştır.
 

Aslında insanın uzaklarda aradığı cevapların çoğu özbenliğinde gizlidir.

Hayatın anlamını sorgulamak, insanın, kendi benliği içinde yaptığı bir yolculuktur.

İnsan, hakikati seçip anlayabilmek için; göklere de bakmalıdır, kendi özbenliğine de...
 

İnsan varoluşunu, varlığın esasının ne olduğunu ve tüm bunları yaratıp ortaya çıkaran Kudreti anlamak, bilmek ve O’na kavuşarak sonsuz mutluluğa ermek istiyor ise; işe, kendini tanımaya çalışarak başlamalıdır. Çünkü Yaratılışın tezahürünü ve insan denen gizemli varlığı anlama uğraşı Yüce Tanrı’yı bilme gayretidir.
 


Kendini Bil Sırrı

İnsan-ı Kâmil başlıklı yazı dizisi de aynı arayışın bir başka görünüşüdür:

Çünkü insan makro kozmos boyutuyla bütün âlemi; mikro kozmos boyutuyla da beşeri varoluşu bünyesinde toplayıp birlikte temsil eden bir varlıktır.
 

Hakikati, insanın özünde dürülmüş sırları örten perdelerin ardında arıyoruz.

Yani, İnsan ve Kainat Kitaplarını okuyoruz. Ve hiç kuşkusuz doğru yoldayız...

Çünkü Cenabı Hakk Kur’an’ın inen ilk ayetinde, “ OKU!” diye buyurmuştur.
 

İslâm Peygamberi Hz Muhammed (a.s) “ Kendini bilen Rabbi’ni bilir” sözü ile aynı gerçeği dile getirmişlerdir.


Yaratıcı ve Bilim

Bilimci Albert Einstein ise şöyle sesleniyor:
 

Bize akıl ermez gelen, gerçekte var.

Doğanın sırlarının ardında, anlaşılmaz, soyut ve açıklanamaz bir şey duruyor.

Anlayabileceğimiz her şeyin ötesindeki bu güce hürmet etmek benim dinimdir. ”
 

Varoluş gizemini kozmosun sırlarını çözerek anlamaya çalışan, enerji sırrını çözen, İzafiyet Kuramı’nı insanlık âlemine sunan Albert Einstein’ın ulaştığı hakikat, kendi sözleriyle de ifade edildiği üzere; Yüce Tanrı’dır.

* * *

Bilgi Notu: Yazı dizimizin beşinci bölümündeyiz. Okurlarımız, önceki yazılarımıza gidip üzerinde olduğumuz konular hakkında tatminkar olacağını umduğumuz bilgi ve yorumlara ulaşabilirler. - F.A).
 

Doğanın Sırlarının Ardındaki Güç “

O’ dur O, Hiçlikten,

Hiç Bir Şeyden

Her Şeyi Yarıp Çıkartan.

Albert Einstein’ın sözünden yola çıkarak konuya girersek...

Doğanın sırlarının ardında, anlaşılmaz, soyut ve açıklanamaz bir şey, yani;

Yüce Tanrı duruyor.
 

Değerli okurlarım, bu gerçeği tespit edip yerli yerine koymadan yola çıkarsak; kayboluruz... İnsanı dünya hayatı ile sınırlı olan boyutundan ibaret kabuleder, onun,

manevî özünü idrâk edip dikkate almazsak da kayboluruz.
 

Demek oluyor ki kendimizi tanıyabilmemizin yolu Rabbimizi bilmekten;

Rabbimizi bilmenin yolu da kendimizi, kainatı ve göksel bilgiyi okumaktan

geçiyor.

Kur’an’daki ilk emir OKU’dur...

Kur’an’ın vahyedilen ilk ayetinin “OKU” olmasının sırrı bu olsa gerek.
 

Şimdi Yüce Yaratıcı’yı Kur’an’dan öğrenmek için ayetlere gidelim:


Kur’an-ı Kerîm, İhlas Suresi:

  1. De ki: O, Allah’tır; Ahad’dır, tektir!

  2. Allah’tır; Samed’dir/ tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin,

yakarışların yöneldiği tek kuvvettir!

  1. Ne doğurmuştur O, ne de doğurulmuştur!

  2. Hiç kimse O’nun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!
     

Kur’an-ı Kerîm; Enam Suresi, 103:

Gözler onu fark edip kavrayamaz. Oysaki O, gözleri görür / bilir.

O latif’tir, lütfu çok olduğu halde kendisi görülemez; Habîr’dir, her şeyden haberdardır.
 

Ayetler bize, TEK BİR olan; aklın sınırları içindeki ya da akıl ve zaman üstü olan tüm boyutlarda kendiliğinden var olan ve hep var olacak olan; doğmamış doğurulmamış Muhteşem Bir Kudreti, Yüce Tanrı’yı haber veriyor:
 

O, El-Latîf, öyle bir Kudrettir ki; gözler onu fark edemez.

Ama O, gözleri bilir ve görür. Mekândan münezzehtir /herhangi bir mekânda bulunduğu düşünülemeyecek olandır. Her şeyden haberdar olandır O.
 

Değerli okurlarım, Yüce Yaratıcı hakkında ayetlerden bilgi aldık..

Artık Yaratılışın tezahürü konusuna geçebiliriz:
 


Yaratılışın Tezahüründen Önce

Soralım: Yaratılmış hiç bir şey yok iken ne vardı?

Cevap : Başlangıcı ve sonu olmayan, soyut, anlaşılamaz, tanımlanamaz, dengi ve benzeri bulunmayan Yüce Tanrı’nın Mutlak Varlığı vardı başka hiç bir şey yoktu.

Soralım: Yaratılış (var olan herşey) nasıl ortaya çıktı?

Cevap: Allah yaratmayı istediği için âlemleri yarattı.
 


Mistik Düşünce Yaratılış İçin Ne Söylüyor

Kabala’ya göre:

Yaratılışın tezahürü öncesinde (Tanrısal ) Sınırsız Işığın görkemi her yeri doldurmuştu ve bağımsız bir varoluşa izin vermiyordu. Her yer Onunla dolu idi. Sadece O ( Tanrı ) vardı ve başka hiçbir şey yoktu. “ ( A Akıncı; Sınırsıza Yolculuk, İlksel Atmosfer Bölümü )
 

Tasavvuf da aynı bilgiyi veriyor:

Başlangıçta sadece Cenabı Hakk’ın Mutlak Varlığı ( Ehadiyyet) vardı yaratılmış

hiç bir şey yoktu; Allah vardı, O’nun görkeminden başka hiçbir şey yoktu.
 


"O Her Yerde ve O Hiçbir Yerde"

Değerli okurlarım,

Yaratılışın tezahürü (sonlu varlıklar âlemini oluşturacak olan ilahî ışıma)

başlamadan önce Cenabı Allah’ın soyut, yüce, ölçülemez, tanımlanamaz, anlaşılamaz varlığından başka hiçbir şey yoktur.

Mutlak Varlık sonsuz derecede soyut, tanımlanamaz, anlaşılamaz

tüm niteliklerin yokluğu denilebilecek bir hiçliktir.

O, hem her yerde hem de hiç bir yerdedir.

Yüce Kur’an, “ Evvel de O’dur ahirde O “ diye haber veriyor.

Tasavvuf düşüncesi bu Kur’ansal bilgiden yola çıkarak: Âlemler yaratılmadan önce olduğu gibi âlemler yaratıldıktan sonra da var olan sadece Allah’tır demektedir:

Kainat aynasında gördüğümüz her şey Cenabı Hakk’ın isim ve sıfatlarının belirişleri, sonlu varlıklar âlemini oluşturan suretleridir (gölgeleridir).

Sufi düşünce Cenabı Allah’ın âlemleri yaratma sebebi olarak bir kutsi hadisi işaret eder. Söz konusu kutsi hadiste Allah’ın, “ Ben gizli bir hazineydim bilinmek istedim kainatı yarattım” buyurduğu bildirilir.
 


"İlksel Atmosfer"

Kabala’ya göre de Yaratılış’ın sebebi aynıdır:

Tanrı, Tanrı’yı (Yaratılış Aynasında) görmek istedi âlemleri yarattı”.

Kabala düşüncesi, Yaratılış sürecini şöyle anlatıyor:

“ ( Tanrı) Önce âlemlerin içinde yer alacağı bir yeri yaratmaya başlamak üzere

* ilksel giysisini (Yaratılışın tasarımını, yani; Kendi Sonsuz Varlığını ) katladı,

‘ büktü ‘ ( Sınırsız Işığını sınırladı ) ve böylece ‘giysinin’ kapladığı ilksel karenin alt yarısına varoluş için bir yer açtı.

Artık bağımsız bir varoluş için gereken yer hazırdı.

Sınırsız Işığın bir kısmı da Yaratılışın tezahürünü sürdürebilmek ve Kendi ile yarattığı arasındaki bağlantıyı sağlayabilmek için burada kaldı.

İşte İlksel ‘mekânın ‘ bu alt kısmı İlksel Atmosfer olarak adlandırılır. “- ( a g e )
 

Değerli okurlarım,

Giysi sembolü Kitab-ı Mukaddes’te geçmektedir.

Mezmurlar 104:2 ayetinde şöyle söyleniyor: “ Ve O ışığını bir giysi gibi üstüne sardı ”.

Bu ifadeye göre Yaratıcı, Sınırsız Işığı’nı bir giysi gibi üzerine örterek Kendini, yine Kendi yaratmış olduğu gerçeklikten gizler.
 


"İlahî Işık"

Kabala düşüncesinin önemli eseri Işığın Kitabı Zohar şu sözlerle açılır:

Kral’ın ( Tanrı’nın) egemenliğinin başlangıcında, Karanlığın Lambası (Yaratılışı) İlahî Parlaklığın içine bir boşluk (biçiminde) oydu.

Ve Gizlilerin Gizlisinin, Sonsuz Olanın gizeminden şekilsiz bir çizgi çıktı.

Bir yüzüğün içine yerleştirilmiş gibi. Bir iplik ölçüsünde. “
 

Kabala şöyle devam ediyor:

Sınırsız Işığın kalıntısı olan *İlahi Işık, Yaratıcı’nın içine varoluşu

( bir oya gibi) işleyip nakşettiği Tanrısal Işıktır. Tüm Yaratılış için ayrılan yerde O’nun Sınırsız Işığından yalnızca bir kalıntı kalmıştır. Sadece bir iz, eser miktarda bir ışık...

Ve sonsuz olarak bildiğimiz tüm fiziksel ve ruhsal âlemler, işte bu eser miktarda kalıntının tezahüründen (kendini yansıtmasından) oluşacaktır. “ - ( a g e; 71)

 

Bilgi Notları:

Âlem: Tasavvuf, Allah'tan gayri her şeye âlem demektedir.

Âleme, âlem denmesinin sebebi onunla Allah'ın isimler ve sıfatlar bakımından bilinmesidir. - (Prof.Dr. Ethem Cebecioğlu; Tasavvuf Terimleri Sözlüğü )

Âlemîn ise Kur’ansal bir kavramdır; âlemler demektir, geniş bilgi için İnsan-ı Kâmil (4) başlıklı yazımıza bakılabilir. - F.A )

Nur: İslâmi söylemde geçen nur ile ışık eş anlamlıdır.
 

"İlksel Giysi"

*İlksel giysi ifadesi sembolik anlatımın örneklerindendir.

Burada bilinen anlamdaki bir giysiden söz edilmiyor; giysi ile Yaratılışın

ilahî plânı / tasarımı sembolize edilmektedir. “Tanrı’nın Sınırsız ışığını sınırlaması “ ifadesi ile ise; ilahî ışımanın ölçülemez şiddetteki gücünün Yaratılışı mümkün kılacak seviyeye çekilmesi anlatılıyor.


Yaratılış Nedir

Yaratılış, Tanrı’nın âlemleri Yaratma İradesi’nin tezahür ederek kainat aynasına yansıması sürecidir. Bu süreç, Yüce Tanrı’nın yaratmayı istediği şeyleri tasarımında düşünce olarak yaratmasından itibaren ( yani potansiyel varoluş ile) başlamaktadır; potansiyel varoluşun soyuttan somuta tezahürü ile de pozitif varoluş meydana gelmektedir.

Anlattığımız yaratılış ve oluş süreci; Tanrı tarafından düşünce plânında var edilmiş olanların, bir tekâmül süreci içerisinde tecelli ederek, yokluktan varlığa çıkarılmasıdır.

Dikkatlerden kaçırılmaması gereken husus ise; yaratılış sürecinin olmuş-bitmiş

değil, devam ediyor, olduğudur. Sürecin aşamaları şöyle anlatılıyor:

Cenabı Allah sınırsız ışığının içinde bir ilksel boşluk (vakum) açıyor.

O mertebede henüz hiç bir ilahî tecellî yoktur.

Açılan yer, karanlık bir boşluktur.

Yüce Tanrı’nın Yaratma İradesi o ilksel karanlığa tecellî ediyor.

Böylece Yüce Tanrı’nın özü değil, nitelikleri, soyuttan somuta doğru tezahür ederek

sonlu varlıkları oluşturuyor. İbnî Arabî’ye göre bu yaratış ve oluş süreci, sürekli yenilenen yaratılıştır (halkun cedid).
 


"Tanrısal Âdem’in İlahî Düşüncesi"

Kabalaya göre:

Tanrı’nın Sınırsız Işığı içinde açtığı karanlık boşluğa yansıyan

Yaratıcı tezahürün ışığı bir küre oluşturur:

“ Bu bir parlaklık küresidir.

Yaratılışın tezahürü ile oluşacak olan ilk âlem bu İlahî Işık küresinin içinde yaratılacaktır. İşte bu parlaklık küresi, burada yaratılacak olan Tanrısal Adem’in

ilahî ‘düşüncesi ‘ ya da ‘ fikri ‘ olarak kabul edilir. “ - (A.Akıncı; a g e )
 

“ Tezahürün bu seviyesinde insanın ilahî biçimi yani arketipi ( kök örneği) yatmaktadır.

Bir başka deyişle burası Adam Kadmon (İnsan-ı Kâmil ) olarak adlandırılan insanın arketipinin negatif olarak var olduğu yerdir. Yani Tanrısal İnsan bu seviyede potansiyel var oluş durumundadır.” ( a g e )
 

"Tanrı’nın Suretinde Yukarda Yaratılan İnsan"

“ İşte bu aşamada yaratılmış olan varlık ‘Tanrı’nın suretinde yukarda yaratılan insan’ olarak adlandırılır. Bu seviye, insanın Yaratıcı’ya benzeyebilmesi için tüm yaşamları boyunca kullanacağı serbest seçme olanağı gücünün kaynağıdır.

İnsan bu imkân sayesinde iyi ile kötüyü ayırabilecektir.

Bu sayede Yaratan’a ulaşma yolunda yürüyebilecektir.

Tanrısal düşüncenin bu seviyesine erişebilen insan hakkında şöyle denir:

İnsan nerede olduğunu düşünür ise gerçekte oradadır.’ Bu seviye, insan ruhu bilincinin en yüce kaynağı ve orijini olarak değerlendirilir. “ ( a g e )
 

“ Tanrısal İnsanın “düşünce “ olarak yaratılmasından sonra artık

Yaratılış ve âlemlerin varlığa *(vücûda) getirilmesi için her şey hazırdır.

Tezahürün bu aşamasında Yaratıcı, Sınırsız Işığını, bir noktaya yoğunlaştırır.

Ve yaratıcı tezahür üç aşamada gerçekleşir:

1. Sınırsız Işık büzülür Yaratılışa yer açar.

2. Tanrı’nın Yaratılıştan geri çektiği etki ya da izlenim (oluşur).

3. İlksel Ezeli Karanlığın içine yansıyan Tanrısal Işığın ışını kav (zuhur eder ). - (a g e)

* * *

Bilgi Notu: *( Vücûd: Bir şeyin başka bir şey içinde varlık bulması demektir)

**(Negatif ve pozitif varoluş hakkında bilgi için İnsan-ı Kâmil- (4) başlıklı yazımıza bakılabilir -.F.A)
 


"Sınırsız Işığın Küçülmesi"

(Kabala’da) Büzülme ya da Sınırlama bağımsız gerçekliklerin yaratılışına

yer açmak için Sınırsız Işığın küçülmesi anlamına gelir.

Düşünür İsaac Luria şöyle anlatıyor:

Tüm şeyler yaratılmadan önce sadece Tanrısal Işık vardı ve tüm varoluşu dolduruyordu. Hiç bir boşluk yoktu. Ve O’nun saf İradesi tüm evrenleri yaratmaya karar verdiğinde O, ışığını kenarlara doğru çekerek (ortada) boşaltılmış bir hacim yarattı.

Bu boşluk mükemmel bir biçimde (bir küre gibi ) yuvarlaktı.

Bu kenara çekme bittikten sonra artık içinde tüm şeylerin yaratılabileceği bir yer oluşmuştu. Ve O, Sınırsız Işığından bir (ışık) ipliği çekti ve onu bu boş hacime getirdi. İşte bu ince ışın sayesinde Sınırsız Işık aşağıya indirilmiş oldu.

( a g e; syf, 74-75 )

* * *

“ Tanrısal Sınırsız Işığın sınırlanıp büzülerek yaratılış için yer açılmasına

Yaratıcı açısından bakıldığında: “ Yaratıcı’nın var oluşu ve Sınırsız Işığı her yerde aynı ve homojendir, sabittir ve yaratılıştan önce ve sonra asla değişmez.

Yaratılmış, sonlu varlıkların bakış açısıyla bakıldığında ise, ( O’nun Sınırsız Işığı) Yaratılışın var edilmesi sırasında birbirini izleyen aşamalardan sonra giderek

azalıyormuş gibi görünür.

Böyle bir azalma ise hem Yaratılış’ın yararı, hem de Tanrı’nın en Yüce İradesi’nin Yaratılış içinde tamama ermesi (Kendini aşağıya yansıtması) açısından gereklidir.
 

Böylece en büyük felsefi çıkmazlardan biri olan Mutlak Birlikten çokluğun

ya da sonsuzluktan sonluluğun nasıl çıktığı soruları Kabala düşüncesine göre

büzülme (tzimtzum) doktrini ile yanıtını bulur.
 

Pek çok Kabalistin vurguladığı bir başka önemli nokta ise bu sınırlamanın

Tanrı’nın Özü’nde değil ama O’nun Işığı’nda yer aldığıdır.

Bu ışık var edilen ilk şeydir. O, Tanrı’nın yaratma gücünü gösterir ve ruhsal ve

fiziksel evrenleri yaratmak için var edilmiştir.( a g e, 75)

 

Neleri Anlayabildik

Değerli okurlarım,

Konu ile ilgili derlediğimiz bilgileri naklederek; yorum ve açıklamalarımızı ekleyerek; anlama yolculuğumuzu sürdürdük. Geldiğimiz bu aşmada biraz duralım, neleri anlayabildiğimizi, bir özet yaparak görelim:

  • Âlemler yaratılmadan önce Tanrı vardı başka hiç bir şey yoktu.

  • O’nun Sınırsız Işığı’nın görkemi her yeri dolduruyordu.

  • Cenabı Allah bilinmek istedi; O’nunYüce İradesi âlemleri yaratmaya karar verdi ( BöyleceYaratılışın ilahî plânı potansiyel olarak var oldu).

  • Yüce Tanrı soyut, boyutsuz, yönsüz, zamansız, sınırsız ışığının içinde, âlemlerin var olabilmesi için bir boşluk yarattı. Bu karanlık boşluk Yaratılışın ilksel mekânı olacaktır. ( Kainat aynası diye de sözü edilen mekân budur.)

  • Tanrı’nın Yaratma İradesi söz konusu boşluğa (Kainat aynasına) ilahî bir ışıma halinde tecellî edecek ( yansıyacak ) sonlu varlıklar orada belireceklerdir.

  • Bu ilksel ilahî ışıma ile ilk varlık meydana gelecektir. Yaratılan bu ilk varlığın fiziksel doğası yoktur, soyut, saf ışıktan oluşmuştur.

  • Tüm Yaratılış (Cenabı Hakk’ın kainatta var olmasını dilediği her şey), Tanrı’nın niteliklerinin (isim ve sıfatlarının) belirişleri halinde yaratılan o ilk varlıktan tezahür ederek âlemleri meydana getirecektir
     

Değerli okurlarım işte o ilk varlık, Tasavvuf ve Kabala düşüncelerine ve daha

bir çok kültürün inançlarına göre; yaratılan ilk insandır . İlgili literatürde İnsan-ı Kâmil diye anılmaktadır.

İnsan-ı Kâmil, anlattığımız bu cephesiyle, Makro Kozmos yani Büyük Âlem’dir. Tasavvuf’ta İnsan-ı Kebir / Akl-ı Evvel / Muhammedi Nur / Hakikati Muhammediyye şekillerinde de anılmaktadır.. Bazı tasavvuf bilgeleri âlemi, Büyük İnsan; beşer insanını ise, insan-ı sagir/ küçük insan şeklinde tanımlamaktadırlar. Bu adların hepsi o aynı varlığı ifade ederler.
 


Beşer İnsanı ve İnsan-ı Kâmil

İnsan-ı Kâmil, beşeri varlık olan (biz insanlar) açısından; tekâmül ederek

ulaşmamız gereken seviyenin ne olduğunu gösterir.

İnsan-ı Kâmil’in Yaratılışın tezahürü içindeki mahiyeti ile beşer insanı arasında bir aynılık söz konusu değildir: İnsan-ı Kâmil, beşer insanının kök örneğidir; aslıdır; tezahür ettiği kaynaktır; fiziksel doğası yoktur; saf ilahî ışıktan var edilmiş (nurani) bir varlıktır.
 

Tasavvuf ve Kabala

Kabala düşünürleri, Yaratılışın, * Adam Kadmon’dan tezahür ederek kainata aksettiğini bildiriyorlar. *( Kabala düşüncesinde İnsan-ı Kâmil, Adama Kadmon adı ile anılıyor).

Sufî bilgeler de benzer şekilde düşünüyorlar:

İbn Arabî ve takipçileri tanrısal tecellilerin mazharına (belirip göründüğü yere), Hakikat-i Muhammediye; Kabalacılar ise, Adam Kadmon diyorlar.

Kanaatimize göre; her iki düşünce akımı, esasen aynı mahiyette olduğunu düşünüp ifade ettikleri varlığı, farklı adlarla anmaktadırlar.
 

Kadim Kültürlerdeki İlk İnsan İnancı

Yalnız Tasavvufta ya da Kabala düşüncesinde değil bir çok kadim kültürlerde de İnsan-ı kâmil benzeri bir varlıktan, bir ilk insan’dan söz edilmekte; Tanrı’nın yaratma eyleminin (Yaratılışın) o ilk insandan tezahür ederek âleme yansıdığı anlatılmaktadır.

Mesela; Taoizm’deki jhen - chen, Zerdüştlükteki Gayo Mart, İran’daki Yima Efsanesi ( Hind’ de Yama diye geçer) örnek olarak verilebilir.

 

Değerli okurlarım şimdi sıra, Kabala düşüncesinin anlattığı İnsan-ı Kâmil’i ( Adam Kadmon’u) anlamaya geldi:
 


Tanrısal İnsan / Adam Kadmon

Ve *T-nrı insanı Kendi Suretinde yarattı.

Bu suret bizi bu âleme ilk geldiğimizde kabul eden,

Biz büyüdükçe bizimle birlikte gelişen ve

Dünyayı terkettiğimizde

ise bize eşlik eden surettir.

O’nun kaynağı cennettedir.

*( Zohar, Işığın Kitabı, 13 yy )

Değerli okurlarım, Kabala düşüncesi, yüz ıllarca, sözlü bilgi aktarımı ile varlığını sürdürmüştür. Yazılı belgeleri azdır. O belgelerden biri Zohar’dır.

Işığın ya da İhtişam’ın Kitabı diye anılmaktadır.

Bilgi Notu: *Kabalistler Tanrı’nın adını yazarken hürmeten bir harfini eksik bırakıyorlar; alıntı yaptığımız bölümlerde o sebeple aynen aktarıyoruz. - F.A

“ Tanrısal İnsan Kabala sembolizminde yaratılışın tezahürü sırasında sınırsız ışığın büzülmesinden sonra oluşan vakumda (boşlukta) açığa çıkan ilk profil, sûret ya da yüzdür. Tanrı’nın sûretinde yaratılan arketipal (kök örnek) insandır.

Bu sembol Tanrı, İnsan ve Âlemi birbirine bağlayan temel eksenel bir kavramdır.

Sınırsız Olan’dan ilk çıkan varlık olarak Adam Kadmon temelde ondan (Sınırsız Olan’dan) ayrılamaz derecede tanrısal bir varlık olmakla birlikte bedeni, ruhsal ve fiziksel âlemi de doğurur ve oluşturur.

Ve bu durum O’nun paradoksal doğasını ortaya koyar.

‘Aşağıda/ Sonlu varlıklar âleminde ‘ Yaratıcı’nın sûretinde yaratılmış olarak belirtilen

insan da Kabalistlere göre ‘ yukarıdaki’ Adam Kadmon’un bedenini oluşturan aynı

kozmik elementlerden oluşur.

( Buna kabalacılar, sefirot ya da tanrısal tecellîler diyor.)

Buna göre Tanrısal İnsan sembolü kozmosun kendisinin de –aynı insanda olduğu gibi -

hem bir ruh hem de bir bedene sahip olduğu fikrini ortaya koyar. Kabala Adam Kadmon’un, vakumun içine ilk olarak işleyen İlahî Işığın ışını (kav) tarafından açığa çıktığını öğretir.” ( A. Akıncı; Sınırsıza Yolculuk, 79-80)
 


"Saf Işıktan Oluşmuş Varlık"

“Adam Kadmon saf ışıktan oluşur ve hiçbir kap ya da taşıyıcı içermez.

Bu nedenle de sürekli genişleme, büyüme potansiyeli vardır.

Ancak dengenin sağlanabilmesi için bu genişlemenin sınırlandırılması gerekir.

Bu genişleme potansiyelinin sınırlandırılması, Yaratıcı’nın yaratılıştan kalan ışığının izi olan tanrısal kalıntının ve Adam Kadmon’un kendi içinde var olan ışığın gücü ile

sağlanır. “ ( a g e )
 

Adam Kadmon, ( Tanrısal Sınırsız Işığın ) sınırlanıp (yaratılış için yer açılmasından) sonra Yaratıcı’nın, İlk Çıkış Âlemi’ni ve ondan doğan diğer üç alt âlemi ( Yaratılış, Şekillenme ve Hareket âlemlerini ) ortaya çıkarmak üzere ortaya koyduğu iradesinin ve mükemmel plânın yansımasıdır.

Kabala düşüncesine göre sonlu Yaratılış’ın tanrısal plânı Tanrısal İnsan’ın içinde saklıdır. Ya da bir başka deyişle (sonlu yaratılış) potansiyel varoluş durumundadır.

 

Kabala, Adam ve Kadmon isimlerinin ‘varlığın paradoksal doğasını çarpıcı bir biçimde gösterdiğini’ söyler: Bir yanda yaratılmış bir varlık olarak Adam diğer yanda ise ilksel tanrısallığın yansıması olarak Kadmon.

Bu nedenle Kabala öğretisinde Adam Kadmon Mesih’in arketipal ruhunu, Tanrı’ya ait olan Yaratılış’ın en yüce ‘tacını’ ve ilksel sonsuzluğu sonlu, yaratılmış gerçekliğe yansıtan Tanrısal ‘ortayı’ simgeler.” ( a g e)
 

"Tanrısal Ama, Tanrı Değil"

“Sembolleri doğru biçimde anladığımızda görürüz ki Tanrısal insan

(İnsan-ı Kâmil) -bizler gibi- beşer insanı değildir.

O ilahî bir varlıktır.

Saf ışıktan oluşur ve fiziksel doğası yoktur.

O, tezahürün devam eden aşamalarında beşer insanının şekillenmeye başladığı Yaratılış ile fiziksel insan arasındaki bağlantı noktasıdır.

O insanın arketipidir yani yukarıda yaratılan insandır ve beşer dediğimiz insan varlığı değildir. O yaratılmış tüm âlemlerin üzerindedir.

Tüm bunlara rağmen yine de ve asla Tanrı değildir.” ( a g e )
 

“ Kabala’ya göre Tanrısal insan İrade, Zekâ, Duygu ve Hareketten oluşan bir anatomiye sahiptir. “

“ Yaratılış’ın dört âlemine eş değerdir.”

Buna göre beşer insanının mikrokozmik anatomisi içerisinde Yaratılış’ın makrokozmik yapısı temsil ediliyor demektir.

Bu, tüm âlemlerin Adam Kadmon’dan (İnsan-ı Kâmil’den) çıktığı anlamına gelir.

Kabala düşünürü Rabbi İsaac Luria ve takipçilerine göre, ‘Adam Kadmon Âlemi o kadar yücedir ki Sınırsız Olan’dan ayırt edilemez.’ Yaratıcı’ya bu kadar yakın olmak suretiyle Adam Kadmon bu âlemden diğer alt âlemlerde birbirini izleyen olayların seyrini yönetir.” (A.Akıncı; Sınırsıza Yolculuk, syf, 81)
 

"En Alt Âlemde Fiziksel Bedenimiz Bulunur"

Değerli okurlarım,

Kabala yorumuna göre beşer insanı, biz dünya insanlarıyız.

Tanrısal insanın (İnsan-ı Kâmil’in) makro boyutta sahip kılındığı niteliklere mikro

ölçekte biz insanlar da sahip durumdayız.

İnsana mikro kozmos / küçük kainat denmesi bundan olsa gerek.

Yine Kabala düşüncesine göre:

“ En alt âlemde (Hareket Âlemi) fiziksel bedenimiz bulunur.

Milyonlarca yılda evrimleşen bu fiziksel yapı dünyasal koşullara uyarlanmış belirli ilkeler üzerine kurulmuştur ve kökleri arketipal yasalarda bulunmaktadır. Dolayısıyla elementel bazda baktığımızda fiziksel beden (sembolik olarak ) toprak, su, ateş ve hava ile etkileşimli olarak çalışmaktadır.” (a g e, 82)
 

“ Tanrısal İnsan, bulunduğu bu en üst âlemde sadece tanrısalın tecellilerini ve alt âlemlerin oluşmasını sağlamaz, aynı zamanda onların yeniden yapılanması ve düzeltilmesi süreçlerini de yönetir.

Bu proses (süreç) gereği Tanrısal İnsan’dan çıkan ışıklar kırılmış kapları yıkar arındırır ve onların sûretlere dönüşerek düzeltilmelerini sağlar.

Buna göre Tanrısal İnsan sadece âlemin oluşumunun değil onun kurtuluşunun da bir aracıdır.Yani âlemin kurtuluşunu sağlamak ve onu yeniden geldiği Tanrısal kaynağa geri döndürmek, Kabala’ya göre erkek ve kadını bir arada ifade eden insanın elindedir.

İşte Tanrı’nın sûretinde yaratılan insandan kastedilen budur.

Kabala’ya göre insan fiziksel ve ruhsal özellikleriyle tüm Yaratılış’ın bir minyatürüdür.

Adam Kadmon’un tanrısal tezahürün içindeki ana amacı ise Yaratıcı’dan yansıyan ışıkları tutmak, içinde taşımak ve daha sonra dış gerçekliğe yayabilmek için onları tutacak kaplar oluşturmaktır. Tezahürün bundan sonraki aşamaları Adama Kadmon’un tezahürü ile devam eder.“ (a g e; syf, 82)

 

Bilgi Notları:

Değerli okurlarım,

Tasavvuf, Yaratılışın, Cenabı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellîsi olduğunu söyler. Tasavvufa göre yoktan var edilen bir şey yoktur. Var olan her şey (mevcudat)

Yüce Tanrı’nın niteliklerinin tezahürüdür ;

Tek ve Bir Olan’ın yansımalarıdır;

BİR’in görünüşleridir.

Kabala düşüncesi de, aynı anlayışı paylaşmaktadır:

Kabalistlere göre de kainat, evren ya da âlemler diye adlandırarak tanımladığımız varlıklar manzumesi BİR’in, âlemde beliren görünüşleridir.
 

Denilmiştir ki: “Her şey O’ndandır, ama, Her şey O değildir.

Özetle söylersek sadece Allah vardır, başka hiç bir şey yoktur; görüp gözlemlediğimiz her şey O’nun çokluk halinde ortaya çıkan niteliklerinin tezahürleridir.

Kabala Tanrısal tezahürün yansıyıp görünür olduğu yeri, ‘ kaplar’ şeklinde adlandırıyor.

Tasavvuf ise yaratıcı tezahürün zuhûr ettiği yeri ‘mazhar’ kavramı ile ifade ediyor.
 

Bilgi Notu:

Mazhar, ilahî zuhûrun ortaya çıktığı yer, varlık mertebesi demektir.

Zuhûr etmek ise bir şeyin ortaya çıkması aşikâr olmasını anlatır.
 


Allah’ın İnsana Şah Damarından

Yakın Olması Sırrı

Şimdi Kur’an-ı Kerîm’e gidelim...

Allah’ın yaratma eylemi ile ilgili bilgileri Yasin suresinin 81ve 82.

ayetlerinden öğrenelim:

Yasin, 81: “...Her şeyi bilen Âlîm, sürekli yaratan Hallâk O’dur.”

Yasin, 82: “ O, bir şeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir:

Ol!’Artık o, oluverir. ”

 

Bilgi Notları:

Âlîm: Her şeyi bilen, bilgi bakımından eşi benzeri olmayan.

Hallâk: Yaratışı sürekli olan. Yarattıklarında sürekli yeni boyutlar ve türler

oluşturan. Yaratışındaki yoğunluk ve çeşitliliği izlemek mümkün olmayan.

( Y.N. Öztürk; Kur’an Meali)

* * *

Kabalistlere göre Tanrı, Yaratılışın tezahürü için sınırsız ilahî ışımasının içinde bir

boşluk (vakum) yaratarak yer açmıştır; tüm varoluş işte orada belirecektir.
 

(Bu bilgiye göre düşünürsek) O halde Yaratılışın tezahürü ile ortaya çıkacak olan varlıkların Yüce Tanrı’nın İlahî Işığı içinde bulunduğunu, O’nun muhteşem ve yüce varlığı ile kuşatılmış halde olacağını söyleyebiliriz.

İlahî nûr (ışık) ilksel mekâna tecellî ederek kendini açmakta, Cenabı Hakk’ın olmasını istediği şekle (sûrete) bürünerek yokluktan varlığa çıkmaktadır. Bu, soyuttan somuta doğru süren bir tezahür sürecidir. Sonlu varlıklar bu tecellî ve tezahür süreci ile ortaya çıkmaktadır.

İlksel mekân (âlem), tanrısal ışımanın parlak küresi içinde oluşmuştur.

Demek oluyor ki yaratılan varlıkların belirip görünür oldukları yer, yukarıda da belirttiğimiz üzere, Tanrı’nın sınırsız varlığının içindedir.

Değerli okurlarım bu husus önemlidir!

Bu bilgi bize; yaratılmış varlıkların içten ve dıştan Tanrı’nın yüce ve sınırsız kudreti ile kuşatılmış halde olduğunu öğretmektedir.
 

İşte Kur’an-ı Kerîm’in Kaf suresi 16’da haber verdiği;

Cenabı Allah’ın kullarına şah damarından yakın olması ” hâli budur.

Söz konusu ayette şöyle buyruluyor:

Yemin olsun ki, insanı biz yarattık.

Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz.

Biz ona, şah damarından yakınız.”

İnsan, maddi manevî her yönden Tanrısal Kudret tarafından kuşatılmış halde ise; onu kuşatan Kudret elbette ona şah damarından da yakın olur.
 


Dr. Fred Alan Wolf: "Tanrısal zihin olabilir..."

Değerli okurlarım, insan, Yaratıcı’yı iç dünyasında sezer O’nu anlamayı ister.

Sorular sorar... Okur, düşünür, araştırır. İşte böyle bir soruya “ Dr. Kuantum “ diye anılan bilimci Fred Alan Wolf’un verdiği cevap ve yaptığı yorum; Tanrı’nın insana şah damarından daha yakın olması hâlini çok güzel açıklamaktadır:
 

F.A.Wolf’a Türkiye ziyareti sırasında, kuantum fiziğinin ‘Tanrı’ kavramına

bakışı sorulunca soruyu şöyle yanıtlamış:
 

Kuantum fiziği, ‘Tanrı var mıdır?’ sorusunun cevabını aramaz.

Ancak fiziksel dünyaya baktığımızda orada “ kuantum zihin ” ya da “ bilinçlilik alanı ” diyebileceğimiz ve gerçekliğin meydana geldiği potansiyel bir bilinç alanı olduğuna inanıyorum. Bizim bireyler olarak bedenlerimizin içinde taşıdığımız zihinler dışında hepimizin içinde bulunduğu tek bir zihin olabilir.

Tüm bunları “Tanrısal bir zihin ” olarak da adlandırabilirsiniz.”

* * *

(Dr. Fred Alan Wolf ‘un yorumundan yola çıkarak düşünürsek)

Demek oluyor ki her şey; biz insanlar ve tüm evrenler, Cenabı Hakk’ın zihnindeyiz. O’nun düşüncesiyiz. O’nun bilgisinde ve düşüncesinde olduğumuz sürece varız.

Mehmet Acevit’in güzel yorumuyla:

Biz ve yaratılmış her şey Yüce Tanrı’nın hayâliyiz.”

Tüm varoluşu yokluktan varlığa çıkaran O’dur.

* * *

Değerli okurlarım yazı dizimiz inşallah devam edecek.

Gelecek sayıda, “Sonsuzluk Yolcusu İnsan “ ana başlığı altında yer alacak konuları çeşitli başlıklar altında paylaşmaya devam edeceğiz0 “ Varlığın Esası Nedir” ; “ Göksel Bilgiye Nasıl Ulaşılmaktadır “; “Levhi Mahfuz Sırrı Nedir“ başlıkları konlarımızdan bazılarıdır.

Anlama yolculuğumuz devam ediyor... Sağlık, mutluluk ve sevgi ile olunuz.

 

Fevzi Acevit

Ekim-2015- Adana

 

Açıklamalar:

  • Alıntı yapılan bilgi kaynakları Yararlanılan Kaynaklar listesinde ya da alıntı yapılan bölümün yanında bilgi verilmesi yöntemi ile gösterilmektedir.

  • Fotoğraflar, İnternette paylaşıma açık web sunumlarından ve Nasa Yayınları’ndan alınmaktadır.

  • Parantez Içi Açıklamalar Ve Bilgi Notları: Alıntı yapılarak aktarılan bölümlerin içindeki parantez içi açıklamalar yazar Fevzi Acevit’in eklediği bilgilerdir –F.A kısaltması ile belirtilmektedir.

  • Bilgi Notları, kavramların ve sözcüklerin anlamlarını açıklamak içindir.

  • a g e: adı geçen eser ibaresinin kısaltmasıdır.

  • BTS: Büyük Türkçe Sözlük kısaltmasıdır.

Yararlanılan Kaynaklar

  • Abdül Kerîm el- Cîlî; İnsan-ı Kâmil

  • Abdül Kerîm el- Cîlî; Hakîkati Muhammediyye

  • İ b n Arabi, Nurlar Risalesi;

  • İ b n Arabi, Fütuhat;

  • İ b n Arabi, Fusus’ul Hikem

  • Ebu’l Alâ Afîfî; Fusûsu’l Hikem Okumaları İçin Anahtar

  • Mevlâna C.Rûmî; Mesnevi,

  • Mevlâna C.Rûmî; Divan-ı Kebir

  • Abdürrezzak Kaşani, Tasavvuf Sözlüğü

  • Prof. Dr Y.N. Öztürk: Kur’an-ı Kerim Meali,

  • Prof. Dr Y.N. Öztürk: “ Mevlana ve İnsan “

  • Prof. Dr Y.N. Öztürk: ; “Kur’an’ın Temel Kavramları “ ;

  • Prof. Dr Y.N. Öztürk: “ Din ve Fıtrat “ ;

  • Prof. Dr Y.N. Öztürk: “ Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf “

  • Profesör Dr Süleyman Ateş, Kur’an’ı Kerim Tefsiri;

  • Profesör Dr Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi,

  • Profesör Dr Süleyman Ateş, İnsan ve İnsanüstü.

  • Ahmet Akıncı; Kabala- Sınırsıza Yolculuk

  • Diyanet, İslam Ansiklopedisi.

  • Ahmet Cevizci; Felsefe Sözlüğü

  • Ferit Devellioğlu; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat

  • Kütüb-i Sitte Hadis Külliyatı

  • Ana Britanicca

 

 

 




Sayı 29 (Kasım - Aralık 2015)

Bu yazı 8388 defa okundu.