Yıldızların Altında Geçmişe Özlem; YAZLIK SULAR SİNEMASI…
Algıda seçicilik mi dersiniz, çok yoğun ve yorgun günlerin sürecindeki telaş mı diyelim bilmiyorum ama çoğumuz gibi ben de bir güzel etkinliği atladığım için üzgünüm. Büyükşehir belediyesi haftalardır duvar panolarında duyurmasına karşın çok dikkat etmemişim demek ki. Dahası içeriğiyle ilgili yeterince bilgi sahibi olamamışım. Oysa 30 yıldır yaşamımızdan silinmiş olan "Yazlık Sinema" yeniden hayat bulmaya çalışıyordu işte. Hem de Adana’nın merkezinde ve de Yeşil Seyhan’ın hemen kenarında. Adana büyükşehir belediyesi çok hummalı ve hızlı bir çalışmayla çok güzel, temiz ve şık bir ‘’Yazlık Sinema’’ kazandırdı Adana’mıza. Benim gibi yaşı 50’yi aşan kuşağın hiç unutmayacağı bir isim olan "Yazlık Sular Sineması" yeniden merhaba diyor bizlere. Yeri neresi mi? Her gün önünden geçtiğimiz ve farkına bile varmadığımız bir noktada aslında. Mimar Sinan Konser Salonunun hemen yanında, Seyhan’ı Yüreğir’e bağlayan köprünün hemen dibinde. Yani bir yanında Seyhan nehri bir yanında ise Kasım Gülek Bulvarı olan tam kavşakta yer alıyor yeni sinemamız.
Temmuz ayı başında bir cuma gecesi; annemlerin Havuzlubahçe mahallesindeki evinden dönüşte, Fuzuli caddesinden Galleria tarafına saptım hemen. Son günlerde çok sık yaptığım gibi; caddelerin gürültü ve kalabalığından kaçmaktı amacım. Aracımın camlarını açıyor, güzelim Seyhan boyunca yavaşça, hiçbir engelle karşılaşmaksızın Beyazevler kavşağına kadar nehri izleyerek evime gidecektim. Demir Köprünün ve yeni köprünün altından geçince tanıdık bir ses yankılandı nehir boyunca; "De hadi oglum, nerde kaldınız yahu…" . Bu ses tanıdıktı elbette, Türk sinemasının usta oyuncusu Şener Şen haykırıyordu gecenin bir saatinde; ama ne olduğunu ve sesin kaynağını öğrenmeye çalışırken büyülendim kaldım sevgili dostlar. Sağ yanımda Seyhan nehri sol yanımda devasa bir sinema perdesi ve ekranda Şener Şen, Erdal Özyağcılar ve Füsun Demirel. Evet, film hepimizin yakından bildiği defalarca izlediği "Züğürt Ağa" idi. Aracımdan usulca indim ve yeni yazlık sinemaya doğru yürüdüm. Dış duvarlarını, beni çocukluğuma-ilk gençliğime götüren afişleri dakikalarca izledim. Sinemanın içine göz attım, seyircilerin oturduğu tahta sandalyelere, perdenin altında yer alan büfeye. Evet her şeyiyle birebir Yazlık Sular Sineması yeniden inşa edilmişti. Çok şaşırdım ve etkilendim açıkçası. Yıllardır kaybettiğim bir dostuma yeniden kavuşmuş gibiydim işte. Gayet güzel düzenlenmiş bir otoparkı da olan sinemanın haftanın 4 gecesi (Perşembe-Cuma / C.tesi-Pazar) çalıştığını, ücretsiz sergilenen Türk filmlerinin yanı sıra çocukluğumuzun vazgeçilmezi Zaman gazozu da ikram edildiğini öğrendim. Dağıtılan broşürden bir tomar aldım, hemen çevreme duyuracaktım. Haftada 4 gece açık olan sinemada ikişer gün arayla 2 ayrı film sergileniyordu. Yani perşembe-cuma 1 film, cumartesi-Pazar ise bir başka film oynatılıyordu. Yaklaşık 45 dakikalık gecikmeyle-oyalanmayla eve geldim. Bu büyük heyecanımı, coşkumu çevremle paylaşmaya başladım. Farkettim ki, çoğu kişinin bu güzel sinemadan ve etkinlikten hiç haberi yoktu. Açıkçası çokça yadırgadım bu durumu. Ya biz toplum olarak bazı duyarlılıklarımızı yitirdik ya da belediye onca olumsuzlukların içinde yaptığı bu güzel çaba ve etkinliği yeterince tanıtamıyordu. Ne dersiniz belkide her ikisi de geçerlidir.
Daha sonra kaç kez önünden-arkasından geçtim sinemanın ve kaç kez aracımdan inip tekrar inceledim bilemiyorum. Ama her ne nedenle o taraftan geçiyorsam mutlaka yavaşlıyorum ve usulca sinemanın önüne yanaşıyorum. Bu hafta hangi filmler var diye sorup bilgi almaya çalıştığımda ise (özellikle son iki haftadır) hayal kırıklığı yaşamaya başladım. Çalışan personel de o gün hangi filmin oynatılacağını bilmiyordu. Oysa ilk haftalarda dağıtılan broşürlerde gayet güzel bilgiler aktarılıyordu. Türk Sinemasının yakın geçmişinden (Züğürt Ağa, Selvi Boylum Al Yazmalım, Filler ve Çimenler, Gönderilememiş Mektuplar vs) filmler seçilmişti. Birkaç kez gece iş ya da gezi dönüşü uğradım ve bazı filmleri yarım yamalak tekrar izledim. Amaç film izlemekten daha çok çocukluğumun düşsel sahnelerini yeniden yaşama çabasıydı aslında.
Geçen Cuma günü akşamüzeri yine uğradım ve hangi filmin oynayacağını sorduğumda yanıt alamadım. Ama bu kez kararlı bir şekilde gelecek ve bir filmi tamamıyla izleyecektim. İşlerimin yoğunluğu, ev telaşı ve nihayet saat 20:35 gibi sinemadaydım. Aracımı gayet güzel biçimde park edebildim ve hemen telaşla sinemaya daldım çünkü film başlamıştı bile. Dev ekranda Ata Demirer, Özge Borak ve Salih Kalyon var; "Eyvah, Eyvah" adlı filmi izliyoruz hep birlikte. Hep birlikte dediğime bakmayın dostlar, toplamda yaklaşık iki yüz civarında Adanalı film izliyoruz işte. Yavaşça tahta sandalyeye kuruldum, cep telefonumu kapadım. Bedenim ve ruhumla bu ortama aittim artık. Daha önce birkaç kez sinemada ve TV’de izlediğim filmi tekrar izlemek keyifliydi yine de. Göz ucuyla sağıma-soluma bakmaya başladım. Yerler, tahta sandalyeler gayet temiz ve herkes saygılı ve keyifli biçimde film izliyordu. Şimdi anımsadım; ya ben o denli daldım ya da gerçekten insanlar titiz davrandılar 110 dakika boyunca hiç çalan bir telefon sesi duymadım. Aileler gelmeye devam ettiler, çocuklar koşturuyordu ama rahatsız olan da yoktu aslında. Cadde üzerinde bir yerde olmasına karşın, sinemanın ses ve görüntü sistemi gayet etkili ve başarılıydı. Filmi izlerken hafif bir esintiyle ürperdim, Seyhan nehri tarafından gelen rüzgâr ağaçların yapraklarında dans ediyordu usulca. Başımı gökyüzüne çevirdim; bulutlu havaya karşın yıldızları seçebiliyordum. Gözlerimi kıstım ve bir anda kendimi; 35-40 yıl öncesinde Saydam caddesindeki Yazlık Sema Sinemasında, Obalar caddesindeki Bağdat Sinemasında ve Sular’daki Yazlık Sular Sinemasında buldum. Ne güzel komşuluk, arkadaşlık, dostluk ve aşklar yaşandı o sinemalarda kim bilir?..Hangi yıldızlarda kaybolup gitti düşlerimiz, kaçını anımsıyoruz ki…
Gözüm perdenin altındaki büfeye takıldı; ne zaman ara verecekler acaba? Gazoz ve çekirdek var mıdır ? Ne keyifli olurdu şimdi. Böyle düşünürken yan tarafımda bir genç elinde gazoz kasasıyla usulca yanaştı ve ‘’buyur abi’’ diyerek Zaman Gazozu’nu tutuşturdu elime, hem de buz gibiydi. Şaşırdım ve utandım biraz; acaba düşünürken yüksek sesle mırıldandım da beni duydular mı yoksa? Büyük bir keyifle, 40 yıllık bütün anılarımla yudum yudum içtim gazozumu. Salon duvarları boyunca afişleri izlemeye koyuldum; At, Rezil, Yer Demir Gök Bakır, Arkadaş, Umut… Kaç dakika geçtiğini anımsamıyorum ancak bir başka gencin bu kez elime uzattığı patlamış mısır torbasıyla kendime geldim. Daha ne olsun dostlar; Yaşamımda çok önemli bir yeri olan yazlık sinemada film izliyorum, Yoksulluk-yoksunluk ama mutlulukla geçen çocukluğumun tatlarından Zaman Gazozu’mu içiyorum ve de fazladan bir de patlamış mısır yiyorum. Film bitti, yavaşça boşalttık sinemayı ama eve gitmek istemiyorum. İlk kez bu denli ağırdan alıyorum eve gitmeyi. Oyalanıyorum nehir ve göl boyunca. Göl kenarında bir tablacının yanında küçük bir masa ve tabureye oturuyorum ve bu güzel geceyi Adana’mıza özgü bir tat olan biciyle bitiriyorum.
Adanalıları bilemiyorum ama kendi adıma böylesi bir gece yaşadığımdan ötürü çok ama çok büyük bir mutluluk duydum. Bu güzel sinemayı kazandırmada emeği geçen herkese can-ı gönülden teşekkürler.
Yazlık sinemayı düşünenlerin, yapımına karar vererek hayata geçirenlerin ellerine sağlıklar diliyorum. Ben de yazlık sinemayı 20-25 gün önce bir İstanbul dönüşümde hava alanından eve dönerken fark ettim. Arabayı kullanan oğluma ve eşime en kısa zamanda burada bir film seyretmek isteğimi ilettim. Daha bir gün geçmeden, Adana Seyhan Rotary Kulübü Dönem Bşk.Emre Toğrul dostum beni ve ailemi Züğürt Ağa filmine davet ediyordu. Davet günü koşarak yazlık sinemaya gittik. Metin dostumun tüm gözlemlerine yürekten katılıyorum. Bizler için de çok nostaljik bir gece oldu. Ancak güzellikleri görürken yanlışlara da göz yummamak gerektiğini düşünüyorum. Bizde görevliler aldıkları görevin gereklerini tam olarak yerine getirmiyorlar maalesef. Örneğin sahnenin altına çok güzel tuvaletler yapılmış. Ancak bazıları tıkanmış, açan ve temizleyen yok ortalıklarda. Ayrıca film perdeye bir bilgisayardan yansıtıldığı için midir yada başka bir nedenden midir bilemiyorum ama ses ve görüntü kalitesi çok kötüydü.